×

Muhakeme Konusu

Muhakeme Konusu

Tehaküm lügatte bir husumetin veya zulmün veya sorunun çözülmesi için başkasından hüküm taleb etmektir.

İslam ıstılahında sözlük manası: Bir husumetin veya zulmün çözülmesi için muayyen bir taraftan hüküm taleb etmektir.

Muhakemem: Yargılama hukuku ve yargı kararı anlamında kullanılan bir fıkıh terimidir.

Kur’an-ı Kerim’de ise fetva isteme ile ilgili istifda yani fetva istemek muhakeme için kullanımıştır.

Bir Müslüman kuru bir laf ile değil hayatını, yaşamını, batini ve zahiri açıdan ister sosyolojik ister siyasi ister ekonomi ister  yasama ister eğitim ve ahlaki değer yargılar olsun yada ceza kanunlarıyla ve hukuk normlarıyla Allah’a ibadet etmek ve onun iradesine göre yaşaması gerekir. İşte bu sebeple mü’minler arasında yada mü’min ve münafıklar arasında sosyolojik, ekonomik, siyasi ve benzeri birçok meselede ihtilaf ve problemler söz konusudur. İşte bu mesele tamamıyla Allah’ın ceza kanunlarıyla ve hukuk normları ile ilintilidir.

İmam el-Buhari rahimehullah’ın tahriç ettiği ibni Abbas hadisinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’in şöyle buyurduğu geçmektedir: “Sana tevekkül ederim, Sana yöneldim, Senin verdiğin güç ve kuvvetle düşmanlarla mücadele ediyorum ve Senin hükmüne başvuruyorum. İşlediğim ve işleyeceğim, gizli ve açık günahlarımı bağışla. Benim ilahım Sensin. Tek ilah Sensin. Senden başka ilah yoktur.”

Ebu’s-Seâdât ibnu’l-Esir (rahimehullah) şöyle der: “وَبِكَ حَاكَمْتُ (ve bike hâkemtu) yani hüküm için Sana başvurdum. Zira hüküm sadece Sana aittir ve hükmetmek yalnız Sana mahsustur.” (en-Nihayetu fi Ğaribi’l-Eser 1/1023)

Bir Müslüman Allah’a ibadetin tam olmasını istiyor ve her türlü şirk ve küfürden beri olmak istiyorsa dini parçalamadan, bölmeden ve eksiksiz bir şekilde tüm hayatını ilahi öğretilere göre idame ettirmekle mükelleftir. İşte bu sebeple Müslüman ideolojik mahkemelere yargılanma talep etme, razı olma, kabul etme, isteme ve benzeri gibi tutum ve davranışlar hiç şüphesiz ki Allah’ın iradesini red ve inkar kapsamında değerlendirilir. Çünkü Mü’min bilir ki kitabı ve sünnetin hayattaki tüm problemleri ve ihtilafları muhakeme açısından Allah’ın ilahi yasalara ve hukuk normlarına göre çözüme kavuşturma gerektiğini bilir. Çünkü bu din bize ideolojik mahkemelerin küfür ve iman edenlerin muhakeme olacağı makamın İslam mahkemesi olduğunu ortaya koyar.

Dolayısıyla kime kimden istivda/fetva’da bulunuyorsa, kimden hüküm talep ediyorsa,  kimin hükmüne razı ise, kimin hükmünü kabul ediyor ve onun hükmüne göre hükmedilmek istiyorsa? Dinin o ve hakim olarak kabul ettiğin kimsede rabbi konumunda olur.

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَع۪يدًا 

Sana indirilene (Kur’ân) ve senden önce indirilen (Kitaplara) iman ettiğini zannedenleri görmedin mi? İnkâr etmekle emrolundukları hâlde tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları (hakka geri dönüşü zor) uzak bir saptırmayla saptırmak ister. (4/Nisâ, 60)

Bu ayetin ilanıyla ilahi yasaların dışında ideolojik yasalar, batının hukuk normları, adet, örf ve benzeri ideolojik hüküm ve hakimlere muhakeme olmak isteyenler! İddia ettikleri İslam inandıkları Kur’an ve inandıkları peygamberi inkar etmiş kimseler konumundadırlar. Çünkü Mü’min asla müşrik ve kafirlerden istifta/fetva yada muhakeme talebinde bulunamaz. Bu yetki Allah’ın yetkisinde de kullara düşen onun hükmüyle muhakeme olunmalarıdır. Bu konuda cehalet, tevil ve taklit asla mazeret değildir. Nitekim;

من اتى كاهنا او عرافا فسالوا عن شيء فقد كفر بما انزل على محمد

Kim bir kahine veya falcıya giderek bir şey sorarsa Muhammed’e indirileni inkar etmiş olur. (Ahmed Müsned)

Burada gerçekte soru soran kimse bir hüküm talep ediyor ve bir konuda fetva istemektedir. İşte bu haddi zatında muhakeme kapsamındadır. Kim Allah’ın onaylamadığı ideolojik mahkemelere başvurursa bu Hadise göre Allah’ı, Resulünü ve  ona indireni inkar etmiş konumundadır.

Tahakkum’un Konusu;

Bir kimseden ister fetva/istifta bulunmak, ister hasım/anlaşmazlık olduğunu beyan eden bir durum olsun, ister muhakeme talebinde bulunur yada birden fazla kişiyle bir başkasına hüküm talep etmeye tahakküm denilir. İster bir kişi olsun ister birden fazla kimseler olsun onlar düştükleri ihtilaf konusunda hüküm talep etmeleri onların muhakeme olduklarını ispatlamaktadır.

Tahakkum husumeti, problem yada ihtilafi gidermek için bir makama başvurmaktır. Yani anlaşmazlığı gidermek için belirli bir makamdan hüküm talep etmektir. Kararı veren makamı mahkeme sonucunu yani ceza uygulama gücünün verilmesidir. Buradaki küfür illeti kararı veren ideoljik makama yada mahkemeye ceza uygulama gücü verilmesidir. Ondan razı olması, onu adaletli görmesi ve davet etmesi küfri mücipdir.

Şayet bu kimse Allah’ın hükmüne davet eder ve sadece ona muhakame olmak isterse bu tahakkum Allaha ibadet edilen ve caiz olan Tahakkumdur.

Dolayısıyla kim beşeri ideolojik yasalarla hükmeder ve hüküm talep ederse kafir olur. Bu Allahın el-Hakim, el- Adl, el-Kayyum ve eş-Şâri ismiyle çelişmek ve başkalarını bu isimle isimlendirmektir.

Muhakeme olmak itaat, razı, teslimiyet, kabul etmek, onaylama yada meşru göstermek gibi durumları ifade eder aynı zamanda bu hükme ittiba etmeyi yani amel etmeyi de ifade eder. Ve bu da tamamı ile bir kulluk/ibadet birimidir.

وَلْيَحْكُمْ اَهْلُ الْاِنْج۪يلِ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ ف۪يهِۜ وَمَنْ لَمْ يَحْكُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ 

İncil ehli, Allah’ın (İncil’de) indirdikleriyle hükmetsin. Her kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse (onlar) fasıkların ta kendileridir. (5/Mâide, 47)

İbni Kesir bu ayetin tefsirinde şöyle der: Hüküm kelimesindeki ‘’lam” emir lımı olarak ”ve’l yehkum” şeklinde okunmuştur.

Buna göre bunun anlamı içindeki tüm şeylere iman etsinler ve emir olundukları şeyleri ikame etsinler demek olur. Aynı şekilde ayette Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın peygamberin müjdesi ile beraber geldiği zaman tasdik etmenin ve ona uymanın emredilmesi de vardır. (İbni Kesir Maide Suresi 47 ayeti tefsiri)

Dolayısıyla hüküm müfessirlerin bir çoklarına göre hem bir itaat hem bir amel anlamını taşımaktadır yani ittiba olunmayı gerektirir.

Nitekim İbni Hazım ‘’Hakim” kelimesini açıklarken o şunları söylemiştir: Her itikat eden, her söz söyleyen ve her emr eden kişi itikat ettiği söylediği veya amel ettiği konuda hakikati hükmetmiş bir hakim konumundadır. (Fisal 3/144);

Hariciler’de Kur’an-ı Kerim’de ‘’ve’l yehkum” ayetini tefsir ederken amel olarak tefsir etmişler ve sonra büyük bir hata yapmışlardır. Onların en büyük hatası dinin asıllarıyla şeriatın vaciplerini birbirine karıştırmalarıydı ve bunun sonunda ve’l yehkum ayetini ve’l ye’amel olarak ele alıp amel edenler anlamında tefsir ederler. Onlar bu tefsirleriyle usule bağlı kalmayarak dinin asıllarınna taalluk eden meseleyi şeriatın vaciplerine de indirgedeler ve sonra öyle büyük bir bid’at meydana getirdiler ki İçki içene kafir, zina edene kafir, oruç, zekat ya da namazın bir kısmının reddedenlere kafir demişlerdir. Küçük günah işleyenlere kafir demişlerdir. Halbuki bu hüküm şeriatın vaciplerindeki meselelerle ilgili değil dinin asıl ile ilgilidir bu ayrımı yapmamaları büyük hataya sebep olmuştur.

Tağuta Muhakeme’nin Küfür Olan İlleti Nedir?

İfade ettiğimiz gibi hükümleri isimlendiren ve meseleleri hükme bağlayan Allahın kitabı ve tesulünün sünnetidir ve bu açıdan bu din bize şer’i meseleler ile idari meseleleri birbirinden ayrılmış ve hükme bağlamıştır.

Bu açıdan tağuta muhakeme olmanın illetini biz Nisa süresi 60 ve 61 ayetlere baktığımızda ve onun nuzul sebebini tetkik ettiğimizde ancak şu şartlarler gerçekleşir ve şeri engeller kalkarsa bu kimse tekfir etmek vacip olur.

Küfür Olan Muhakeme’nin İlleti

1- En az iki kişi ve daha fazla ihtilafın olması

2- Lehlerine ya da aleyhlerine nihai karar verilmesini talep edilmesi

3- Tağuttan razı olması 

4-  İslam’dan yüz çevirmesi

5- İslam’ın sabit olması

Rabbimiz Allah ideolojik mahkemelerden muhakeme olmayı haram kılmıştır ve Allah dışında bir başkalarına ibadet etmek olarak göstermiştir.

Kur’an-ı Kerim’de Rabbimiz bazen Ehli Kitap olan kafirlerden bazen müşriklerden ve bazen de münafıkların şahsında bize tekfir fıkhını öğretmektedir. Genel açıdan Kur’an-ı Kerim ve sünnetten Müslüman iddiasını taşıyan kimselerin tekfir konusu genelde münafıklar üzerinde işlenilir. İşte bu ayette kendisine İslam iddiasını taşıyan  bir kimse düştüğü ihtilav ve problemin çözümü için Allah’ın resulü hükmüne değil de Allah dışında Allah’ın hükmüyle hükmeden Yahudi hahamın hükmüyle hükmedilmek istiyordu zaten onu kafir yapan’da buydu.

Dâru’l İslam ve Dar’ü’l Küfür Açısında Muhakemenin Hükmü

  • Dar’ül İslam: Bu ister ikrah şartları olsun ister ikrah şartları olmasın. İslam Mahkemesi bulunduğu bir yerde ideolojik bir mahkeme ya da İslam dışında hükmeden bir hakime başvuranlar tekfir edilmesi vaciptir. Tekrar ifade edelim ki bu meseleden ister ikrah şartları gerçekleşsin ister gerçleşmesin. Çünkü Darü’l İslam‘da tağutun muhakemesi olmaz ve sadece İslam Mahkemesi vardır nitekim Nisa 60 ayetinin nuzul sebebi bundan ibarettir.
  • Dar’ül Küfür: Hiç şüphesiz Dar’ül küfür İslamın egemen olmadığı ve müslümanların hayatlarında kendi iradeleri dışında gerçekleşen bir çok problemler söz konusu olur. Bu açıdan tağuta muhakemenin şartlarını bilmek durumundayız.

Fail Açısından Dar’ül Küfür’de Tağuta Muhakemenin Şartları

1- Küfür görmek

2- İnkar etmek

3- Razı olmamak

4- Adaletli görmemek

5- Hükme amel açısından ittiba etmemek

Şer’i engeller dışında yukarıdakı şartlara itikadi bir muhalefet söz konusu olursa bu kimsenin müslümanlık iddiası batıl olur.

Dolayısıyla onların ilahi mahkemeden razı olmaması, istememesi, kabul etmemesi ve yüz çevirmesi onların imanların nefyederek Müslümanlık iddiasını batıl kılmaktadır.

 فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا 

Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nisâ, 65)

Daru’l İslam’da Muhakeme’nin Şartı;

1- Razı olmak

2- Hükme ittiba etmek

3- Tağut açısından istek sahibi olmaması

4- İçinde hiçbir burukluk ve sıkıntı olmaması

5- Çekişme ya da ihtilafta tek hakem İslam olması

Kendi rızası veya isteği dışında beşeri mahkemelere muhakeme olmaması gerekir. Bu kişi beşeri mahkemeleri inkar ediyor lakin ya zorla tağuta muhakeme ettiriliyor veya ama kendini bir surette mecbur zannediyor. Bu kişi tağuta muhakeme olmasından ötürü kafir olmaz. Zira hakikatte istek sahibi değildir. Yukarıdaki şartlar dahilinde tağuta muhakeme olanlar tekfir edilmezler. Nitekim ayetler ve nuzul sebebleri bunu en iyi şekilde ispatlar. Nitekim;

 يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ 

Tağuta muhakeme olmak istiyorlar.  (4/Nisâ, 60)

وَاِذَا ق۪يلَ لَهُمْ تَعَالَوْا اِلٰى مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُولِ رَاَيْتَ الْمُنَافِق۪ينَ يَصُدُّونَ عَنْكَ صُدُودًاۚ 

Onlara: “(Sorunlarınızı çözmek için) Allah’ın indirdiğine ve Resûl’e gelin.” denildiği zaman, münafıkların alabildiğince senden kaçtıklarını görürsün. (4/Nisâ, 61)

فَاتَّقُوا اللَّهَ مَا اسْتَطَعْتُمْ

“O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun” (et-Teğabun 16)

Şüphesiz ki bu şartlar Müslümanların imanlarında hem bir alamet ve Müslüman olmaları için de bir şarttır. Nitekim;

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْرًا اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُب۪ينًا 

Allah ve Resûl’ü bir şeye hükmettiğinde, mümin erkek ve mümin kadının o işlerinde seçim hakları yoktur. Kim de Allah’a ve Resûl’üne isyan ederse, muhakkak ki apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (33/Ahzâb, 36)

Şer’i Açıdan Tağuta Muhakeme’nin İkrah Şartları;

– Sosyolojik açıdan: Bunlar tecavüz, ölüm, çocuk kaçırmaları ve benzerleri.

– Ekonomik açıdan: Bunlar hırsızlık yada malın gasp edilmesi şeklinde.

– Fiziksel açıdan: Bu işkence, yapılabilir bir tehdit, bir uzvun kesilmesişeklinde..

Konum İtibarıyla Muhakeme Üç Şekilde Görülür;

1- Şer’i Muhakemelerin varlığı

2- Şer’i Muhakemelerin yokluğu

3- İdari Muhakeme

1- Şer’i mahkemelerin varlığına gelince;

Buradan kastımız ilahi yasaların yürürlükte olduğu Şer’i mahkemelerin icra edildiği yerlerdir. Burada İslam ilahi nizamın mahkemesi, yasaları, kanunları vardır ve Müminler ihtilaf ve problemlerini burada çözerler. 

Böyle bir ortamda ilahi hükmün cereyan ettiği bir kuruluş olmasına rağmen bir kimsenin buna alternatif ideolojik mahkemelere başvurması şüphesiz ki tüm mazeretleri ortadan kaldırır ve onun tekfir edilmesini vacip kılar. Bir kimsenin İslam Mahkemesi olmasına rağmen ideolojik bir mahkeme başvurması ya onun bir münafık ya da zahiri açıdan kafir bir kimse olduğunu ispatlar. Çünkü aklı başına bir mümin asla ilahi mahkeme olmasına rağmen ona zıt ve alternatif ideolojik mahkemelere başvuramaz bu İslamdan çıkmak demektir.

Burada bir kimsenin cehaleti, tevil’i, taklidi ve gafleti asla mazet olarak kabul edilmez. Çünkü İslam yurdunda herkes Allah’ın hükmüne hükmedilmesi gerektiği konusunda bilinçlidir ve bu mesele meşhur ve aynı zamanda dinin asıllarındadır. Buda tüm mazeretleri öldürmektedir.

2- Şer’i Mahkemelerin Yokluğu;

Şüphesiz ki İslam dini bize ister darü’l islam olsun ister daru’l küfür’de olsun zaruret ve ruhsat kapsamında hayatımızı kolaylaştıracak ve hayatını sürdürme noktasında ilahi ilkeleriyle bize kolaylıklar sunmaktadır. Her nekadar daru’l küfür’de yaşayan müslümanlar şirkten, küfürden ve sosyolojik hayattaki gayri İslami yaşam programından razı olmasa da yaşamayı gerekli kılmaktadır.

İşte bu sebeple Müslümanlar arasında maalesef hırsızlık, tecavüz, gasp, öldürmelere, ağır mağduriyet, yaralama, hapis. ekonomik problemler ve benzeri birçok kötülükler söz konusudur ve bunlar hiç şüphesiz zulümdür. Allah’ın zulümden razı olmadığı herkes tarafından bilinen bir durumdur.

Şer’i mahkemelerin olmadığı yerde şüphesiz ki bu yerlere başvurmak ancak şer’i engeller kapsamında dahil oldukları sürece tekfir edilmelerini engeldir.

3- İdari Hükümler Açısından;

Hiç şüphesiz ki bu Kur’an ‘ ın subuti kati, delaleti kati olan ve icmanın konusu dışında olan tamamıyla Allahın kullarına bıraktığı içtihat, ihtilaf ve göreceli meseleleri kapsamaktadır.

Bu açıdan idari hükümleri belirleyen irade Allahın iradesidir. İslam’ın idari hükümler olarak isimlendirdiği bir meselenin tağutun mahkemesinde bir konu olması müslümanların aleyhine olmaz. Çünkü İslam‘daki tağuta muhakemenin illeti şer’i mesellerin üzerine bina edilmiştir, idari hükümlere gelince bu ister elektrik, su olsun, ister boşanma olsun ister isim değiştirme olsun benzeri şeyler idari hükümlerdir. Bu tağuta muhakeme başvurma fail açısından şartlar yerine getirildiği sürece asla tekfir edilmezler. 

İdari Hükümlerin Şartları

1- İhtilaflı konular

2- İctihadi konular

3- Zanni konular

Bir zararın, kötülüğün, zulmün engellenmesi için veya kaybedilen bir hakkı kafir yada müşrik bir kişi, kurum yada kuruluşlardan istemek için kişiyi kafir yapmayan durumlar vardır. Bunlar;

1- Yardım istemek (istinsâr)

2- Şikâyet etmek (tezallum)

3- Aracı kılmak (istişfâ)

4- Sığınmak (ilticâ)

5- Sulh için başvurmak (tesaluh) 

6-  Kim haklı kim haksız: 

7- İdari hükümler açısından.

Bir kimse ihtilafa düşerse ve bu konuda ilim sahibi uzman olan bir kimsenin yanına gider ve kimin haklı kimin haksız olduğunu öğrenirler. 

Misal: Araba satın aldım ve Araba bozuk çıktı. Tamirciye/expertize götürdük ikimiz arasında hüküm verirken ya benim lehime ya da onun aleyhine hüküm verir ve bu bu caiz olandır. 

Nitekim nice meseleler var ki islam onu şer’i bir hüküm olarak görmemiş ve idari hükümler arasında saymıştır. Nitekim;

1- Kavga, problem, çatışma ya da husumet sebebiyle polis çağırmak ya da şikayette bulunmak asla tağuta muhakeme değildir. 

2- Elektrik ve su gibi meseleler İslam’a göre idari meselelerdir aynı zamanda tağuta muhakeme kapsamında olmayan yani şer’i hükümlerin dışında idari hükümlerdir. Bu açıdan bu durumda olan insanlar asla tekfir edilmezler.

Eelektrik ve su’da şu mahkeme sorumludur şeklinde yapılan kayıt bizi ilgilendiren ve İslam’ın ortaya koyduğu şer’i bir hüküm değil karşı tarafın dayattığı bir hükümdür ve bizim dinimize göre idari hükümler kapsamındadır ve bu açıdan muhakeme kapsamında değerlendirilemez

3- Kimlik değiştirme, boşanma, pasaport, ehliyet ve benzeri şeylerde sebebiyle tağuta muhakeme kapsamında değildir.

Çünkü ifade ettiğimiz gibi tağuta muhakeme illet açısından şer’i hükmü ve idari hüküm yönüyle çok farklıdır ve bu şartlar gerçekleşmediği sürece bunların tağuta muhakeme adı altında islamı sabit olanları tekfir etme usulsuzluk ve sabit kaideler muhalefet etmekten başka bir şey değildir.

Şunu açık ve net bir şekilde söyleyebiliriz ki İslam’ı sabit iki taraf ihtilaflarının çözüme kavuşturma noktasında ilim ehli olan bir kimseye başvurmalarıdır en doğru olanda budur. Eğer bir kimse bu ilim ehlinin hükmünü kabul etmiyorsa bu nifakın ve küfrün ilanından başka bir şey değildir.

Asıl olan ruhsat değil azimete sarılmaktır. Ama birileri ruhsata sarılırsa asla yerilmez çünkü din buna izin vermiştir. 

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed