Silsile Tekfir Nedir, Farz Olduğu Ve Haram Olduğu Yerler Nelerdir?
Gürsel Gürbüz
Allah Teâlâ’nın dininde en temel esaslardan biri, iman ile küfrü, tevhid ile şirki birbirinden ayırma görevini hakkıyla yerine getirmektir. Zira bu ayrım, sadece şahsî ibadetlerin değil; toplumsal, siyasi ve ahlaki sistemlerin de temelini oluşturur. Bu bağlamda bir Müslümanın en önemli vecibelerinden biri de, küfrü küfür olarak tanımak ve küfre rıza göstermemek sorumluluğudur. Ne var ki bu temel prensip, bazı durumlarda yanlış anlaşılarak ya da aşırıya kaçılarak “silsile tekfiri” adı verilen tehlikeli bir yönteme dönüştürülebilmektedir.
Silsile tekfiri, ilk etapta küfür işleyen birini tekfir etmeyi; ardından onu tekfir etmeyenleri de kâfir saymayı, daha sonra bu kimseleri tekfir etmeyenleri de tekfir etmeyi kapsayan zincirleme bir tekfir anlayışıdır. Bu mesele, bazı durumlarda farz ve gerekli olabilirken, birçok durumda da haddi aşan, zanla hükmeden ve ümmetin birliğini parçalayan haram bir uygulamaya dönüşebilir.
Bu yazıda; silsile tekfirinin meşru ve bâtıl olan yönleri, Kur’ân ve Sünnet’ten delillerle açıklanacak; selef ve ehl-i sünnet âlimlerinin bu konuda ortaya koyduğu şartlar, usûller ve kayıtlar ele alınacaktır. Ayrıca tarihsel süreçte bu anlayışın nasıl ortaya çıktığı, ilk defa ne zaman ve nasıl fıkhî ya da siyasî zemine taşındığı, ve günümüzde fırkalaşma ve ifrat-tefrit uçlarına nasıl sebep olduğu da örneklerle açıklanacaktır.
Bu araştırma, bir yandan hak ile bâtılı ayırma gayesini güderken; diğer yandan da tekfir meselesinde dengenin, adaletin ve ilmî kaidelerin ne kadar vazgeçilmez olduğunu ortaya koymayı hedeflemektedir.
Hiç şüphesiz ki daha önce ifade ettiğimiz üzere tekfir şer’i bir hükümdür aynı diğer ibadet ve şer’i hükümler gibi ölçü, sebep, şart ve şer’i engeller gibi belli kaide ve prensip üzere bina edilmiştir. Hiç kimsenin gelişi güzel kendi mantık, heva, heves ya da batıl bir tevil başka bir ifade ile ihtilaflı, içtihadi ve zanni/göreceli meselelerde tekfire yeltenmesi aşırılık, bozgunculuk ve fitneden başka bir şey değildir. O halde nasıl ki Allah tüm meseleleri hükme bağlamış mü’mine düşen namaz gibi oruç gibi şer’i hükümleri yerine getirmek söz konusu ise aynı şekilde şartlar oluştuğunda ve engeller kalktığında tekfir hükmünü yerine getirmesi farzdır.
Şüphesiz ki Silsile Tekfiri ne Resulullah ne sahabe döneminde söz konusu olmuştur, her ne kadar bu sonradan çıkmış bid’at konumunda olsa dahi usul ilminde illeti tespit edilmiş kat-i/kesin bir meseledir.
Nitekim Kadı Iyad şöyleder: Küfür olan, kendisinde duraksayan veya ihtilaf edilen ve küfür olmayan sözlerin beyanı hakkında bir fasıl/konu, bil ki bu faslın tahkikinde ve bu konuda oluşan karışıklığı ortadan kaldırmadaki kaynak şeriattır. Bu konuda akla hiçbir yer yoktur. (Eş-Şifa 2/282)
Bu yönüyle silsile tekfirin hem ıstılah ve hem kavram açısından uygulayanlar dönemin en büyük bid’atcilerden olan ve ümmet açısından büyük bir fitneye sebeb olan Harici ve Mu’teziledir. Nitekim bu mezhep’in Bağdat kadısı İbni Duad bunlardandır. Dolayısıyla Silsile Tekfiri Resulullah’ın, sahabenin ve tabiin uygulamadığı aslında sonradan illeti tespit edilmiş ve özellikle kelam ilimine dalmış olan insanların bayraklaştırdığı ve bunun sonucunda hükme bağlanılan bir konudur.
1- Silsile Tekfiri Nedir?
Silsile tekfiri, bir kişiyi küfürle suçladıktan sonra onu tekfir etmeyen kişileri, daha sonra onları da tekfir etmeyenleri bir zincir hâlinde tekfir etmeyi ifade eden anlayıştır. Bu, çoğu zaman şu formülle ifade edilir:
Silsile tekfiri Müşriğe müşrik ve kafire kafir şeklinde zincirleme açısından subutu ve delaleti kat’i/ kesin olan meselelerde tekfir edilmeye sebep olup ve tekfin bir çok insanın şahitlik etmek kaydıyla zincirleme tekfire sebeb olan bir hükümdür.
Her ne kadar ister hadis kitaplarından olsun, ister usul kitaplarında olsun ister tekfir fıkıh açısından olan kitaplarda olsun ‘’Tekfiru’ll Muselsel yada Tekfiru’l Silsile” şeklinde bir öğreti olmasada Kur’an ve Sünnetten istinat edilen usul ve kaideler sonucunda silsile tekfiri şu başlık altında toplanmıştır.
2- Külli Kaide;
من لم يكفر الكافر أو شك في كفره فقد كفر
Kafiri tekfir etmeyen veya onun küfründe şüphe eden kafir olur.
“من لم يكفر الكافر، فهو كافر
Kim kâfiri tekfîr etmezse o da kâfirdir”
Bu kaide tüm Ehli Sünnet alimleri arasında oturmuş sabit olan bir hükümdür. Şartlar oluştuğunda ve engeller kalktığında bir kimseyi tekfir etmek dinin vaciplerindendir. Nitekim İmam Nevevi şöyle der;
İslam’ın dışında bir din edinenleri Hristiyanlar gibi tekfir etmeyen veya onların tekfinde şüpheden veyahut onların üzerinde oldukları yolu doğru gören kimse kafirdir. (Ravdatu t-Talibin)
Silsile Tekfir her ne kadar Rasulullah (S) ve sahaba döneminde vuku bulmasada mütavatir olarak sabit olan delaleti kat-i ve subutu kat-i olan sarih/açık, icma ve meşhur nasları yalanlamak söz konusu olduğu için, Alimlerimiz tekfir ahkamını hem muayyen hemde silsile şeklinde uygulamışlardır.
Şeyh Muhammed bin Süleymân et-Temimî rahîmehullâh şöyle demiştir: “Her kim, müşrikleri tekfîr etmez ve onların kâfir olduklarında şüphe ederse veya onların yolunun da doğru olduğunu kabul ederse, icmâ ile kâfir olur.” [ed-Dureru’s-Seniyye: 10/91]
Bu söz, usul ve şartlarla kayda alınmadığı takdirde, hem bireylerin hem de toplumların zalimce ve sorumsuzca tekfir edilmesine kapı açar.
Bir kimse açık bir küfrü işlediği hâlde, bunu bilerek, isteyerek ve kasıtla yapan ve bu küfrü savunan biri olduğu zaman, onu tekfir etmeyen ve o küfrü makbul görmeye başlayan kişi de küfre düşer.
Bu noktadan sonra, eğer bu ikinci kişiyi de savunma ve tasdik söz konusu olursa, zincir devam eder.
3- Silsile Tekfirin Ön Şartı;
Ancak bu zincirin şu şartlar olmadan kurulması caiz değildir:
Açık ve sabit bir küfür fiili veya sözü
O kişiye delilin ulaşması ve şartların sağlanması
Cehalet, zorlama, tevil gibi mazeretlerin olmaması
Tekfir edenin ilim, adalet ve takvaya sahip olması
4- Silsile Tekfir’iin Farz Olduğu Yerler;
Şüphesiz ki tekfir fıkhı ifade ettiğimiz üzere Kur’an ve Sünnetin sabit olduğu hükümler üzerinde icra edilir. Bu ister silsil tekfir olsun, ister muayyen açısından tekfir, olsun ister toplum açısından ridde tekfiri olsun şartlar oluşur ve şer’i engeller kalkarsa ancak şu beş meseleler üzerinde tekfir etmek farz olur.
1- Subuti kat-i olan meseleler
2- Delaleti kat-i olan meseleler
3- Muhkem naslar
4- Meşhur meseleler
5- İcma
Silsile tekfirin farz olduğu durumlar, genellikle İslam’ın temel esaslarının inkârı veya bu inkârı kabul etmeme durumlarıdır. Bu bağlamda, aşağıdaki durumlar öne çıkar:
Subûtu ve delâleti kat’î olan meseleler: Kur’an ve Sünnet’te açıkça belirtilen ve üzerinde icma bulunan konular.
Muhkem naslar: Anlamı açık ve yoruma kapalı ayet ve hadisler.
Meşhur meseleler: İslam ümmeti arasında genel kabul görmüş dini hükümler.
İcma: İslam âlimlerinin üzerinde ittifak ettiği dini hükümler.
Bu durumlarda, bir kimseyi tekfir etmeyen veya onun küfründe şüphe eden kişi de tekfir edilir. Bu görüş, İmam Nevevî ve Şeyh Muhammed bin Süleyman et-Temimî gibi âlimler tarafından desteklenmiştir.
Kadi Iyad şöyle demiştir: “Her kim Yahûdi ve Hıristiyanları ve de Müslümanların dînini terk edenlerden (mürtedlerden) birisini tekfîr etmezse, onların tekfîrinde duraksarsa veya şüphe ederse kâfir olur.” [Kâdî Iyâd, eş-Şifâ: 2/603]
Burada Silsile tekfirinin farz olmasının sebebi Subut ve Delalet açısından hükümlerin sabit ve kesin olması sebebiyledir. Mesela;
5- Silsile Tekfirine Misal;
“Alimlerin susması küfrü gösterir” deyip onları da tekfir etmek
Günümüzde bazı gruplar, bir kişi küfür sözü söyleyince o konuda susan âlimleri de tekfir ederler:
“Bu âlim niye bu küfür hakkında konuşmadı? Demek ki o da kâfir!” Bu mantıkla:
Suskun âlimleri, Onlara bağlı medreseleri, Talebelerini, Dinleyen herkesi de tekfir ederler.
Oysa âlimin susması: Meseleyi araştırması, Açık delil bulamaması, Fitneden kaçınması, Ya da takiye (zulüm ortamı) sebebiyle olabilir.
İbn Teymiyye der ki:
“Küfür olan bir sözü işitip onu tekfir etmeyen herkes, hemen kâfir olmaz. Belki mazur olabilir; çünkü delil ulaşmamıştır, ya da tevil etmiştir.”
(Mecmû’ el-Fetâvâ, 12/466)
6- Silsile Tekfir ile ilgili Prensipler;
Silsile tekfir, şer’i şartlarla sınırlı bir hükümdür.
Delil, açık niyet, kast, bilgi ve inkâr gerektirir.
Günümüzdeki sapmalar, zanna, aceleye, cehalete ve Haricî mantığa dayanır.
Bu anlayış ümmeti parçalamış, İslam’a zarar vermiştir.
Silsile Tekfir: Kâfir olan birini tekfir etmeyen kişiyi; onu tekfir etmeyeni de tekfir etmeyi gerektiren zincirleme hüküm uygulamasıdır. Örnekle:
Müşrik → (açık kâfir)
Onu tekfir etmeyen kişi → kâfir sayılır
Bu ikinci kişiyi tekfir etmeyen üçüncü kişi → o da kâfir sayılır Bu şekilde tekfir bir zincir gibi ilerletilir.
7- Usûlî Tarifiyle (Şartlı):
Silsile tekfir, şu üç şartla tarif edilir:
“Bir kimse açık küfür işleyen birini, o küfrü bilip, anlayıp, tasdik etmesine rağmen tekfir etmezse; bu kişi de, o küfür eylemini makbul saydığı için kâfir olur. Aynı şekilde onu tekfir etmeyen bir başkası da aynı gerekçeyle tekfir edilir.”
Bu tanım, şartlıdır ve keyfi uygulanamaz. Mutlak değil, usûl ve delil temellidir. Herkese uygulanmaz.
8- Şerh (Geniş Açıklama):
“Silsile tekfir”, çoğunlukla şu üç yolla uygulanır:
Tasdik zinciriyle: Küfrü yapanı tasdik eden → onu tasdik edeni tasdik eden… vs.
Savunma zinciriyle: Kâfiri savunana “kâfir”, onu savunana da “kâfir” denir.
Dostluk zinciriyle: Kâfire dost olan kâfir olur; ona dost olan da…
Bu tür zincirleme tekfir, bazen farz (örnek: küfrü savunanı reddetmeyenler) olabilir;
ama çoğu zaman bâtıl, zalim ve haramdır çünkü: Zanla yapılır, Şartlar sağlanmamıştır, Mazeretler (cehalet, tevil, zorlama) göz ardı edilir, Fasıklık/küfür ayrımı yapılmaz.
Kur’an’da ve sünnette “tekfir etmeyeni tekfir et” diye açık bir ifade yoktur. Ancak şu kaide vardır: “Küfrü kabul etmek, küfürdür.”
Bu kaideye binaen bazı durumlarda silsile tekfir geçerli olur. Ama bunun usûl, delil, şart ve illetlere bağlı olması gerekir. Aksi halde büyük zulümler ortaya çıkar.
Münafıklar açısında tekfir;
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ مَا قَالُواۜ وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ اِسْلَامِهِمْ
O sözü söylemediklerine dair yemin ediyorlar. Andolsun ki küfür sözünü söylediler ve İslamlarından sonra kâfir oldular. (9/Tevbe, 74)
Müslüman açısından tekfir;
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ
Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “Lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ı, ayetlerini ve Resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?” (9/Tevbe, 65)
لَا تَعْتَذِرُوا قَدْ كَفَرْتُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْۜ اِنْ نَعْفُ عَنْ طَٓائِفَةٍ مِنْكُمْ نُعَذِّبْ طَٓائِفَةً بِاَنَّهُمْ كَانُوا مُجْرِم۪ينَ۟
Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınızdan sonra kâfir oldunuz. Sizden bir grubu bağışlasak bile, suçlu günahkârlar olmaları nedeniyle bir diğer gruba azap edeceğiz. (9/Tevbe, 66)
Ehli Kitap açısından tekfir;
لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ
Andolsun ki: “Allah üçün üçüncüsüdür.” diyenler kâfir olmuşlardır. (5/Mâide, 73)
Müşrikler açısında tekfir;
وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ۟
Allah’ın adının anılmadığı (hayvanlardan) yemeyin. (Çünkü) o kesin bir fısktır. Şüphesiz ki şeytanlar, sizinle tartışmaları için dostlarına (böylesi şüpheleri) vahyeder/fısıldar. Şayet onlara itaat edip (leş hayvanların helal olduğuna ve yenebileceğine inanırsanız) hiç şüphesiz müşriklerden olursunuz. (6/En’âm, 121)
Yönetici açısında tekfir;
فَقَالَ اَنَا۬ رَبُّكُمُ الْاَعْلٰىۘ
Dedi ki: “Ben sizin en yüce rabbinizim!” (79/Nâziât, 24)
وَقَالَ فِرْعَوْنُ يَٓا اَيُّهَا الْمَلَاُ مَا عَلِمْتُ لَكُمْ مِنْ اِلٰهٍ غَيْر۪يۚ
Firavun dedi ki: “Ey ileri gelenler! Sizin için kendimden başka bir ilah bilmem. (28/Kasas, 38)
Şeytan açısından tekfir;
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ فَسَجَدُٓوا اِلَّٓا اِبْل۪يسَۜ اَبٰى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ
Hani biz meleklere: “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis dışında hepsi secde ettiler. O diretti, büyüklendi ve kâfirlerden oldu. (2/Bakara, 34)
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi tekfir fıkhı namaz ve oruç gibi şer’i bir hükümdür ve bunun tatbik edilmesi her Müslümana farzdır. Bu sebeple yukarıdaki ayetlerden Hristiyan, Yahudi, Müşrikler, Şeytan, Yönetici ve Münafıkların şahsında şartlar oluştuktan sonra ve şer’i engeller kalktıktan sonra küfür sözü ve fiili işleyen kimseleri tekfir etmemiz farzdır. Kim olursa olsun aynı illet ve vakıya düşenleri hem muayyen hem sislsile açısından tekfir etmek farz olur. Çünkü Kur’an-ı Kerim tekfirin alametini, kaideler, prensiplerini, şartlarını, sebep ve ölçülerini belirlemiştir, bu yönüyle kim Hristiyanlar, Yahudiler, Müşrikler ve Münafıklar gibi Kur’an ‘ ın ifadesiyle şirk-küfür söz ve fiilleri söz konusu olursa bu kimseler tekfir etmek vaciptir.
9-Ben Tekfir Etmem Diyenlere…
Eğer birileri çıkıp ben Yahudi ve Hristiyanları tekfir etmem bu benim işim değil, beni ilgilendirmez, ben müşrikleri tekfir etmem, ben bununla görevlendirilmedim, benim böyle bir yetkim yok, ben Münafıkları, Şeytanı yada Tağutları tekfir etmem bu benim sorunum da değildir diyenler yukarıda ortaya koyduğumuz ayetleri yalanlayan, ilahi iradeyi inkar eden, muhalefet eden ve Allahın hükme bağladığı bir meseleyi hükme bağlamayarak dini yalanlayan bir kafir olur.
İşte silsileteki bu tekfir konusu bu kapsamda üçüncü, dördüncü şahıs yada daha fazla insanın şahitliği ile sabit olursa bu meselede tekfir farz olur. Eğer bu kimse bu ser’i hükmü önemsemez, hafife alır ve bunu gerekli görmez ise Allahın önemsediğini, önemsemeyen, Allahın hükme bağladığını hükme bağlamayan, kararı kıldığı ve bizden onunla amel ettiği şeyden yüz çevirip dolaylı olarak subuti ve delaleti kat-i olan icma, meşhur ve tüm sarih/açık ayetlere muhalefet ettiği için kendisi kafir olur. Üçüncü, dördüncü ve benzeri şahısların buna şahitlik etmesi onların bu meselede tekfir edilmelerini vacip kılmaktadır. Çünkü bu Allahın ayetlerini yalanlamak, inkar, muhalefet ve hükme bağladığı bir hükmü kabul etmemek anlamındadır.
Kur’an ve Sünnete göre içki içene fasık, zina edene fasık, İblis’in Kur’an‘ın deyimi ile kafir ve kibirli ismi ile isimlendirildiğini yine bunla beraber Firavun, Nemrut ve benzeri şahısların tağut ve kafir olduğu vurgulanmış iken ve tamamıyla bu meselenin illeti, sebebi, açık ve net iken bu yönüyle bir kimse ister içki, zina açısından fasık olsun, ister İblis gibi kafir ve kibirli olsun ister Firavun ve Nemrut gibi tağut ya da kafir olsun şeklinde zahiren tüm alametler sabit iken birilerinin bunları bu açıdan tekfir etmemesi onun kafir olmasıyla beraber üçüncü ve dördüncü şahısların bu olumsuz şahitliği’de onların tekfir edilmesini vacip kılar. Nitekim ayette;
اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna. (43/Zuhruf, 86)
10- Silsile Tekfirin Haram Olduğu Yerler;
Maalesef bugün çağımızda tekfir fıkhını anlamamış, öğrenmemiş ve bu meselede akıl, mantık, heva, heves ve kendi tevil açısından birilerini muyayyen yada silsile tekfiri açısından tekfir ettiklerini görüyor ve bu insanların büyük bir aşırılığa kaçtığını görüyoruz, şüphesiz ki bu zülüm ve kötülükten başka bir şey değildir. Tekfirin yasak olduğu yerler;
A- Subuti zanni olan.
B- Delaleti zanni olan.
C- İhtilaflı meseleler.
D- İçtihati meseleler.
E- Zanni meseleler.
Silsile tekfirin haram olduğu durumlar, genellikle zannî delillere dayanan veya ihtilaflı meselelerdir. Bu bağlamda, aşağıdaki durumlar öne çıkar:
Subûtu veya delâleti zannî olan meseleler: Kesin olmayan veya yoruma açık dini hükümler.
İhtilaflı meseleler: İslam âlimleri arasında farklı görüşlerin bulunduğu konular.
İçtihadi meseleler: Âlimlerin kendi görüş ve yorumlarına dayanan dini hükümler.
Bu durumlarda, bir kişiyi tekfir etmek veya silsile tekfiri uygulamak haramdır. İmam Malik ve İmam Şafiî gibi âlimler, bu tür meselelerde birbirlerini tekfir etmemişlerdir.
İşte bu meseleler üzerine tekfir fıkıh asla bina edilmez hatta bu meselelerde akide bile söz konusu olmaz, çünkü bunların hepsi zanni ve göreceli meseleler olması sebebiyle tekir hükmü işletilmez. Misal;
Resulullah aleyhissalatu vesellem’in Miraç gecesinde Allah’ı gördüğü ve görmedi ile ilgili ihtilaf olması. Sahabe kimisi bu meselede Allah Resulü‘nün Allah’ı gördüğünü kimisinin görmediğini söylemiş ve ihtilaf edilmiştir, her ne kadar burada ihtilaf olsa burada bir tekfir ya da bir haramlık ya da bir asilik söz konusu değildir, çünkü bu mesele kat-i olan bir mesele değildir.
Müşriklerin kestiği hayvanların yenilip yenilmemesi konusunda âlimler arasında ihtilaf vardır.
İmam Malik süre başlarındaki besmeleyi ayet görmemiştir ama onun öğrencisi İmam Şafi bunları ayet görmüştür. İmam Şafi hocası İmam Maliki bu delaleti zanni olan konulardaki içtihatından dolayı tektir etmemiştir. Namaz konusunda namazın terki ile ilgili âlimler ihtilaf etmiştir. Ahmed bin Hanbele göre tembellik açısından namazın terki küfür iken diğer mezhep imamlarına göre namazın tembelliğinden dolayı terki küfür olmadığını vurgulamışlardır. Bu sebeple mezhepler arasında akidevi açıdan böyle bir ihtilaf olmasının sebebi nasların delalet açısı zanni olması sebebiyle tekfir ahkamının işletilmesi burada yasaktır.
Her ne kadar hadislerde namazın terki küfür ve şirk olarak ifade edilse de zan olması sebebiyle küçük ya da büyük küfür olması açısından bir tartışma, ihtilaf yani kesinlik olmadığı sebebiyle burada tekfir ahkamının işletilmesi caiz değildir.
Bu sebeple sen benim kafir gördüğümü görmedin, ben senin kafir gördüğünü görmedim, şeklinde bir tekfir ancak subutu ve delaleti kati olan meselelerde olur zan ve ihtilaflı meselelerde ise olmaz.
11- Şahitlik Açısından Silsile Tekfiri;
İfade ettiğimiz gibi kesin, açık ve icmanın konusu olan şirk ve küfür işleme söz konusu olduğunda silsile tekfinin vakıa açısındaki yeri Şahitleri ilgilendiren bir hükümdür. Eğer küfür sözü ve fiili işleyen bir kimse bu açıdan o kimsenin küfrünü ve şirkini kaç kişi görüyor ve şahitlik ediyorsa onun bu şahitliği sebebiyle hüküm koyması farzdır. Yok görmemiş ve şahitlik etmemişse bunu dikta etmek doğru değildir. Çünkü bir kimsenin küfür fiilini ve sözünü görmemiş ve duymamış bir kimseyi tekfir etmek bir cehaletten başka bir şey değildir. Adam ne gaybı biliyor nede küfrüne şahitlik etmemiş ki onu silsile açısından tekfir edesin.
Dolayısıyla eğer bu gerçekleşen şahitlik ister üç kişi ister bin kişi olsun küfrü bizzati kaç kişi tarafından görülürse bu kimse bu meselede sorumlu olur ve onun olumlu ya da olumsuz tavrına göre ya tekfir edilir ya da tekfir edilmez bu sebeple bir mü’min hakka şahitlik etmekle mükelleftir.
اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
Ancak bilerek hakka şahitlik edenler müstesna. (43/Zuhruf, 86)
12- Tekfirde İhtiyalı Davranma;
Muayene bir kimseyi tekfir etmek ya da silsile tekfirinde gerekli olan durumlar söz konusudur. Şüphesiz sabır, teenni ile hareketmek ve muayen kimselerle konuşmak suretiyle konunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Ancak bu şekilde hüccetin ikame edilmesi ya da hakkın ortaya çıkması gerçekleşir.
İbni Teymiye şöyle der: Tekfir şer’i bir hükümdür. Malı mübah kılmaya, kanı dökmeye ve ateşte ebedi kalmaya verilen hükümdür. Onun için tekfirin kaynağı bütün şer’i ahkamların kaynağı ile aynıdır. (Bağiyyetul murted fi er-red ala-l mutefelsefe ve-l karamita 345)
Bazen bir kimseyi muayen küfürde ya da silsile küfürden uyarmak ona biraz sert çıkmak ve bu küfür, bu şirk ve bu Allah ile bağların kopması demektir gibi sert çıkmak ona sen kafir oldun demek değildir. Aslında bu sakındırma, uyarı ve caydırıcılık olan bir sünnettir.
Nitekim Resulullah Aleyhisselam bir hadislerinde; Benden sonra birbirinizin boynunu vuran kafirler olarak gerisin geriye dönmeyin. (Buhari)
Çünkü burada her ne kadar bu kimseyi tekfir etme söz konusu olmasa da bu kimseyi ağır kavramlarla uyarmak suretiyle onu terbiye etme gayesi vardır.
Nitekim Kur’an ve Sünnetin icmasıyla Müslümanların birbirlerini öldürmesi küfür değildir.
Zan ve içtihada dayalı bir meselede her ne kadar küfür tercihine bir kimse ulaşsa da, bir kimse bir başka bir kimseye kendi görüşünü dayatarak, ona benim kafir gördüğümü sen kafir görmedin! Sen kafir oldun, diyemiceği gibi bunun için silsile tekfiride yapamaz. Silsile tamamıyla Kur’an’ın ve sünnetin Mütevatir naslarıyla sabit olan bir şey inkar etmek, yalanlamak, alay ve hakaret gibi buna benzer sebeplerle gerçekleşir.
Silsile tekfir (zincirleme tekfir), bir kişinin kâfir olduğunu kabul etmeyen veya onun küfründe şüphe eden kişiyi de tekfir etme uygulamasıdır. Bu mesele, İslam tarihinde tartışmalı bir konu olmuş ve farklı dönemlerde farklı yaklaşımlar sergilenmiştir.
13- Âlimlerin Görüşleri
İbn Teymiyye (661–728 H / 1263–1328 M)
İbn Teymiyye, tekfir konusunda ihtiyatlı bir yaklaşım benimsemiştir. Ona göre, bir kişinin küfre girmesi için açık ve kesin deliller gereklidir. Özellikle tevil, cehalet veya zorlama gibi mazeretler varsa, tekfir etmekten kaçınılmalıdır. Bu yaklaşımıyla, silsile tekfir uygulamasına karşı temkinli davranmıştır.
Şeyh Muhammed bin Abdilvehhâb (1115–1206 H / 1703–1792 M)
Şeyh Muhammed bin Abdilvehhâb, “Nevâkızu’l-İslâm” adlı risalesinde, müşrikleri tekfir etmeyen veya onların küfründen şüphe eden kişilerin de kâfir olduğunu belirtmiştir. Bu görüşü, silsile tekfirin bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Şeyh Şevkânî (1173–1250 H / 1759–1834 M)
Şeyh Şevkânî, tekfir konusunda dikkatli olunması gerektiğini vurgulamıştır. Ona göre, bir kişinin küfre girdiğine hükmetmek için açık ve kesin deliller gereklidir. Tevil veya cehalet gibi mazeretler varsa, tekfirden kaçınılmalıdır.
İmam Nevevî (631–676 H / 1233–1277 M)
İmam Nevevî, “el-Mecmû’” adlı eserinde, İslam dışındaki dinleri benimseyenleri tekfir etmeyen veya onların küfründe şüphe eden kişilerin de kâfir olduğunu belirtmiştir. Bu görüşü, silsile tekfirin bir örneği olarak değerlendirilebilir.
Muhammed Zâhid el-Kevserî (1879–1952 M)
Muhammed Zâhid el-Kevserî, tekfir konusunda ihtiyatlı bir yaklaşım benimsemiştir. Ona göre, ehl-i kıble olan bir kişi, açık ve kesin deliller olmadan tekfir edilemez. Bu yaklaşımıyla, silsile tekfir uygulamasına karşı temkinli davranmıştır.
Bu âlimlerin görüşleri, silsile tekfir konusunda farklı yaklaşımları yansıtmaktadır. Bazı âlimler, belirli şartlar altında silsile tekfiri caiz görürken, diğerleri daha ihtiyatlı bir yaklaşım benimsemişlerdir. Bu nedenle, tekfir meselesinde dikkatli ve ölçülü olmak önemlidir.
14- Silsile Tekfirin Şartları (Genel Tekfir Şartları Üzerinden)
Tekfirin geçerli olması için şu şartların gerçekleşmesi gerekir. Bunlar sağlanmadığında silsile tekfir de bâtıl olur: Şartlar:
Delilin subûtu ve delâleti kat‘î olmalı
Ayet ya da hadisin hem varlığı (subut) hem de manası (delâlet) kesin olmalıdır.
Delil kişiye ulaşmış olmalı
Bilgi ulaşmamışsa (cehl), mazeret söz konusu olabilir.
Tevil ihtimali olmamalı
Söz veya fiilde makul bir yorum (tevil) varsa tekfir edilmez.
Zorlama/ikrah olmamalı
Bir kimse tehdit altında (ikrah) ise, kalbi iman üzere olduğu sürece kâfir sayılmaz.
Kasd (niyet) olmalı
Bilmeden veya sehven yapılmış fiiller tekfire sebep olmaz.
Silsile tekfir, bu şartlar çerçevesinde geçerli bir tekfirin üzerine bina edilmişse muteber olur; aksi halde bâtıldır, hatta haram olur.
15- Silsile Tekfirin Tehlikeleri
Silsile tekfir, yanlış ellerde şu fesatlara yol açabilir:
Müslümanlar arasında bölünmelere ve fitneye
Dini tahakküm ve hizipçiliğe
Cehaletle yapılan yanlış tekfirlere
Masumların kanının helâl sayılmasına
Rasûlullah ﷺ şöyle buyurur: “Müslümanı tekfir eden onu öldürmüş gibidir.” (Buhârî, Edeb, 44)
Bu tehlike nedeniyle selef uleması “tekfirin kapısı geniş açıldığında, ümmetin kanı ve ırzı tehlikeye girer” uyarısında bulunmuştur.
16- Silsile Tekfirde İcmâ’ın Yeri
Silsile tekfirin meşruiyeti sadece şu alanlarda geçerli olabilir:
İcmâ ile sabit olan bir küfür söz konusuysa
Bu küfrü inkâr eden kişi hakkında da icmâ varsa
Ancak bu iki şart birden yoksa silsile tekfir yapılmaz. Çünkü:
“İcmâ olmayan bir konuda tekfir edenin kendisi tekfir edilir.” (İmam Şâtıbî, el-İ’tisâm)
Farklı Mezheplerin Yaklaşımları
Hanbelîler (özellikle Muhammed bin Abdilvehhab çizgisi): Müşrikleri tekfir etmeyen kişi de tekfir edilir, der. Ancak bu da şartlara bağlıdır.
Eş’arî-Maturidî gelenek: Genelde tekfirde daha ihtiyatlı davranır. Bilgisizlik ve tevil gibi mazeretleri dikkate alır.
Haricî-Mu‘tezilî yaklaşım: Silsile tekfiri genişletmiş, günah işleyeni bile küfürle itham etmiştir.
17- İlk Dönemlerde Uygulama
“Silsile tekfir” kavramı klasik dönemde doğrudan “silsile” şeklinde adlandırılmasa da, uygulamada en çok Haricîler tarafından benimsendi:
Haricîler, Ali (r.a.)’yi hakem olayında hata ettiği gerekçesiyle tekfir etti.
Bu görüşe karşılık, Ehl-i Sünnet, büyük günah işleyeni tekfir etmedi ve bu zincirleme tekfiri bid’at ve tehlikeli gördü.
İlmi Not (Kaide) “Tekfirde asıl olan ihtiyattır.” (el-Kevserî, Makâlât)
“Bir kişiyi Müslüman kılacak bir ihtimal varsa, o tekfir edilmez.”
(İbn Teymiyye, Mecmû‘u’l-Fetâvâ)
18- Bâtıl (Haram) Silsile Tekfir – Cehalet ve Tevil Örneği
Bir kişi şöyle diyor:
“Demokrasi kötü bir şey değil, halkın söz sahibi olmasıdır.”
(ama bu kişi şer’î demokrasiyi tanımlamıyor, sadece kavramsal konuşuyor)
Bu kişi küfrü kastetmiyor, hâlâ İslam’ı hâkim kılmak istiyor ama “demokrasi” kelimesini doğru bilmeden kullanıyor.
Başka biri onu duyuyor ve şöyle diyor:
“Demokrasiyi savunduğun için sen kâfirsin.” Sonra onun ailesine de:
“Onun karısı da kâfir, çocuğu da; çünkü onunla yaşıyorlar.”
Sonra: “Onlara selam verenler de kâfir, çünkü onlara dost oluyorlar.”
Böylece silsile başlatılıyor. Hüküm:
Bu tekfir bâtıldır çünkü:
İlk kişi küfrü kastetmemiştir, tevil vardır.
Delil ulaşmamış olabilir (cehl).
Zorlamayla (siyasi baskıyla) konuşmuş olabilir.
Sonraki kişiler de küfrü değil, kişiyi savunmuş olabilir.
İbn Teymiyye der ki:
“Tevil ve cehaletle düşülen yanlış sözler, açık delil olmadan tekfire götürmez.”
(Mecmûʿu’l-Fetâvâ, 12/466)
19- Şüpheli ve Terk Edilmesi Gereken Silsile – Fitne Ortamı Örneği
Bir grup insan, bir “tarikat şeyhi”ni sever ve onun hakkında:
“O Resulullah’tan da üstündür.” der.
Bu açık küfürdür, o sözün sahibi tekfir edilir.
Fakat o gruptaki diğer insanlar ya:
Bu sözü duymamıştır,
Yahut da duydu ama böyle kastetmediğini zannediyor,
Bazısı da ‘Bilmiyorum ne dediğini ama biz şeyhimizi severiz’ diyor.
Şimdi biri çıkıp bu gruptaki herkesi ve onlara selam vereni, yardım edeni de tekfir ediyor.
Hüküm: Bu durumda silsile tekfir haramdır çünkü:
Zannî delil vardır.
Bazılarının sözü açık değildir.
İçlerinde masum olanlar olabilir.
Fitne ortamı oluşur, ümmetin birliği bozulur.
Rasûlullah ﷺ buyurur:
“Bir kimse kardeşine ‘kâfir’ derse, bu sözden biri üzerine döner.” (Buhârî, 6104)
20- SONUÇ
Silsile tekfir, sadece:
Küfrü sabit, Delili ulaşmış, Mazeretsiz, Tevilsiz inkârda bulunan kişiler için İcmâ ile sabit küfürler üzerinde şartlarıyla muteber olabilir.
Aksi halde: Tekfirin kendisi bid’attır. Büyük günahlardan olur. Kan, mal, ırz tecavüzüne neden olur.
Muteber (Farz) Olan Silsile Tekfir – Örnek
Bir kişi, dinler arası diyalog faaliyetinde şunu söylüyor:
“Yahudiler ve Hristiyanlar da cennete gidebilir. İslam onların da dinidir.”
Bu söz, açık bir küfürdür çünkü Kur’an’a aykırıdır:
“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa, ondan asla kabul edilmeyecektir. O, ahirette de ziyan edenlerdendir.” (Âl-i İmrân 3:85)
Bu kişi tekfir edilir. Bu kişinin sözünü savunan biri gelir:
“Bu kişi doğru söylüyor, cennete giden tek yol İslam değildir.”
Bu ikinci kişi de tekfir edilir çünkü ilk kişinin küfrünü savunmuştur.
Silsile bu noktada devreye girer:
Eğer bir üçüncü kişi gelir ve derse ki:
“Bu ikisi Müslümandır, ben onların kâfir olduğuna inanmıyorum.” O da tekfir edilir. Çünkü, küfrü savunanın küfrünü savunmuş, küfrü inkârda zincir oluşturmuştur.
Bu, farz olan silsile tekfirdir. Çünkü küfür zinciri kesilmemiştir, hepsi açık küfrü tasdik etmiştir.
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder