×

Tağut (Politik Tanrılar) Nedir?

Tağut (Politik Tanrılar) Nedir?

Sözlükte Tağut/Tuğyan (طغيان) t-ğ-y (v) “azmak, haddi aşmak, sınırı aşmak, hakka tevavüz” anlamındaki tuğvân yada tuğyân hem bir isim ve sıfat olmakla beraber bu kavram aynı zamanda müfred/tekil, cemi/çoğul ve müzekker/eril-müennesi/dişi konumunda olan bir kavramdır. 

Tuğyan/Tağut Terim Manası; İsyanda ve karşı çıkışta ileri gitmek, azmak, ölçüsüz şekilde hareket etmek, inkar da ve zulüm de aşırı gitmek, zorbalık yapmak, birine zalim ya da asi olmak, isyana ve azgınlığa zorlamak, taşkınlık, haddini bilmemezlik ve kibir gibi manalara gelir.

Arap Dilinde; Araplar Tâği طاغى  bu kavramı kullanırlar. Manası ise ahmak, kibirli, zorba, azgın, zalim, asi, serkeş, haddi aşan, hakka tecavüz eden itaat etmeyen ve boyun eğmeyen anlamlarda kullanılır. 

Araplar Tuğyan kelimesini kullanırken denizin dalgalarının kabarıklığını ifade etmek üzere dalgaya Tuğyan etti derler. İsyan da aşırı giden kimse için kullanıldığında “falanca kimse tuğyan etti” ifadesi kullanılır. Ayrıca zulümde aşırı giden zorbalık yapan kimse için de “Tuğyan etti” tabiri kullanılır. Malı ve saltanatı sebebiyle kendi gücünü ve konumunu aşırı biçimde benimseyerek hakkı kabul etmeyecek derecede kendini kibre kaptıran ve başkalarına haksızlık yaparak azan kimse için de onlar “Malı ve saltanatı onu Tuğyan ettirdi.” denilir.

İslam Istılahında Tağut; Kulun Allah’a karşı isyan ve haddini aşmak suretiyle siyasi görüşünü, ekonomik uygulamalarını, hukuk normlarını, ceza kanunlarını bir yönetim şekli olarak yasalarını, kanunlarını ve ahlaki değer yargılarını Allah’tan almayan her kişi, her ideolojik lider, her kurum ve kuruluş tağuttur.

Sünnette Tağut;

Rasulullah aleyhi selatu ve sellemin sünnetlerinde birçok yerde tağut kavramı geçmektedir. Bunlar;

Aişe Radıyallahu Anha  şöyle dedi; Resulullah Aleyhisselam Safa ile Merve arasında sa’y etmeyi kendi fiili sünnet kılmıştır. Bu iki tepe arasında sa’y’ı terketmek kimse için caiz değildir. Hadis Ensar’ın Müslüman olmadan önce Menat ismi verilen put için ihrama girip telbiye ettiklerini Aişe (r.anha)’nın ise onu “Tağiye Menat” diye nitelendirdiğini açıklamaktadır. (Buhari)

Rasulullah tağutlar adına yemin etmekten nehy etmiştir. Abdurrahman b Semura (r.a) dedi ki Rasulullah Tağiyelerin ve atalarınızın adına yemin etmeyiniz. (Müslim)

Ebu Hureyre (r.a) dan…..  Cenab-ı hak insanları toplar ve onlara: Kim bir şeye tapıyor idiyse onun peşine düşsün’ buyurur. Artık kim güneşe tapıyorsa güneşe uyar, kim aya tapıyorsa aya uyar kimde  tâğutlara tapıyor idiyse tağutlara uyar…. buyurdu

Selefin Tağut Tarifi;

1- Ömer b. Hattab (r.anh) ve Abdullah b. Abbas (r.anhuma) ve Muhahid’e göre Tağut Şeytandır. Bu en isabetli tanımdır. Çünkü şeytan kendisi desiseleriyle ve iğfalarıyla toplumu saptırmasında rol oynadığı için Tağutların liderleri konumundadır.

Abdullah b. Abbas (r.anhuma) aynı zamanda Putların Kahin konumudan olan bekçileri olduğunu söylemişdir. Cibt, putlardır. Tagut ise; putlara bakan kahinlerdir. Onlar, insanları saptırmak için putlar adına yalan söylerler.”

2 – İmam Malik ve Alimlerinin çoğunun görüşüne göre tağut Allah’tan başka ibadet edilen herşeydir.

3 –  Abdullah b. Ömer (r.anhuma)  Cabir b. Abdullah (r.anh) ve İbni Cüreyc’e göre tağut Kahindir. “Tagut, kahinlerdir. Şeytanlar, o kahinlere inerek ne söyleyeceklerini kalplerine ve dillerine fısıldar.”

4 –  Ebu Aliye ve Said b. Cübeyr (radiyAllahu anhuma)’ya göre Sihirbazlardır.

5 –  İkrime, Dahhak ve Suddi’nin görüşlerine göre Puttur.

6-  İbni Abbas (r.anhuma) Dahhak, Mücahid ve Rebi b Enes; Tağutların yahudi alimler olduğunu söylemiştir. Tagut; yahudilerden bir adamdır ve ismi Ka’b b. Eşref’tir. Yahudiler aralarında ihtilaf ettikleri konularda Allaha ve rasulünün hükmüne muhakemeye çağrılınca: “Biz sizi, Ka’b b. Eşref’e muhakeme olmaya çağırırız” derlerdi. 

Müfessirlerin Tağut Tanımı;

Zemahşeri; Kükür de aşırı gitmek ve azgınlıktan sınırı aşmak şeklinde tarif eder.

Fahreddin Razi; alışılagelmiş, mutad olmuş olan ölçü ve miktarı aşmak yada tecavüz etmektir.

Beydavi; Küfür ve iftiranın yanısıra insan hakkı kabul etmeyecek derecede kendini kibre kaptırması, Allah’ın elçisine ve müminlere karşı husumet beslemesi anlamına geldiğini ifade eder.

İbni Kesir; her hususta haddi aşmak aşırı gitmektır.

Vehbi Zuhayli; İfratta aşırı gitmek, tefrit ve tamamen ihmal etmek suretiyle haddi aşmaktır.

Kurtubi; Zulümde haddi aşmak ve bu konuda ileri gitmek demektir. Çünkü zulmün kimisi büyük kimisi küçüktür. Küçük zülmün aşacak olursa artık tuğyan etmiş olur.

Bu tanımlar aslında tağutların çeşitliliğini gösterir. Her zaman diliminde ister kahin, ister pilitikacı, ister put, sihirbaz ya da başka bir isim olsun, toplumu saptırma ve Allah’tan başkasına ibadete götüren her şeyin tağut olduğunu gösterir. Bugün her ne kadar sihirbazlar, kahinler ya da putlar somut olarak ibadet edilmese de Allah’a isyan konusunda kendilerine itaat edilen politikacılar, yazarlar, gazeteciler, ideologlar, filozoflar ve onların insan uydurması ideolojik dinleri tağut hükümünü alır. Çünkü buradaki illet Allah’a isyan ederek, Allah’ın irade ve hükümlerini hiçe saymak suretiyle Allah’ın kulları konusunda vahye alternatif hüküm ve kararlar vererek haddi aşmasıdır.

Kim olursa olsun rengi, şekli ve konumu ne olursa olsun. İster Müslüman iddiasını taşısın, ister Müslüman iddiasını taşımasın, ister islam’a, kur’an’a ve peygambere inansın ister inanmasın, ister namazı, orucu, zekatı versin, isterse bunların hiçbirini yapmasın. Kim İslam ilahi nizama, kur’an’a ve Muhammed aleyhissalatu vesselam’in ilke ve inkılaplarını alternatif sosyal, siyasi, ekonomik, yasama, yönetme ve idare eden kimse Tağuttur. Yine kullar için iyi-kötü, güzel-çirkin, yasak-serbest, yanlış-doğru gibi değer yargılarını belirleme noktasında Vahye dayanmayan her düşünce, her fikir, her sistem, her rejim, her ideoljik yönetim şekli, her kişi, kurum ve kuruluşlar Tağut ismini alır.

Dolayısıyla ister filozof, ister ideolog, ister lider, isterse ideolojik bir akım, isterse bu saydıklarımızın destekleyen, seven ve yardım eden halk kitlesi olsun, rengi, şekli ve cismi ne olursa olsun. Kim Allah’ın kullarına gönderdiği yönetim şekline, hukuk normlarını, ceza kanunlarını, Allah’ın ilahi siyasi görüşünü, rabbani ekonomik uygulamalarını, onun eğitim müfredatını ve yaşam programını kabul etmez ve bu rabbani hayat programına alternatif/zıt ideolojik sistemler ya da ideolojik verilerle Allah’ın kullarını, Allah’ın yurdunda ideoljik kanunlar ile yönetmesi ve idare etmesi bir tuğyan ve tağutluktur.

وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ

Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir. (Nahl, 36)

Allah bu ayetinde tarih boyunca her zaman diliminde gönderdiği tüm toplumlara resullerini iki misyonla göndermiştir. 

Birinci Misyon; İnsanları yalnız Allah’a ibadet etmeye ve ona şirk koşmamaya davet etmek. İşte bu tevhidin özü Allah’a kulluğun ifadesidir. Buradaki ibadet bir yaşam ve hayat programı olarak Allah’ın ilahi kanunlarına, yasalarına ve hükümlerine davet etmektir. 

İkinci Misyon; Resullerin kendi kavimlerini tağutlardan kaçınması, onları inkar etmesi ve beri olması açısından peygamberlerin görevlendirilmesidir. Çünkü tağutlar yeryüzünde ideolojik şirk ve küfür dinlerin temsilcileridirler ve onlar Allah’ın kullarını Allah’a davet etmezler. Bilakis! Onlar Allah’ın iradesini ve hükümlerini hiçe sayarak, kendi insan uydurması verileri ile Allahın kullarını sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve her alanda kendilerine mutlak itaat, teslimiyet, sevgi ve razı olma gibi ibadet çeşitlerini insanlardan isteyerek Allah’a ait olan kulluğu kendileri için isteyen kimselerdir.

اِذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰى 

 “Firavun’a git. Çünkü o azgınlaşıp (tağutlaştı).” (Nâziât, 17)

Allah azze ve celle bu ayetinde Resulü Musa aleyhisselam’ı yeryüzünde haddi aşmış bir kimse olan firavuna göndermiş ve firavuna tağut ismini veriyor. Bilindiği üzere firavun mısır ülkesinin sosyal, siyasi, ekonomik ve askeri lideri idi, kendisi beşeri ideoloji verilerle Allah’ın kullarını yönetiyordu. Onun ekonomik sömürüsü, siyasi baskısı, askeri gücü ve gayri ahlaki tutum ve davranışları Allaha isyan, bir kötülük, küfre ve şirke sebep oluyordu. İşte bunun için Allah Musa Aleyhisselam’ı göndermiştir. Firavun politik tanrılık iddiasında bulunan bir tağuttur. Bu ayet firavunun şahsında Allah’ın siyasi görüşünü, ekonomik uygulamalarını ya da ahlaki değer yargılanı tanımayan her ideolojik yöneticilere Allah tağut ismini verdiği’nin en büyük ispatıdır. Başka bir ifade ile tüm peygamberler insanları Allah’a ibadet etmeye ve tağutlardan kaçınmaya davet eden devrimci ve inkılapçılardır. 

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا 

Kendilerine Kitap’tan pay (ilim) verilen kimseleri görmedin mi? Onlar cibte ve tağuta iman ediyorlar ve kâfirler için: “Bunlar, müminlerden daha doğru bir yol üzeredir.” diyorlar. (Nisâ, 51)

Rabbimiz bu ayetinde kendilerine kitap verilen ehli kitap ve kur’an’dan nasiplenen kimselerin itikadlerini ifşa etmiş ve onların cibte ve tağuta iman ettiklerini beyan ediyor. Gerçekten bu ayet konumuzu en güzel şekilde tanımlamaktadır. Çünkü burada önemli iki kavram var. Birincisi Tağut, ikincisi Cibt. Bilindiği üzere Tağut canlı bir varlık olan ve Allah’a karşı haddini aşan ve isyan eden kimsedir. Cipt ise Allah’ın ilahi yasalarını tanımayan tağutların ideolojik sistemleri, yasaları, kanunları ve değer yargılarıdır.

لَٓا اِكْرَاهَ فِي الدّ۪ينِ قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنَ الْغَيِّۚ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۗ لَا انْفِصَامَ لَهَاۜ وَاللّٰهُ سَم۪يعٌ عَل۪يمٌ 

Dinde zorlama yoktur. Rüşd/Hak, batıldan (kesin bir biçimde) ayrılmıştır. Her kim (reddetmek, tekfir etmek, teberrî etmek suretiyle) tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (olan Kelime-i Tevhid’e) tutunmuş (ve İslam dinine girmiş) olur. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (Bakara, 256)

Allah bu kerim ayetinde kendisine iman edilmeden önce tağutun inkar ve reddedilmesini şart koşuyor. Nasıl ki namazın şartı abdest ise, orucu şartı yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzaklaşmak ise, Allah’a iman etmenin şartı tağutları reddetmektir. Zaten kelimeyi Tevhid olan ”Le İlahe İllallah”ın manası da budur. Çünkü bu kelime-i tevhidin birinci ruknu olan ”Le İlahe” manası; Tüm ilahlık taslayan yapay tanrıları reddetmek ‘’İlle” istisna edatı ile yalnız Allah’a kul olmayı ifade eden Allah’a tasdik vardır. Dolayısıyla imanın sıhhati ve bir hayat programı olarak Allah’a ibadet etmek Tağutlerı red etmeyi gerektirir. Hem Allah’a ibadet hem Tağuta ibadet Allah’a kulluk olarak tanımlanamaz.

اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟ 

Allah, iman edenlerin Velisidir/dostudur. (Bu dostluğunun bir tecellisi olarak) onları (küfrün, şirkin) karanlıklarından (tevhidin ve imanın) aydınlığına çıkarır. Kâfirlerin velileriyse/dostlarıysa tağuttur. Onları (iman ve tevhidin) aydınlığından (küfrün ve şirkin) karanlıklarına çıkarırlar. Bunlar, ateşin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır. (Bakara, 257)

Bu ayetinde Allah kitaplarını indirme ve peygamberleri gönderme noktasında kullarını hidayetsiz ve rotasız bırakmadığını, onları karanlıklardan yani tüm insan uydurması ideolojik şirk ve küfür dinlerin karanlığından kurtarmak suretiyle, nura yani İslam ilahi nizamın hayat programına davet etmiştir. İşte bu Allah’a ait bir ilahi bir özelliktir. Yine bununla beraber tağutlar Allah’ın bu ilahi özelliklerini gasp etmek suretiyle insanları kendi ideolojik verileri ile insanları nurdan yani İslam’dan karanlığa davet ettiğini beyan etmiştir. Zaten Bugün olduğu gibi tarih boyunca tüm politik tanrılar insanları Allah’a, kitaba, peygambere değil! Tamamiyla kendi seçim ve tercihlerine davet eden tanrı taslaklarıdırlar. Ve ayetin sonunda Rabbimiz tağutları dost edinmiş, sevmiş, razı olmuş ve desteklemiş kimseleri tekfir ederek tağutların dostu ancak kafirler olarak yasallaştırmıştır.

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَع۪يدًا 

Sana indirilene (Kur’ân) ve senden önce indirilen (Kitaplara) iman ettiğini zannedenleri görmedin mi? İnkâr etmekle emrolundukları hâlde tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları (hakka geri dönüşü zor) uzak bir saptırmayla saptırmak ister. (Nisâ, 60)

Rabbimiz Allah ayetinde kullar için ihtilaf ve problemleri konusunda çözümün ilahi yasalar olduğunu beyan etmiştir. Kim bu ilahi yasaları bırakarak gelenek, âdet yada ideolojik yasalara başvurmak suretiyle problemlerini onlarla çözer ise, işte bu kimseler Allaha küfretmiş birer tağut tapıçılar olurlar. Dolayısıyla Müslüman yalnız Allah’a ve Resulüne muhakeme olur ve onun dışındaki tüm ideolojik muhakeme yöntemlerini red eder. 

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ 

Tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele. (Zümer, 17)

Rabbimiz bu ayette tağut’a itaat, teslimiyet, sevgi ve rıza göstermeyen ve o tağutların yol göstericiliğini ve önderliklerini red etmiş kullarını kendi rızası ve cenneti ile müjdelemektedir. 

اَلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِۚ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ ف۪ي سَب۪يلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُٓوا اَوْلِيَٓاءَ الشَّيْطَانِۚ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَع۪يفًا۟ 

 İman edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise tağutun yolunda savaşırlar. (Öyleyse) şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi pek zayıftır. (Nisâ, 76)

Bu ayetinde Rabbimiz kendisine iman eden müslüman kullarının sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve her alanda Allah yolunda savaşan ve mücadele eden kimseler olarak tanımlamıştır. Diğer tarafdan kafirler, İslam toplumunun müntesibi olmayanlar, onlar sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve her alanda tağutların uğrunda mücadele eden ve onların iktidarı ve egemenliği için hayatlarını heba eden kafirler olarak tanımlamıştır.

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed