×

Asli, Vacip ve Mubah Açısından İman Nedir?

Asli, Vacip ve Mubah Açısından İman Nedir?

Sözlükte أمن/e-m-n fiilinden türeyen iman: Güvendi, tasdik etti, kabul etti ve mutmain oldu gibi anlamlara gelir. Aynı kökten gelen emanet’de güven ve itimat demektir.

İtikat ve iman kavram olarak eş anlamlıdırlar. Allah’a güvenmek, inanmak, karar vermek ve bağlanmak gibi manalara gelir.

Istılahta İman; Allah’ın cebrail vasıtasıyla Resulüne indirdiği iman esaslarına kesin, eksiksiz ve şüphesi olmayan bir şekilde zahiri ve batıni ibadetlerimizde kalp ile tasdik, dil ile ikrar ve organlarla amel etmektir.

Kur’an ve Sünnetteki muhkem naslar ve şer’i kaideler Allah’a itaat, teslimiyet, farzları yerine getirmek, kulluk etmek ve bir yaşam programı olarak Allahın boyundurluğunda beşikten mezara yada doğumdan ve ölüme kadar hayatı ister asli iman ister vacip iman  ve ister mubah iman açısından hayatı yaşamayı gerektirir.

İmanın Çeşitleri Nelerdir?

İman ister kalbin ister dilin ister amellerin konusu olsun farklı mertebe ve farklı kısımlardadır. Bu açıdan imanın bir kısmı vardır ki onun zıttı olan küfür şirk hasıl olduğunda İslam milletinden çıkarır bir kısmı vardır ki insanı İslam milletinden çıkarmaz fasık ismini verir imanın bir kısmı vardır ki kişiye muttaki ve muhsin ismini verir.

1- Dinin aslı, imanın aslı ya da mutlak iman olarak isimlendiren bu iman kişide ister kalbinde ister dilinde ister amellerinde bulunmadığı taktirde Müslümanlık iddiasını batıl kılan ve sahibinin müşrik/kafir yapan bir isimdir.

Bu iman çeşiti üç şekilde görülür;

Kalbin imanı, dilin imanı ve fiillerin imanı.

a- Kalbin İmanı: Bu Kur’an’ın ve Resul’ün getirdiği şeyleri tasdik etmek, kabul etmek, boyun eğmek, rıza ve benzeri kulun Allah’a yönelmesi, bağlılık, ihlas, samimiyet, ümit, korku, sevgi ve benzeri iman birimleridir ve bunlar kalbin imanıdır. Bunların zıttı ise şüphe, tereddüt etmek, kin, nefret, ümitsizlik, inkar gibi olgular şüphesiz ki aynı şekilde kalbin küfrüne sebeptir. 

Hükmüne Gelice;

Eğer bu kimse kalbin küfrünü, diliyle ya da ameller ile ilan ederse tekfir etmek vacip olur. Eğer bilinmiyorsa tekfir edilmez, çünkü İslam’da hükümdar zahire göredir niyet ve kasıtlara bakılmaz.

b- Dilin İmanı: Bu ise imanı İslam’ı ilan etmek şehadeti yerine getirmek ile gerçekleşir.

c- Amellerin İmanı: Bu Amellerin bu açıdan Allah’ı birlemesi ona muvaffak hareket etmesi, namaz kılması ve benzeri şeklindedir. 

Namaz kılmayan bir kimse ameli ile imanı inkar etmiş bir kimsedir. Bir kimsenin amelleri ile puta tapması, Allah’tan başkasına secde etmesi ya da benzeri ameli açıdan şirki ve küfrü terk etmesi imanın ameli iken şirk ve küfür ameli işlemesi onu İslam milletinden çıkarır.

Dolayısıyla dinin asıllarına taalluk eden bu meselede kalp, dil ve organlarda şirk, küfür ya da Allah dışında bir ibadet söz konusu ise bu açıdan bu kimseler şartları oluşur ve şeri engelleri kalkarsa tekfir etmek vacip olur.

2- Vacip İman: Bu şeriatın vaciplerini ilgilendiren hükümlerdir. Gerek kalbi gerek fiiller ile gerek dil ile olsun Allahın şeriatın vaciplerinin konu edinen haram yasaları ve farz yasalarını itibar eder. Haramlardan kaset içki, kumar zina ve benzeri şeyler, farzlarından kasıt ise namaz, zekat, hac ve benzeri şeylerdir.

Bu konumda olan insanlara gelince bu şeriatın vaciplerini yerine getirenler kitabın ifadesiyle kitabı sağından verilen orta yolda olanlardır. 

فَاَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِ مَٓا اَصْحَابُ الْمَيْمَنَةِۜ 

 (Amel defterlerini sağ taraflarından alacak olan mutlu) Ashabu’l Meymene, ne Ashabu’l Meymene’dir ama! (56/Vâkıa, 8)

Allah’ın farzlarını terk etme söz konusu olduğunda onlar için uhrevi açıdan azap, tehdit ve aynı zamanda dünyevi had cezası uygulanır. Bu kimseler namaz hariç diğer amelleri terk etmesinden dolayı tekfir edilmezler ama eğer içki, kumar ve benzeri şeyleri hafife alır, önemsemez ve vicdanlarında bir problem görmeyerek hayatına bir gelenek görürsen istihfaf hükmü sebebiyle tekfir edilir.

Bu insanlar her ne kadar imanın aslını yerine getirselerden şeriatın vaciplerine muhalefet etmiş kimselerdir. Bu kimselere en asgari fasık ismi verilir, dilerse Allah onları affeder dilerse günahların miktarınca azap eder bu Allah’a kalmıştır.

3- Mustahap İman: Bu aslı iman ve vacip imanı yerine getirmiş olan kimselerin nafile, müstahab ve mendub olan imanı yerine getiren zan, şüphe ve meşru olan şeyleri terk etmeyi ifade eden bir iman çeşididir.Hiç şüphesiz ki bu konumda olan kimseler Allah’ın kendilerinden razı olduğu, kendilerine muhsin, muttaki, muhlis ve sabikun/öne geçenler olarak isimlendirdiği kimselerdir. Nitekim;

وَالسَّابِقُونَ السَّابِقُونَۙ 

 (İman ve salih amelde) önde olanlar, (onlar) öncülerdir. (56/Vâkıa, 10)

اُو۬لٰٓئِكَ الْمُقَرَّبُونَۚ 

 Bunlar (Allah’a) yakınlaştırılmışlardır. (56/Vâkıa, 11)

Bu iman çeşitine gelince bu Kur’an‘ın ifadesiyle öne geçenler dereceleri yüksek olan iman ehli olanlardır. Çünkü bunlar dinin asılları, şeriatın vacipleri ile beraber muhatap olan imanı en güzel şekilde yerine getirmiş şüphe ve tereddütleri terk etmiş kimselerdir.

Kur’an‘da tehdit sigalarına baktığımızda bu tehditler dinin asılları ya da şeriatın vaciplerindeki eksik durumlara karşı yapılan bir tehdittir ve bu açıdan kişiyi dinden dinden çıkaran mahiyetler vardır. Bunlar iki kısımdadır;

1- Dinin asıllarına taalluk ediyorsa bu dinden çıkarır. 

2- Eğer şeriatin vaciplerine taalluk ediyorsa bu dinden çıkarmaz.

Müslümanlar Kur’an ve Sünnetteki ihtimali olan sigalar muhkem olan sigaralar ışığında anlamaları gerekir.

Ve bu meselede hüküm ancak zahire göre verilir, çünkü Allah Teala İslam ümmetin sosyolojik ahkâm-ı konusunda şer-i hükümler için sebepler ve zahiri illetler belirlemiştir. Bu meselede insanların niyetleri, kalplerin temizliği ve benzeri şeyler insanlar için gaybın konusu olması sebebiyle tüm sosyolojik ilişkilerimiz amellerde ve sözlerde zahir olan şeyler üzere bina edilir. 

Nitekim Ehli Sünnet hükümler zahire göredir niyet ve kasıtlara bakılmaz kaidesi muhkem naslarda istinat edilmişlerdir.

İmanın yokluğu küfre ya da şirk ve benzeri şeylere taalluk ettiğinde bu bütün imanın gitmesi anlamındadır.

Hadislerde varid olduğu üzere;

Enes b. Malik der ki: Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem bize verdiği her hutbesinde mutlaka: ”Emaneti olmayanın (emanete riayet etmeyenin) imanı yoktur. Ahdi olmayanın da (verdiği söz ve anlaşmaya vefa göstermeyenin de) dini yoktur” buyururdu. (Ahmed)

Sizden birisi kendisi için sevdiğini istediğini din kardeşi için de sevmedikçe istemedikçe gerçekten kamil mümin olmuş olmaz.” (Buhari,Muslim)

Kişi bunu yerine getirmedeği takdirde Allah’ın vacip kıldığı imana sahip değildir. 

Bizi aldatan bizden değildir, bize karşı silah kullanan bizden değildir. (Müslim) 

Bu hadisler imanın aslı ya da şeriatın vaciplerindeki imanın tümünün yok olduğu anlamında değildir. Bilakis şeriatın vaciplerindeki imanın eksikliğini yani imanın kemal/olgun olmayışını ifade etmektedir.

Nitekim İbn-i Hacer: Hiçbiriniz kendisi için sevdiğini kardeşi için sevmedikçe iman etmiş olmaz. Müslim hadisini şerh edereken şunları söylemektedir; 

İmanın yokluğundan maksat imanın kemal’in yokluğudur.  (Fethu’l Bari Kitabu’l iman)

Kendisi bunu söylerken mübah olan imanın kemal’e değil vacip olan imanın kemal’i olarak anlamamız gerektiğini söylemiştir.

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed