×

İlahi Dava’ya Bağlılığın Alametleri Nelerdir?

İlahi Dava’ya Bağlılığın Alametleri Nelerdir?

Allah’a iman ve bu ilahi dine aidiyet kuru bir söz ya da bir iddiadan ibaret olamaz, tarih boyunca insanların yanlış din algıları hep eksik, sınırlı, pazarlıklı ve yanlış bir algı sebebiyle din konusunda dava gerçek anlamda yerini bulmamıştır. Tüm peygamberler insanları Allah’a davet eden yeryüzünde zalim, müstekbir ve tağutlara meydan okuyan, zamanlarını, hayatlarını, yaşamlarını ve ölümlerini bu dine adayarak yeryüzünde ilahi misyonun gerçekleşmesi için Rabbani bir dava güttüler. Onlar yeryüzünde korkmadan, tembellik göstermeden, cehalet ve zaafa kapılmadan insanları o Rabbani nizama davet ettiler. Nitekim onlar;

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 

De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/En’âm, 162)

لَا شَر۪يكَ لَهُۚ وَبِذٰلِكَ اُمِرْتُ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُسْلِم۪ينَ 

 “O’nun hiçbir ortağı yoktur. Ben bununla emrolundum ve ben Müslimlerin/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kulların ilkiyim.” (6/En’âm, 163)

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ 

Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah’a imanla küfrün sınırında, yani kıyı kenar kulluk eder. (Hac:11)

Tüm peygamberler yeryüzünde gönderilme amacı şirke ve küfre iktidar veren tağutların belini kırmak, kullara kul yapan sistemleri dağıtmak ve yeryüzüne insanlığın özgür bir şekilde Allah’a ibadet edecek bir vatanı ilahi öğretilerle egemen kılmak için gönderilmiştir, tüm peygamberler bu dava uğrunda dava adamları yetiştirerek tüm zamanlarda inkılap ve değişim vaat eden bir nesil oluşumu için mücadele etmiştir. Müslümanlar, Allah’ın dinine peygamberler gibi ya da peygamberlerin yolunun yolcuları olan sahabe gibi bağlılık göstermeli ve bu dava uğrunda mücadele etmelidir.

وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ 

 Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir.  (16/Nahl, 36)

Bir Müslümanın Allah’ın davasına bağlılığın alametleri nelerdir? Sorusuna gelince, biz bu cevaplandırırken herkes kendi nefsine, kendi inan,ç tercih ve seçimlerine bakarak hangi konumda olduğunu idrak ederek Allah’ın safında mı yoksa şeytanların safında mı? Cevabını kendi nefsinde vermiş olacak.

İdeolojik dinlerin egemen olduğu 21 yüzyılda maalesef İslami kavramlar hep altı boşaltılmış, istismar edilmiş ve anlamı yitirilmek suretiyle insanlar nezdinde herhangi bir tesir ve öğreti bırakmış değildir. Nitekim: İlah, Din, İbadet, Tağut ve Tevhid gibi kavramlar maalesef bugün yaşadığımız bu çağda ya bağlamından koparılarak yada anlamlarını yitirmiş ve bu yönüyle bu kavramlar insanlar nezdinde bir sorumluluk ve bilinc yüklemediğini görüyoruz. İşte bu ku’rani kavramlardan bir tanesi İ’tisam kavramıdır.

İ’tisam Kur’an’ın gündeme getirdiği ve müminlerin özelliği olarak ortaya konduğu vebir Müslümanın mutlaka bu kavramın gölgesinde kendisiyle mesul olduğu şeyleri yerine getirmesi gerektiğini ortaya koyar. 

İ’tisam sözlük anlamı bağlılık, sarılmak, sığınmak, dayanmak, güvenmek ve yapışmak gibi manalara gelir. Bu kavram İslam ıstılahında Allah’a, Resulüne, Dine, Kur’an’a başka bir ifade ile Rabbani davaya bağlılığı ortaya koymayı ifade eder.

وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ فَقَدْ هُدِيَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟ 

  Her kim de Allah’a tutunursa, hiç şüphesiz dosdoğru yola hidayet edilir. (Ali İmran: 101)

وَاعْتَصِمُوا بِحَبْلِ اللّٰهِ جَم۪يعًا وَلَا تَفَرَّقُواۖ 

Allah’ın ipine hep beraber/topluca tutunun ve ayrılığa düşmeyin. (Ali İmran: 103)

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَاعْتَصَمُوا بِاللّٰهِ وَاَخْلَصُوا د۪ينَهُمْ لِلّٰهِ فَاُو۬لٰٓئِكَ مَعَ الْمُؤْمِن۪ينَۜ وَسَوْفَ يُؤْتِ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ اَجْرًا عَظ۪يمًا 

Tevbe edenler, (hatalarını) düzeltenler, Allah’a tutunanlar ve dinlerini (içine şirk ve riya karıştırmadan) Allah’a halis kılanlar; bunlar (münafıklarla değil), müminlerle beraberdir. Ve Allah, müminlere büyük bir ecir verecektir. (4/Nisâ, 146)

فَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَاعْتَصِمُوا بِاللّٰهِۜ هُوَ مَوْلٰيكُمْۚ فَنِعْمَ الْمَوْلٰى وَنِعْمَ النَّص۪يرُ

Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a tutunun. O, sizin Mevlanızdır. Ne güzel bir dost ve ne güzel bir yardımcı! (22/Hac, 78)

Bu ayetlerde anlaşıldığı üzere Allah’a bağlanmak demek Allah’ın iradesini kabul edip ve bu ilahi iradeye göre yaşamak demektir. Allah’a bağlanmak demek akidenin başka bir ifade ile dinin asıllarını yerine getirmek ve aynı zamanda şeriatın vaciplerindeki namaz, oruç, zekat, cihad etme, iyliği emretme ve kötülüğü yasaklama gibi Allah’ın emrettiği/farz kıldığı şeylere bağlanması demektir. İşte bu sebeple müslüman adam Allah’ın davasına bağlanan kimsedir.

Bugün küfrün ele başları her alanda İslam’a savaş açarken, Allah’ın kullarını kullara kul yaparken, ülkelerimizi işgal ederken, yeraltı ve yer üstü kaynaklarımızı gasp ederken, kadınlarımızı öldürüp tecavüz ederken daha yeni doğmuş hatta ana rahminde bebeği öldürürken ve her alanda müminleri öldürme ya da kafirleştirme noktasında Allah’ın düşmanları sabah-akşam çalışırken kendisini Allah’a nispet eden bir aidiyet kimliği olarak kendisini İslam diye tanımlayan bir kimsenin asla Allah’ın davasına bağlılığı konusunda gevşeklik, tembellik, cehalet, gaflet ve başı bozukluk gösteremez. Mü’minlerin öldürüldüğü hatta her alanda yukarıda ifade ettiğimiz gibi İslam’a savaş açıldığı bu zaman diliminde birilerinin bu davayı değil de demokrasi havariliğini yapıyorsa, laik sisteme bağlılığını ortaya koyuyorsa, ideolojik dinlerin hizmetinde ise, ideolojik davaların ya da ırkçı-faşist davaların peşinden gidiyorsa hiç şüphesiz ki onun Allah’a, İslama ve Kur’an’a kendisini nispet etmesinin Allah katında hiçbir değeri yoktur. O inandığı Allah’ı, Kur’an’ı ve Sünneti eylem ve söylemleri ile yalanlamış bir kafir olur.

İşte bu sebeple Kur’an’ı Kerim’in gündeme getirdiği İ’tisam kavramı somut bir kavramdır. Bu kavramı anlamış bir müslüman aksiyonel, mücadele, çalışma, azim, istikrar, ihlas ve bu din uğrunda gayret göstermesi gerektiğine inanmış kimse olur.

İ’tisam/Bağlılığın alametleri nelerdir?

1- İhlas: Bu kavram sözlük manası saflaşmak, kurtulmak, arınmak başka bir ifade ile samimi olmak demektir. İhlasın İ’tisam’la olan ilişkisine gelince bu Allah’ın davasına bağlılık konusunda samimiyet,  iyi niyet, amel etmek, sarılmak, istikrarlı, kararlı ve mücadeleci olmayı ifade eder. Başka bir ifade ile İslam ıstılahında İhlas şirkten, küfürden, batıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından, gösterişlerden, tembellikten, dinden yüz çevirmekten, cehaletten ve gafletten alıkoyan kişiyi içtenlikle inandığı şeye bağlılığını ifade etmesidir.

وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَ حُنَفَٓاءَ وَيُق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ د۪ينُ الْقَيِّمَةِۜ 

 Hâlbuki onlar, ancak dini O’na halis kılan hanifler olarak Allah’a ibadet etmekle, namazı dosdoğru kılıp, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte dosdoğru din budur. (98/Beyyine, 5)

وَيَقُولُونَ سَمِعْنَا وَعَصَيْنَا

Onlar dine hakaret ederek: “İşittik ve isyan ettik. Derler”,  (4/Nisâ, 46)

İhlas’ın zıttına gelince bu her ne kadar riya gösteriş olarak tanımlansa da aslında İhlas’ın zıttı Allah’a, İslam’a, Kur’an’a ve Allah’ın farzlarına karşı samimiyetin gitmesi ve bunun sonucundan dinden yüz çevirme, tembellik, cehalet, gaflet, acizlik ve bağlılığını koparmasıdır.

2- Mutlak İtaat: Bu Müslümanın inandığı kitabın emirlerini ve farzlarını en güzel şekilde yerine getirmeyi ifade eder. Bir mümin inandığı Allah’a itaat etmek ve emrini yerine getirmekle mükelleftir. Kalbiyle inandığını eylemleriyle ya da söylemleri ile asla yalanlayamaz. Çünkü itaat hem kalpte hem dilde hem de amelde kendini göstermesi gereken imanı bir boyuttur.

قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ 

De ki: “Allah’a ve Resûl’e itaat edin.” Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah, kâfirleri sevmez. 9Ali İmran: 32)

Bu sebeple bir mü’min Allah’a itaat etmekle beraber Resulüne itaat etmeli ve bununla beraber Kur’an’a ve Sünnete bağlılığını ortaya koymuş olan alimlere ve ul’l emr konumunda olan yöneticilere itaat etmesi de vacip olur. Dikkat edin alim ve emir sahibi gibi kimselere itaatin şartı, Onların Allah ve Resülüne itaat etmesi ile ancak itaat söz konusu olur. Eğer onların eylem ve söylemlerinde Allah İsyan varsa onlara itaat değil İsyan vacip olur.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟  

 Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (4/Nisâ, 59)

Bir müslüman Allah’a isyan konusunda hiç kimseye itaat edemez. Bu sebeple mutlak itaat ancak Allah’ın emriyle kayıtlıdır. Bunun dışındaki tüm Allah’a isyanı konusundaki tutum ve davranışlara isyan imani bir gerekliliktir.

itaat

من أطاعني فقد أطاع الله، ومن عصاني فقد عصى الله، ومن يطع الأمير فقد أطاعني، ومن يعص الأمير فقد عصاني

Ebu Hureyre -radıyallahu anh’den merfu olarak rivayet ediliyor: “Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş, bana karşı gelen Allah’a karşı gelmiş olur. Emire/devlet başkanına itaat eden bana itaat etmiş, devlet başkanına karşı gelen bana karşı gelmiş olur.” 

[Muttefekun Aleyh]

لاَ طَاعَةَ لِمَخْلُوقٍ فِي مَعْصِيَةِ الْخَالِقِ

“Yaratıcıya (Allah’a) isyan olan bir işte yaratılmışa (kula/emire) itaat yoktur!”

(Ahmed bin Hanbel Müsned 1/129)

3- Tevekkül: Bu kavram güvenmek, dayanmak ve tüm tedbirleri aldıktan sonra beklemeyi ifade eder. Bir Mü’minin en önemli özelliği onun Allah’ın emirlerini yerine getirmesi, Allah’ın yasaklarından kaçınması ve yeryüzünde Allah’ın davasına yardım etme noktasında tüm mücadelesini ortaya koymasıdır. Dava adamı ilahi davasını tüm insanlara götürürken yalnız Allah’tan korkmalı, yalnız ona güvenmeli, Allah’a dayanmalı ve inandığ davaya içtenlik ve her boyutuyla tedbir alması davasına büyük bir katkı sağlayacaktır.

اِنّ۪ي تَوَكَّلْتُ عَلَى اللّٰهِ رَبّ۪ي وَرَبِّكُمْۜ 

“Şüphesiz ki ben benim de Rabbim sizin de Rabbiniz olan Allah’a güvenip dayandım. (Hud:56)

Dava adamları insanların serkeşliğine, onların inkarlarına, hakaret, alay ve bu dinden yüz çevirmeleri konusunda asla üzülmeyecek, ümitsizliğe düşmeyecek, yalpalanmayacak ve hiçbir şekilde davada dönme söz konusu olmayacak. Dava adamı tüm bela, musibet, sıkıntı ve benzeri olumsuz durumlara karşı yalnız Allah’a tevekkül etmelidir. Onun Allah’a dayanması ve güvenmesi için gerekli olan şey onun bu Rabbani davada yapması gereken tüm sorumlulukları yerine getirmesi onun için kafidir.

وَلَا تُطِعِ الْكَافِر۪ينَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَدَعْ اَذٰيهُمْ وَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَك۪يلًا

Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların eziyetlerine aldırma. Sen Allah’a güvenip dayan. Güvenip dayanılacak zat olarak Allah yeter! (Ahazab:48)

İşte bu sebeple zalimlerin, kafirlerin, müstekbirlerin ve tağutların her alanda tüm karşı saldırılara karşı tedbir almak, davaya sarılmak ve tüm tuzaklara karşı Allah’a tevekkül ile dayanmak dava adamında bulunması gereken en önemli alamettir.

Tevekkülün zıttı güvensizlik, Allah’a dayanmamak, tedbir almamak, ümitsizlik ve korku gibi sebeplerdir, işte bir mümin Allah’ın davasını güterken Allah’a tevekkül etmelidir.

فَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِۜ اِنَّكَ عَلَى الْحَقِّ الْمُب۪ينِ

Rasûlüm! Sen yalnızca Allah’a güvenip dayan. Çünkü, tuttuğun yol gerçekliği apaçık ortada olan hak yoldur. (Neml:79)

4- İttiba: Bu dava adamının bağlılığını en önemli özelliklerden bir tanesidir. Nitekim kişinin Allah’a sevgisinin şartı peygambere ittiba etmesidir.

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 

De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (Ali İmran: 32)

Madem peygambere ittiba Allah sevgisine, günahların affına ve cennete yani Rabbimizin rızasına ulaşmaya sebep oluyorsa o halde peygamberin davasını dava edinmek, onun küfre, şirke ve tağutlara karşı muhalefeti gibi muhalefet etmek, onun zalimlere karşı mücadelesi gibi mücadele etmek, onun gibi hakkı egemen kılmak ve batılı yok etmek ve yeryüzünde Rabbani bir nizamın oluşması için mücadele etmek Resule ittiba etmenin farz ve dava adamının en önemli alametidir.

فَاصْدَعْ بِمَا تُؤْمَرُ وَاَعْرِضْ عَنِ الْمُشْرِك۪ينَ 

Emrolunduğun (tevhidi) açıkça ortaya koy ve müşriklerden yüz çevir. (15/Hicr, 94

Sen Allah’ın davasına ittiba etmediğin, Resulun sünnetini yerine getirmediğin, Resulullah gibi şirkin ve küfürün önünde durmadığın sürece peygambere ittiba ya da ona inanmanın hiçbir değeri yoktur.

Bir mü’min kalbi, eylem ve söylemleri ile Resule ittiba etmek zorundadır. İttiba dinin asıllarındadır. Herakliyus Resulullah’a inandığı halde ittiba etmediği için kafir oldu, Ebu Talip Resulullahın peygamberliğine inandığı halde ittiba etmediği için kafir oldu ve daha nice insanlar peygambere ittiba etmediği için dinle bağları koparıldı. O halde dava adamı Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın ortaya koyduğu Rabbani davaya ittiba etmesi, onu gündeme getirip insanlara ulaştırması ve bu yolda tembellik, cehalet, acizlik ve gaflet göstermeden ittibasını ölüme kadar sürdürmesi gerekli bir hükümdür.

قُلْ اِنَّ صَلَات۪ي وَنُسُك۪ي وَمَحْيَايَ وَمَمَات۪ي لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ 

De ki: “Şüphesiz ki benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (6/En’âm, 162)

5- Muhabbet: Allah’ın Resulüne ve Rabbani davaya bağlılığın en önemli alametlerinden bir tanesi sevgidir/muhabbettir. Muhabbet sevgi, sebat, bağlılık, istikrar gibi manalara gelmektedir. Araplar deve bir yere çöktüğünde ve kalkmadığı zaman şu kavramı kullanırlardı Ahebbe’l Bağir derlerdi.

Bunun manası kişi bir şeye muhabbet/sevgi ve bağlılık gösterdiğinde ondan ayrılıp kopmaz, demişlerdir. Aynı şekilde Muhabbetullah’a Allah’a sevgi götüren en önemli alamet onun buyruklarını yerine getirmek ve resule ittiba etmektir.

Dava adamının bu özellikleri taşıması onun için elzemdir. Çünkü onun küfre, zalimlere ve her türlü tuzaklara karşı sağlam, güçlü, istikrarlı, samimi, ihlaslı ve uzun soluklu olabilmesi için onun buna ihtiyacı olacaktır. 

وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِۜ وَلَوْ يَرَى الَّذ۪ينَ ظَلَمُٓوا اِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَۙ اَنَّ الْقُوَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعًاۙ وَاَنَّ اللّٰهَ شَد۪يدُ الْعَذَابِ

Buna rağmen öyle insanlar var ki, Allah’tan başka varlıkları O’na denk tutar da, Allah’ı sever gibi onları severler. Gerçek mü’minlerin Allah’a olan sevgileri ise, her şeyden daha sağlam ve daha kuvvetlidir. Keşke o zulmedenler, azabı gördüklerinde anlayacakları gibi, şimdiden bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın, azabı gerçekten çok şiddetli bir zat olduğunu anlasalardı! (Bakara:165)

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُون۪ي يُحْبِبْكُمُ اللّٰهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَاللّٰهُ غَفُورٌ رَح۪يمٌ 

De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (Ali İmran: 32)

5- Teslimiyet:  Dava adamı Allah’ı tanımış, onun iradesini hayatında egemen kılmış ve emrini amada olmuş kimsedir. Allah neyi emretmiş neyi farz kılmışsa onu bir hayat bir yaşam programı görmek suretiyle teslim olması onun imanın gereğidir. Yine aynı zamanda teslimin zıttı olan isyan, nefret, öfke ve düşmanlık gibi tutumlar da aynı şekilde alemlerin rabbi olan Allah’ın haram dediği, küfür dediği ve şirk dediği, düşman dediği, tağut dediği ve zalim dediği kimselere karşı yapılması gereken en önemli eylemdir.

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا 

Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65)

اَلَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ

Onlar ki, kendilerine bir musibet dokunduğu zaman: “Bizim bütün varlığımız Allah’ındır ve biz ancak O’na dönüyoruz” derler. (Bakara:156)

Şunu çok açık bir şekilde söyleyebiliriz Rabbani dava adamları çok çeşitli boyutlarda kendini gösteren özelliğe sahiptir. O bazen davetçi, bazen hizmetçi, bazen yönetici, bazen yönetilen, bazen temizlikçi ve o kendisine hangi görev veriliyorsa onu hakkıyla yerine getiren kimsedir.

Dava Adamının Karekteristik Özellikleri;

  • O yönetildiğinde kibir, öfke, nefret ve düşmanlık göstermez. Bilakis Allah’a itaatte emri altındaki emirine itaat etmekle mükellef olduğunu çok iyi bilir.
  • O davetçi olduğunda insanları bu dine davet ederken kırmadan, vurmadan, hakaret etmeden, zulmetmeden, salih amel, nasihat, öğüt ve iyilikle Allah’a davet eden kimsedir.
  • Ona bir görev verildiğinde görevini en güzel şekilde tam zamanında ifa eder. O asla hizmette tembellik ve zaaflık göstermez. O bunu Allah için yapar ve yalnız ecrini Allah’tan bekler.
  • O kardeşleriyle olan ilişkisinde maksimum dayanışma, yardımlaşma, sevgi ve muhabbeti gözetir. O kardeşleri ile olan ilişkisinde kavga, çatışma, gıybet, dedikodu, iftira ya da alay gibi bir özellik içerisinde olduğunu göremezsin.
  • O mazeti uyduran bir kimse değildir. O dava adamı bu din, bu dava, bu emirler ve bu görevler karşısında başkaları gibi mazeret uyduran, davadan, görevden kaçan ve sürekli bir yere sıvışıp kendini göstermeyen kimse değildir. Bilakis ona kim bu işte gönüllüdür dendiğinde ilk parmak kaldıran o olur ve Allah’ın dinine yardım etmede o tüm mazeti yere gömmüş kimsedir.
  • O ilim konusunda gayretli, istekli ve derslerine katılan, sohbetleri dinleyen, not alan ve onunla amel edip insanları da buna davet eden kimsedir.
  • Onda korkaklık, cehalet, pısırıklık ve benzeri özellikleri asla göremezsin. O çalışkan, istikrarlı, cesur, alim ve aynı zamanda aksiyonel bir dava adamıdır. Onun tek hedefi Allah’ın rızasını kazanmaktır.
  • O haklı olduğu halde tartışmadan kaçan, çok konuşmayan, gereksiz şakalarda bulunmayan ve kardeşlerinin kalbini kırmayı bütün dünyanın yıkılması gibi gören kimsedir. O tartışmacı, kavgacı çatışmacı ve kardeşler arasında uzlaşmacı olmayan bir kimse olarak görülmez. Bilakis o yapıcı, tutarlı, sağduyulu, soğukkanlı ve tüm olumsuzlara karşı sabırla davranan kimsedir.
  • Bir fitne çıktığında hemen karar vermez, hemen hüküm vermez ve hemen celallenmez. Bilakis o fitnenin kaynağını öğrenir, araştırır ve meseleyi çözdükten sonra İslam’a uygun olan kararı veren kimsedir.
  • Dava adamı mescidini temiz tutar, orayı ke989ndi evi gibi görür ve oraya gelen insanlarla maksimum ilgi göstererek onlarla konuşur ve onları ilahi öğretilere davet eder.
  •  
  • Gürsel Gürbüz / www.gurselgurbuz.com

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed