Kur’an, Sünnet, Selef, Külli Kaide Ve Alimlerin Görüşü İle İkrah Nedir?
Gürsel Gürbüz
İslam’da iman, kalbin tasdiki, dilin ikrarı ve organların ameliyle bütünleşen bir hakikattir. Bu bütünlük, kulun Allah’a teslimiyetini yalnızca sözle değil; aynı zamanda fiilî ve hâlî boyutlarıyla da ispatlamasını gerektirir. Ancak bu teslimiyetin sınandığı alanlardan biri de, kişinin tehdit, baskı veya ölüm korkusu altında imanını gizlemesi veya zahiren inkâra zorlanması gibi durumlardır. Bu bağlamda ikrah (zorlama, cebir) meselesi, iman–küfür, tevhid–şirk ve dârü’l-İslam–dârü’l-harb bağlamlarında ele alınması gereken son derece önemli bir konudur.
İkrah; bir kimsenin iradesi dışında, canına, malına veya ailesine yönelik bir zarar tehdidiyle bir fiile zorlanmasıdır. Şer’î hükümlerde ikrahın geçerliliği, onun derecesine, zorlanan fiilin mahiyetine ve kişinin kalbindeki niyete bağlıdır. Kur’an’da Firavun’un zorlamaları karşısında imanını gizleyen mü’min (Tahrîm 40:28), ve Ammâr bin Yâsir’in hayatı pahasına küfre zorlanması (Nahl 16:106) bu konuda temel teşkil eden örneklerdendir. Ancak ikrahın sınırları, kişiyi dinden çıkaran söz ve fiillerle olan ilişkisi ve bu noktada kalbin taşıdığı akidevî yükümlülükler, sıradan bir “mazur görülme” anlayışının çok ötesine geçmektedir.
Bakara Sûresi 256. Ayet
﴿لَا إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ﴾
“Dinde zorlama yoktur.”
İslam, inanç konusunda zorlamayı reddeder. Hidayet Allah’tandır; insanlar akıl ve irade hürriyetiyle iman ederler .
Nahl Sûresi 106. Ayet
﴿مَن كَفَرَ بِاللَّهِ مِن بَعْدِ إِيمَانِهِ إِلَّا مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْإِيمَانِ﴾
“Kalbi iman ile dolu olduğu halde (inkâra) zorlanan kimse müstesna, her kim imanından sonra Allah’ı inkâr ederse…”
Ammâr b. Yâsir örneğinde olduğu gibi, fiziksel işkence altında küfür sözü söyleyen fakat kalben imanı koruyanlar mazur görülmüştür .
Hadis ve Sünnette İkrah Delilleri
Buhârî, İkrâh
«رُفِعَ عَنْ أُمَّتِي الْخَطَأُ وَالنِّسْيَانُ وَمَا اسْتُكْرِهُوا عَلَيْهِ»
“Ümmetimden hata, unutma ve zorlandıkları şeyler (mesuliyeti) kaldırılmıştır.”*
İkrah altında yapılan fiillerde uhrevî sorumluluk yoktur .
İbn Mâce, Talâk 16
«إِنَّ اللَّهَ تَجَاوَزَ لِي عَنْ أُمَّتِي مَا حَدَّثَتْ بِهِ أَنْفُسَهَا مَا لَمْ تَعْمَلْ أَوْ تَتَكَلَّمْ»
“Allah, ümmetimin kalbinden geçenleri -söylemedikçe veya amel etmedikçe- affetmiştir.”
Zorlama altında söylenen sözler değil, kalpteki niyet esastır .
Müslim, İman 186
«مَنْ أُكْرِهَ عَلَى الْكُفْرِ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْإِيمَانِ فَلَا حَرَجَ عَلَيْهِ»
“Kalbi iman ile mutmain olduğu halde küfre zorlanan kimseye günah yoktur.”*
Ammâr b. Yâsir’in müşriklerin işkencesi karşısında takiyye yapmasına Hz. Peygamber’in ruhsatı .
1- Külli Kaideler ve Fıkıh Prensipleri
اَلشَّرْعُ تَخَلَّفَ بِالْإِكْرَاهِ
“Şer’î hükümler ikrah altında askıya alınır.”
İkrah, ehliyeti kısıtlayan ârızî hallerdendir; kişiyi rızâdan mahrum bırakır .
الْأُمُورُ بِمَقَاصِدِهَا
“İşler maksatlarına göre değerlendirilir.”
Örnek:Zorla yaptırılan boşama (talâk) geçersizdir; niyet ve irade şarttır .
اَلضَّرُورَاتُ تُبِيحُ الْمَحْظُورَاتِ
“Zaruretler haramları mubah kılar.”
İkrah, domuz eti yemek gibi haramlarda ruhsat sağlar; ancak adam öldürme veya küfürde asla.
2- Sahabe’nin Görüşleri;
A. Ömer (r.a.)
“İnsanları aç bıraktığınız, dövdüğünüz veya bağladığınız zaman artık onlar kendilerine sahip değildirler.” (el-Muğnî, c. 8, s. 200; eş-Şerhu’l-Kebîr, c. 8, s. 242)
Bu ifade, fiziksel baskı ve şiddetin, bireyin iradesini ortadan kaldırabileceğini ve bu durumda yapılan fiillerin kişinin rızası dışında gerçekleştiğini vurgular.
Ömer radıyallahu anhu fiziksel baskıyı (aç bırakma, dövme, bağlama) ikrah kapsamında değerlendirmiş ve bu durumda yapılan hukukî işlemlerin geçersizliğini savunmuştur .
Ona göre ikrah, yalnızca ölüm tehdidiyle sınırlı değildir; hapis ve psikolojik baskı da rıza ortamını bozar.
B. Abdullah b. Mesud (r.a.)
“Beni iki kamçı vurmaktan kurtaracak her sözü söylerim.” (Tefsiru’l Kurtubu Cilt :1- syf 190)
Bedensel işkenceyi ölümcül tehdit kabul etmiş, bu durumda söylenen sözlerin sorumluluk doğurmayacağını belirtmiştir.
C. Huzeyfe b. Yeman (r.a.)
“Kamçı işkencesi kılıçtan beterdir. Kişi, ne yapılacağını bile bile ölüme sürüklenir.”
Psikolojik baskının fiziksel şiddetten daha ağır olduğunu vurgulayan ender sahabî yaklaşımıdır.
D- Ammâr b. Yâsir Örneği: Müşriklerin işkencesi altında küfür kelimesi söylemiş, Hz. Peygamber: “Kalbin nasıl?” diye sormuş, “İmanla dolu” cevabı üzerine affetmiştir. Bu olay Nahl 106’nın nüzul sebebidir .
Ammâr b. Yâsir (r.a.), müşrikler tarafından ağır işkenceye maruz kalmış ve bu işkence altında bazı küfür sözlerini söylemek zorunda kalmıştır. Bu olay üzerine şu ayet nazil olmuştur:
مَنْ كَفَرَ بِاللّٰهِ مِنْ بَعْدِ ا۪يمَانِه۪ٓ اِلَّا مَنْ اُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالْا۪يمَانِ وَلٰكِنْ مَنْ شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِنَ اللّٰهِۚ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظ۪يمٌ
Kalbi imanla mutmain olduğu hâlde (küfre) zorlananlar hariç, kim de imanından sonra kâfir olur, (kendi tercihiyle küfre saparak) küfre gönlünü açarsa, Allah’ın gazabı onların üzerinedir ve onlar için büyük bir azap vardır. (16/Nahl, 106)
Bu ayet, ikrah altında söylenen küfür sözlerinin kişiyi dinden çıkarmayacağını ve Allah katında mazur görüleceğini belirtir.
E- İbn Abbâs: “İkrah ancak ölüm veya uzuv kaybı tehdidiyle olur. Hapis veya mal kaybı ikrah-ı gayr-i mülcîdir; küfür sözüne ruhsat vermez” (Fethu’l-Bârî, XIII/543) .
3- Tâbiîn ve Selef Âlimlerinin Görüşleri
A. Hasan-ı Basrî (v. 110 H.)
“Mümin, kıyamete kadar takiyye yapabilir; ancak başkasını öldürerek kendini kurtaramaz.”
Burada Adam öldürmenin ikrahla bile meşru olmadığını vurgular. Ona göre takiyye, kalp imanı korunduğu sürece dil ile sınırlıdır; fiilî ihanet caiz değildir.
B. İbrahim en-Nehaî (v. 96 H.)
“Bağlamak ve hapsetmek ikrahtır.”
İkrahı salt fiziksel değil, özgürlüğü kısıtlayan her türlü baskı olarak tanımlamıştır.
C. İbn Hacer el-Askalânî (v. 852 H.)
İkrahın 4 Şartı:
– Zorlayanın tehdidi uygulama gücü,
– Mükrehin (zorlanan) tehdidi ciddiye alması,
– Tehdidin anlık olması,
– Zorlananın rıza göstermemesi .
Fethu’l-Bârî* (Buhârî Şerhi) adlı eserinde bu şartları detaylandırır.
4- Mezhep Alimlerin Görüşleri;
A. Hanefî Mezhebi
Hanefîler, ikrahı ikiye ayırır:
* İkrah-ı Mülci (Tam Zorlama): Öldürme, sakat bırakma veya ölüme yol açacak şekilde aç bırakma gibi tehditler. Bu durumda, kişi dört fiil hariç (bir Müslümanı öldürmek, erkeğin zina etmesi, anne ve babayı dövmek, bir Müslümanın herhangi bir azasını koparmak veya onu ölüme götürecek derecede dövmek) her türlü fiili işlemesi halinde mazur görülür.
* İkrah-ı Gayr-i Mülci (Eksik Zorlama): Kısa süreli hapis, dayak veya mal itlafı gibi tehditler. Bu durumda, kişi genellikle azimeti (asıl hükmü) seçmek zorundadır.
(Bedâi‘u’s-Sanâi‘, c. 9, s. 4493)
-Sonuç:
– İkrah-ı mülcî için somut tehdit şartı: “Bıçak gösterilmesi veya işkence aletinin hazırlanması” (El-Hidâye, II/98).
– Zorla söylenen talâk geçersizdir; rıza yoksa hüküm yok.
B. Mâlikî Mezhebi
Mâlikîler, ikrahın hem sözlü hem de fiilî tasarruflarda geçerli olduğunu kabul eder. Ancak, bazı Mâlikî âlimleri, ikrah altında yapılan akidleri bâtıl sayarken, diğerleri sahih fakat gayri lâzım (bağlayıcı olmayan) olarak değerlendirir. (İbn Cüzey, el-Kavânînü’l-Fıkhiyye, s. 271)
C. Şâfiî Mezhebi
Şâfiîler, ikrahın oluşabilmesi için tehdidin derhal uygulanabilir olması ve kişinin kaçma imkânının olmaması gerektiğini belirtir. Bu durumda, kişi ikrah altında yaptığı fiillerden sorumlu tutulmaz. (el-Umm, c. 4, s. 221)
Manevî ikrah (itibar kaybı, sosyal baskı) dahi hukukî işlemleri iptal eder.
Zorla yapılan alım-satım fâsid sayılır.
Dört Yasak: İkrah altında bile caiz olmayan fiiller:
1. Adam öldürme (Müslüman veya zimmi),
2. Zina,
3. Küfür sözü (kalp imanla olsa bile amel haram),
4. Ana-babaya isyan.
“Mü’min, başkasını hakaretle tehdit edenin şerrinden Allah’a sığınır” (Tirmizî, Deavât 102).
İbn Hacer, *Fethu’l-Bârî* (XII/311): “Hakaret, bedensel zarar kadar etkili değildir.”
“Allah, darlıkta olanların yemesi için size leşi helal kıldı” (Bakara 2/173) →Zaruret hali.
İmam Şâfiî, *el-Ümm* (III/45): “Malını kaybetme korkusu, açlık kadar şiddetlidir.”
“Hapisteki kişinin ikrah altında olduğu hükmedilir” (İbn Kudâme, *el-Muğnî* VIII/120).
D. Hanbelî Mezhebi
Hanbelîler, ikrahın hem maddi hem de manevi olabileceğini kabul eder. İbn Kudâme, manevi ikrahın da ruhsat için yeterli olduğunu belirtir. (el-Muğnî, c. 8, s. 200)
Sahabe ve selef âlimlerinin ikrah konusundaki görüşleri, İslâm hukukunda kişinin iradesi dışında yaptığı fiillerin değerlendirilmesinde önemli bir temel oluşturur. Genel olarak, ikrah altında yapılan fiillerde kişinin sorumluluğu ortadan kalkar veya hafifler. Ancak, bu konuda mezhepler arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır. Bu nedenle, ikrah durumlarında bir fıkıh âlimine danışmak en doğru yaklaşım olacaktır.
5- İkrah Çeşitleri ve Âlimlerin Fetvaları
A. İkrah-ı Mülcî (Tam Zorlama):
Kişiyi alternatifsiz bırakan, ölüm veya ağır bedensel zarar (uzuv kaybı, işkence) tehdidi.
Küfür sözü ve haramlarda ruhsat doğurur.
İbn Hacer, Fethu’l-Bârî’de: “İkrah-ı mülcî, kişinin zorlandığı fiili yapmaktan başka çare bulamadığı durumdur” (XIII/543) .
B- İkrah-ı Gayr-i Mülcî (Eksik Zorlama):
Tehdidin ölüm dışında kalması (hapis, dayak, mal kaybı).
Küfür sözüne asla ruhsat yok; diğer fiiller mezheplere göre değişir.
Şâfiî ve Mâlikîler: “Manevî baskı (itibar kaybı, sürgün) dahi ikrah sayılır”.
Zorla alınan malın hukukî temliki Hanefîler’de geçersiz, Şâfiîler’de geçerlidir.
6- İkrahın Hükümlerdeki Sınırları (4 Temel Yasak) Mezheplerin Ortak Tavrı
Müslüman Öldürme: Kesin haram (Nisa 93) “Öldürülecek kişi zaten ölüme mahkûmsa caiz” (İbn Âbidîn, Reddü’l-Muhtâr)
Zina: Hiçbir mezhepte ruhsat yok.
Küfür Sözü: Kalp imanla doluysa uhrevî sorumluluk yok; ama amel haramdır. “Tehdit kalkar kalkmaz hemen tövbe ve kelime-i şehadet gerekir” (Nevevî, Şerhu Müslim)
Ana-Babaya İsyan: Fiziksel zarar vermek haram “Onları günaha sürükleme tehdidi varsa itaat gerekmez”* (Fetâvâ-i Hindiyye)
7- Tartışmalı Meseleler ve Çözümler
İkrahla Boşama/Talâk
– Hanefî/Mâlikî: Geçersizdir (Rıza şart).
– Şâfiî/Hanbelî: Geçerlidir; kişi sonra pişman olur.
“Boşanan kadın iddet bekler; zorlayan günahkâr olur, tazminat öder” (İbn Kudâme, el-Muğnî).
8- İkrah’ta Dikkate Alınan Şartlar;
Tehdidin Ciddiliği ve Gerçekliği
* Tehdit edilen zararın hemen ve fiilen gerçekleşmesi muhtemel olmalı.
Zorlayanın Gücü
* Zorlayan kişi tehdidi gerçekleştirme kudretine sahip olmalı.
Zorlama Altındaki Kişinin Durumu
* Zorlanan kişi tehdidi kaldırabilecek durumda olmamalıdır (örneğin zayıf, güçsüz, kadın, çocuk vs.).
Zorlanan Kişi
* Zaruret hâlinde küfür bile sözle söylenebilir, kalp imanla doluysa.
* Fakat zorlamaya rağmen imanını ilan eden şehit olur (örnek: Bilâl b. Rebah).
Zorlayan Kişi
* Zalim, cebirci ve günahkârdır. Kul hakkı doğurur.
* Cezaî ve ahlakî sorumluluğu taşır.
* İkrah, insanın iradesini iptal edecek derecede bir zorlama içeriyorsa (özellikle can, mal, ırz), bu durumda kişi yaptığı fiilden sorumlu olmaz.
* Ancak tehdit hafifse, kişi iradesiyle yaptığı fiilin sonuçlarına katlanır.
* Zorlama altında yapılan sözleşmeler, akitler, boşamalar, ikrarlar (itiraflar) gibi pek çok işlem, mezhepler arasında farklı değerlendirilmiştir.
Share this content:
Yorum gönder