Dünyadaki Kusursuzluk ve Düzen Rabbani Sıfatları İlan Ediyor.
Şu dünyanın yaratılışını görmedin mi? Ondaki ince ayarı, dakik ve planlı düzeni görmedin mi?Sen şu yeryüzü ve gökyüzü arasında gerçekleşen tüm varlıkların bir ilim, kudret, akıl, tecrübe ve iradenin sonucunda gerçekleşmiş bir varlık olduğunu görmedin mi? Arkeolojik kazıların sonucunda keşfettiğin nice şeyler yada ürettilen, telefon bilgisayar ve benzerleri seni ilim, kudret, akıl, plan ve iradeye götürmedi mi? Yeraltı ve üstünde sonradan keşfettiği nice şeylerin tarihte kime ait olduğunu sıfatlarıyla öğrenmedin mi? Bak yeryüzü, dünya ve yaratılan tüm varlıklar kusursuz, mükemmel ve denge içerisinde, ekolojik dengeyi görmedin mi? Allahın fizik yasasını görmedin mi? Bunlar bir kudret, ilim, akıl gibi bir çok ilahi özellik ve sıfatları taşıyan şeyler olduğunu anlamadın mı? Bu sıfatlar seni Allah’a götürür seni Rabbinle tanıştırır ve seni ebedi azaptan kurtarır. Nasıl da risk alıyorsun, nasıl da varsayımlar üzerinde bir inanca ulaştın, halbuki varsayım zan’dır zan ise %100 kesin değildir. Böyle bir riske almak hangi aklın kârıdır.
“Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar? Yoksa kendileri mi yaratıcıdırlar?” (Tûr, 35)
Fransız bilim adamı Maurice Bucaille’ye göre “İster evren, ister canlı varlıklar veya insan olsun, tek tek her alanda temelde metafiziksel bir niyet taşımadan yapılan çok dikkatli araştırmalar, tabiat kanunlarının yönelttiği bir düzenin varlığını açıkça göstermektedir. Çok daha basit bir oluşuma sahip organizmalarda olduğu gibi, anatomik ve fonksiyonel birimler oluşturan en küçük canlı organizmalarda da, canlı dünyanın incelenmesi, moleküler düzeyine kadar her boyutta görülen göz kamaştırıcı yapısal bir düzenin varlığını ortaya koyuyor”.
Dünyanın güneşe olan uzaklığındaki müthiş denge;
Güneş sistemindeki gezegenlerin Güneş’e en yakın olanı en sıcak en uzak olanında en soğuk olandır. Venüs’ün ısısı ortalama 466 dünyanın 15 Mars’ın -65 Jupiter -110 Satürn -140 Uranüs – 195 Neptün – 200 derecedir. (Aile Kılavuz atlası)
Bu gezegenler içinde ortalama 15 derecelik ısıya sahip dünya dışında hiçbir ısı canlıların yaşamasına uygun değildir.
Dolayısıyla Dünyanın güneşe olan uzaklığı ortalama 147 ile 152 milyon kilometre arasında değişir. Bu mükemmel iki uzaklık sayesinde canlıların dünyada yaşamasını elverişli uygun ılıman ve en güzel iklimi sağlanır. Üstelik bu ılıman iklim yüzyıllar boyunca muhafaza edilmiş sıcaklık hayata zararlı olacak derecede ne çok fazla ne de az olmuştur. Eğer Dünyamız güneşe şimdiki mesafeden daha yakın olsaydı ve güneş enerjisi %10 kadar fazla gelseydi artan ısı yüzündeki hayatı bitirirdi, bir miktar azalsa ve güneş enerjisi %10 kadar daha az gelse de her taraf metrelerce kalınlıkta buzlarla dolar ve hayat biterdi. (Çekirdekti Kainat sayfa 116)
Amerikalı astrofizikçi Hugh Ross, Tanrı’nın Parmakizi adlı eserinde şunları aktarıyor: “Yaşayan organizmaların kompleks ve düzenli konfigürasyonunun tek açıklaması, akıllı ve üstün bir yaratıcının bunu şahsen oluşturmasıdır. Görülüyor ki özel ve üstün bir yaratıcı, evreni var etmiş ve tasarlamıştır”. Einstein ise; “Evrende en anlaşılmaz şey, onun anlaşılabilir olmasıdır” diyerek evrenin mükemmel bir düzen ve derinlik içinde olduğu halde anlaşılabiliyor olmasını dile getirmiştir.
“Bir şeyi dilediği zaman, O’nun emri yalnızca: “Ol” demesidir; o da hemen oluverir.ˮ (Yasin Suresi, 82)
Bu kadar mükemmel Düzenli bir sisteme karar veren kimdir? Ve yeryüzünü elverişli kılarak dünya hayatını bir imtihan ve bir yaşama yeri kılan kimdir? Şüphesiz alemlerin rabbi olan Allah değil mi?
Dünyanın büyüklüğü ve küçüklüğündeki kusursuz denge;
Yaşadığımız dünyanın büyüklüğü hayatın var olabilmesi için tasarlanmış ve planlanmış kusursuz bir büyüklüktedir. Eğer dünya şimdiki halinden biraz daha küçük olsaydı çekim kuvveti azalacak atmosferin bir kısmını tutamayacaktı bu ise hayatı tehlikeye sokacaktı. Eğer büyük olsaydı atmosferin biraz daha kalın olmasına sebep olacaktı bu ise dünyaya ihtiyacı kadar ısının ışığının gelmesini önleyecekti. Bu da hayatı tehlikeye sokacaktı. İşte bu düzene ve bu mükemmel kusursuz işleri derleyen Allah’ın yasasıdır.
Dünyanın kenti etrafında dönüşündeki hasas ayar;
وَاللّٰهُ يُقَدِّرُ الَّيْلَ وَالنَّهَارَۜ
Allah gece ile gündüzü uzunluk ve ve kısalık günde ölçü koyar. (Müzzemmil:20)
Dünyanın güneş etrafındaki ortalama hızı 106.000 kilometredir uzay ve dünya saatte 84 kendi etrafındaki hızı ise saatte 1670 kilometredir. Eğer bu hız 1670 değil de 200 kilometre olsaydı gündüz ve gece şimdi olduğundan 10 kat daha uzun olacak, öyle olunca da yaz aylarında gündüz sıcaktan bitkiler kavrulacak uzun gecelerde havaların soğumasıyla dünyadakiler donup mahvolacakdı. (Cressy Morrison)
Dünyanın kendi etrafında 23 derecelik bir meyille dönmesi de önemli bir ısı faktörüdür. Bu meyil sayesinde Mevsimler oluşur. Eğer Dünya böyle bir meyil verilmeseydi mevsimler olmaz ve okyanustan yükselen buharlar kuzeye ve güney akın ederler ve kıtaları birer buz parçası yaparlardı. (Cressy Morrison)
Atmosfer ve sıcaklık dengesi;
وَجَعَلْنَا السَّمَٓاءَ سَقْفًا مَحْفُوظًاۚ وَهُمْ عَنْ اٰيَاتِهَا مُعْرِضُونَ
Biz gökyüzünü (Atmosferi de, Uzay’dan Dünya’ya gelen zararlı ışınlara ve gök taşlarına karşı) koruyucu bir tavan yaptık. O (inkârcılar ise) hâlâ bu ayet ve alâmetlerden yüz çeviriyorlar. (Enbiya: 32)
Güneşten bize gelen ısının bir kısmı atmosferimiz tarafından uzaya yansıtılır bir kısmı havaya yayılır bir kısmı ise toprak tabakası tarafından yere yansıtılır. Bize gelen ısı 1/4’lük civarında aşırı sıcak ve aşırı soğuk olmayan mutedil ve bize yetecek kadar bir ısıdır. Atmosfer olmasaydı gündüzleri sıcaklık 110 dereceye çıkar geceleri ise -184 dereceye düşerdi ve yeryüzünde hayat biterdi. Güneşten bize gelen bu 1/4’lük ısı aslında çok az bir miktardır. Fakat bu ısı dünya enerjisinin %98’ini oluşturur.
“Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzûrumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (el-Mü’minûn, 115)
Dünyanın oluşumundaki denge;
Galaksilerin birbirinden uzaklaşması, daha önce onların birbirine yakın olduğunu, hatta daha da geçmişe doğru gidildiğinde bir zamanlar olmayıp, büyük bir patlamayla ortaya çıktığını gösterdi. Hubble’ın bu keşfi bilim adamlarının pek çok tartışma yapmalarına sebep oldu. Bazıları bu iddiaları reddediyor ve saçma buluyordu. Fakat daha sonra yapılan araştırmalar ve deneyler kâinatın büyük bir patlamayla meydana geldiği görüşünü destekledi. Bu durum ateist filozofların savunduğu durağan evren fikrini yıktı ve dinlerin kâinatın yoktan yaratıldığına dair iddialarının doğru olduğunu ortaya koydu. Günümüzde büyük patlamanın artık bir teori değil, isbatlanmış bir hakikat olduğu –Allah’ın varlığını kabul etmeseler bile- ateist bilim adamları tarafından da kabul edildi. (Tafsilat için bkz: Steven Weinberg, İlk Üç Dakika)
Bilim adamları büyük patlama esnasında ve sonrasında harikulade ölçü ve dengeler olduğunu tesbit ettiler. Bu ölçü ve dengeler yukarıda bizim bahsettiğimiz yaratılan her şeyin belli bir ölçüye göre olduğuna dair Kur’ân’ın ifadeleriyle prarellellik arzetmektedir. Meselâ, bilim adamları büyük patlama esnasında patlamanın “genişleme kuvveti” ile maddeyi çekerek genişlemeye engel olan evrensel “çekim kuvveti” arasında hassas bir denge ile oluştuğunu söylemektedirler. Kozmoloji profesörü Paul Davies’in ifadesiyle;
“Dikkatli ölçümler kâinatın genişleme hızını kritik bir değerin çok yakınında tespit etmiştir. Öyle ki kâinat kendi kütle çekim kuvvetinden kurtulacak kadardır ve sonsuza kadar genişleyebilir. Eğer patlamanın hızı biraz yavaş olsaydı çekim gücünden dolayı kâinat kendi içine çökerdi, birazcık fazla olsaydı kâinatın maddeleri tamamen dağılıp gitmiş olurdu. Şu suali sormak hayreti muciptir: kâinatın bu genişleme hızı o kadar hassas bir şekilde ayarlanmıştır ki: hızın değeri bu iki felaketin çok ince ayrım çizgisine düşmüştür. Eğer patlama meydana geldiğinde bu hız gerçek hızından sadece 10-18 kadar farklı olsaydı bu, dengeyi yok etmeye yetecekti. Kâinatın patlama gücü inanılmaz bir hassasiyetle, kütle çekim gücüne hemen hemen denk gelmiştir. Büyük patlama öyle alelade bir patlama olmayıp patlamanın şiddeti gayet zarifçe düzenlenmiştir.” (Paul Davies, Superforce)
Paul Davies The Mind of God (Tanrı’nın Zihni) adlı kitabında başka bir noktaya şöyle dikkat çekiyor: “(Büyük patlama esnasında) Eğer elektron ve protonun kütlelerinin toplamı normal olarak bir nötronun kütlesinden biraz daha az olmak yerine, birazcık daha fazla olsaydı, netice felâket olurdu. Kâinatta her yerde, bütün hidrojen atomları nötron ve nötrinolar oluşturmak üzere ayrışıvereceklerdi. Nükleer yakıtı kalmayan Güneş büzülüp yok olacaktı.”
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Kur’ân Allah’ın her şeyi belli bir ölçü ve miktara göre yarattığını bildirmektedir. Kâinatın yaratılışı esnasında da harikulade ölçü ve dengelerin olduğu bilim adamları tarafından ortaya konulmuştur. Dolayısıyla büyük patlama Allah’ın varlığını gösterdiği gibi, kâinatın yaratılışı esnasındaki ölçü ve dengelerin tesbiti de, Kur’ân’ın bildirdiğini teyit etmektedir.
Canlılığın oluşabilmesi için proton, nötron ve elektronların kendi anti-maddelerinden daha fazla olmaları gerektiği gibi, birbirlerine göre belirlenmiş oranlarda yaratılmış olmaları da gerekmektedir.
Kainatta yaşamın olabilmesi için; proton, nötron ve elektronların kütleleri de mevcut şekilde olmalıdır. Bu parçacıkların kütleleri farklı olsaydı yaşam için gerekli atomlar oluşamayacaktı.
Protonlar ve elektronlar çok farklı kütlelerine karşın elektrik yükleriyle birbirlerini dengelerler. Eğer bu denge sağlanmasaydı canlılık için gerekli atomlar oluşamayacaktı. Elektronun elektrik yükü biraz farklı olsaydı yıldızlar oluşamazdı.
Eğer evrendeki nötrino miktarı daha az olsaydı galaksiler oluşamayacaktı. Eğer nötrino miktarı daha fazla olsaydı galaksiler çok yoğun olacaktı. Her iki durum da canlılığın oluşmasını engellerdi.
Güçlü nükleer kuvvet, çekirdekteki proton ve nötronları bir arada tutar. Bu kuvvet biraz daha zayıf olsaydı, hidrojen dışında hiçbir atom, dolayısıyla canlılık oluşamazdı.
Zayıf nükleer kuvvet biraz daha güçlü olsaydı, Big Bang’de çok fazla hidrojen helyuma dönüşürdü. Şayet biraz daha zayıf olsaydı, yıldızlardaki ağır elementlerin oluşumu olumsuz etkilenecekti ve canlılık oluşamayacaktı.
Elektromanyetik kuvvet daha şiddetli olsaydı kimyasal bağların oluşumunda sorun çıkardı. Eğer daha zayıf olsaydı yine kimyasal bağların oluşumu sorunlu olurdu ve canlılık için mutlak gerekli olan karbon ve oksijen atomları yetersiz kalırdı.
Şimdi söyle! Bu denge, bu düzen, bu kusursuzluk bu elverişli dünyanın insana en güzel şekilde olanaklı yaratılması neyi ifade eder? Sana neyi hatırlatır? Aklın, ilmin, vicdanın, tecrübelerin ve duyu organların tüm bu düzen, denge, kusursuzluk ve mükemmelliğin ilahi ve rabbani bir sıfata işaret ettiğini göstermiyor mu? Bu müthiş sistemin ardında bir ilim bir kudret bir denge yok mudur? Hangi fabrikada hangi ülkede hangi toplumlarda kural, prensip ve denge yoktur ki bu saydığımızdan daha mükemmel kompleks olarak yaratılan varlıklara sen tesadüf diyesin ya da bu ilahi ve rabbani özelliğe doğal seleksiyona indirgyerek Rabbini inkar ediyorsun. Akıl bize bu müthiş düzenin ardında bir ilim bir kudret bir akıl bir iradeve ve tasarruf sahibi olan bir varlığı gösterir. Sence tesadüfün böyle bir özelliği var mı? Sence doğal seleksiyonun böyle bir özelliği var mı? Kalk ve uyan! Varsayımlar üzere bina ettiğin o inancın öyle bir riske götürdü ki seni ebedi cehenneme götürecek. Şüphesiz ki bu Allah’ın sıfatlarına işaret eden ve en asgari akıl sahibi bir insanı anlayacağı bir şeydir. Var mı aklını kullana bilen?
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder