×

Kapalı Olma Açısından Hafi, Müşkil, Mücmel ve Müteşabih Lafızlar Nelerdir?

Kapalı Olma Açısından Hafi, Müşkil, Mücmel ve Müteşabih Lafızlar Nelerdir?

Kur’an ve Sünnetin naslarında lafızların anlaşılması açısında kapalı yönler vardır. Kimi lafızlar vardır ki harici sebeplerden dolayı delaleti kapalı, kimisi derin incelemeyi gerektiren manası zor anlaşılan lafız, kimisi karışık olup ibareden anlaşılması mümkün olmayan ya da delalet ettiği anlamın gizli kalıp bilinmesi mümkün olmayan benzeri lafızlar söz konusudur, işte bunları bilmek bu lafızların öğrenilmesinden geçmektedir;

Hafi, Müşkil, Mücmel ve Müteşabih

1- Hafi Lafızlar: Aslında manası açık bir şekilde ifade eder. Ama harici sebeplerden dolayı bazı fertlere delaleti kapalıdır. 

Hafi lafızlar sigaları itibari ile manası açık olduğu halde maruz olduğu başka bir sebepten dolayı maksad ve delaleti hususunda kapalı olan bir lafızdır. Başka bir ifade ile detay, tafsilat ve başka malumata ihtiyaç duyması sebebiyle hafi lafız ismini almıştır. Misal;

وَالسَّارِقُ وَالسَّارِقَةُ فَاقْطَعُٓوا اَيْدِيَهُمَا جَزَٓاءً بِمَا كَسَبَا نَكَالًا مِنَ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ 

Hırsız erkek ve kadının, işledikleri (kötülüğün) karşılığı ve Allah’tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (5/Mâide, 38)

”Erkek hırsız ile kadın hırsızın ellerini kesiniz” Hırsız lafzı siga açısından açıktır ve nettir ama bu hırsızlık yankesici, kefen soyucu, gasp eden ve benzeri durumlara şâmil midir değil midir? İ şte bu açıdan kapalıdır yani hafidir.

Dolayısıyla gasp eden, yankesicilik yapan, kefen soyan ve benzeri durumda olan insanları hırsız kategorisinde değerlendirilir mi değerlendirimez mi? Bu alimlerin ihtilafı olmuştur. Misal;

اَلزَّانِيَةُ وَالزَّان۪ي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ ف۪ي د۪ينِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۚ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَٓائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ 

Zina yapan kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız, onlara Allah’ın dinini/yasasını uygularken, o ikisine acıyacağınız tutmasın. Onların cezasına müminlerden bir topluluk şahitlik etsin. (24/Nûr, 2)

Bu ayette ”zina eden kadın ile zina eden erkeğin her birine yüz sopa vurun’’

Zinanın cezasının belirtmesi bakımından açık olmakla beraber erkekler arasında ya da kadınlar arasında eşcinsellik ilişkisi bu açıdan belirtilmediği için hafi yani kapalı konumundadır.

İmam Şafii, Hanefilerden Ebu Yusuf ve İmam Muhammed livata/eşcinsellik yapan kişiye zina suçunda olduğu gibi had cezası uygulayacağını söylemişlerdir. İmam Ebu Hanifeye gelince kendisi livata’yı zinadan ayrı bir fili olarak değerlendirmiştir. Misal;

“Katil mirasçı olmaz.” (Ebû Dâvûd, Diyât, 20; Tirmizî)

Bu hadis aslında kapalı bir lafızdır, çünkü âlimlerimiz bu katil ölüm olayını kasten mi, haksız yere mi, adam öldürme sebebiyle mi, hata ile mi? şeklinde bu mesele şamil olup olmaması açısından kapalı/hafi konumundadır. Nitekim;

Hanefîler kasten ve hata ile Şafiler ise kasten, hataen ve tammuden Adam öldüren kimsenin katil olduğunu söylerken, Malikiler ise katil kelimesinin hataen adam öldüren kapsamadığını söylemişlerdir ve bu kimsenin mirasta mahrum bırakılmacağını da savunmuşlardır.

Hafi Lafzın Hükmü; 

Hafi olan meseleler açıklığa kavuştururuncaya kadar araştırma ve tetkik yapmak ve sonra bu araştırmanın neticesinde varılan hükme göre amel etmek vacip olur.

2- Müşkil: Zatı ve sigası sebebiyle manası kapalı olup ancak inceleme ve derin bir düşünme ile giderilen lafızlardır.

Müşkil manası zor anlaşılan kendisinde bulunan bir sebepten dolayı manası açık olmayan, ancak bir kısım ön deliller inceleyip düşünerek manasının bilinmesi ile mümkün olan bir kelimedir. Hafi baştan anlaşılır sonra fertlerine tatbik edilirken ortaya belirsizlik çıkar. Müşkil daha baştan manası kapalı ve incelenip üzerine durduktan sonra manası anlaşılabilir. Misal;

وَالْمُطَلَّقَاتُ يَتَرَبَّصْنَ بِاَنْفُسِهِنَّ ثَلٰثَةَ قُرُٓوءٍۜ 

 (Kocaları tarafından) boşanan kadınlar, (hamile olup olmadıkları anlaşılsın diye) üç kur müddetince iddet beklerler. (2/Bakara, 228)

Müşkül için boşanmiş kadınlar üç kur iddet beklerler.  Kur’u kelimesi müşterek bir kelimedir. Arapçada hem hayız görme ve hem de hayızdan kurtulup temizlenme manalarına gelir.

نِسَٓاؤُ۬كُمْ حَرْثٌ لَكُمْۖ فَأْتُوا حَرْثَكُمْ اَنّٰى شِئْتُمْۘ 

Kadınlar sizin (ekin misali çocuklar bitiren) tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz gibi gelin. (2/Bakara, 223)

”Kadınlar sizin tarlalarınızdır o halde tarlanıza istediğiniz gibi gelin” 

Dolayısıyla müşkil lafız bizzat kendisindeki kapalılık ya da ne kast edildiği bilinmez ancak harici bir delil ve karine ile onun manası anlaşılabilir. 

Müşkilin Hükmü;

Müşkil lafızdan kastedilen manaın ne olduğunu gösteren delil ve karineleri araştırıp tetkik etmek tetkiki neticesine göre amel etmek gerekir. 

3- Mücmel: Karışık olup ibareden anlaşılması mümkün olmayan kelimelerdir. İfade ettiği anlamın belirlemesinde duraksamak gerekir. Bu kapalılığı şeriat tarafından kaldıran bir delil olmadıkça mücmel kelimeler ile amel edilmez. Mücmel manası kendiliğinden kapalı olan ve ancak söyleyenin açıklamasi ile anlaşılan bir kelimedir.Misal;

Namazi kılın ve  zekati verin gibi. Bunlar kitabda emredilmiş ama detaylandırılmamıştır. Bu yönüyle mücmeldir.

Mücmel lafız söyleyen tarafından tefsir ve izah olmadıkça anlaşılmayan kapalı bir lafızdır. Bu açıdan bir çok ahkam ayeti mücmeldir, mücmeller ise efendimiz aleyhisselam açıklamıştır. Nitekim;

وَاَق۪يمُوا الصَّلٰوةَ وَاٰتُوا الزَّكٰوةَ وَارْكَعُوا مَعَ الرَّاكِع۪ينَ 

Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin. Ve rükû edenlerle beraber rükû edin. (2/Bakara, 43)

 Namaz, zekat, talak ve benzeri lafızları böyledir.

Allah Resulü: ”Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın’’ buyurmuştur. Buradaki namaz mücmeldir, mücmel durumdan kurtarıp müfessere getiren Allah Resul’ünün pratik olarak namazı nasıl kıldığıdır. Başka bir misal;

وَامْسَحُوا بِرُؤُ۫سِكُمْ

Başınızı mesh edin. (5/Mâide, 6)

Bu ayet ”başa mesh etme” miktarı açısından mücmeldir. Alimler de bu meselede ihtilaf etmişlerdir, işte belli karineler ve araştırmalar sonucunda âlimler farklı görüşler beyan etmişlerdir. Hanefîler başın en az dörtte birinin mesh edilmesi vacip olduğunu, malikler başının tamamının mesh edilmesi ve Şafiiler ise başın bir kısmının mesh edilmesi farz olduğunu söylemişlerdir.

4- Müteşabih: Delalet ettiği anlamın gizli kalıp bilinmesi mümkün olmayan lafızlardır. Sadece Allah bilir bunun manasını. Bize düşen sadece teslimiyettir. Yani bu kelimenin delaletini destekleyecek hiçbir delil Allah sunmamıştır. Başka bir ifade ile; Manası kapalı olan bilinmeyen kitapta ve sünnette tefsiri v tevili olmayan sadece Allah tarafından bilinen lafızlardır. Misal;

اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى 

Er-Rahmân arşa istiva etti. (20/Tâhâ, 5)

Bu ayeti hükmü malum ama keyfiyeti bilinmediği için muteşabih’dir.

Müteşabih İle İlgili İki Metod Vardır.

1- Selefin metodu tevil, tecsim, teşbih, keyfiyet yada nasıllık ve niceliği sorulmadan malumu üzare ayetlere teslim olmaktır.

2- Halef ve mu’tezilenin metodu lugate uygun olarak mütesabih ayetleri tevil edip Allah azze ve celle yakışmayan sıfatlardan tenzih etmektir.

Müteşabih’in Üç Özelliği Vardır.

1- Kendiliğinden manası gizli ve anlaşılmaz.

2- Akıl ve delillerle manasını anlamak imkansız olması.

3- Allah’ın manasını açıklayacak hiçbir yol zikretmemesi. Misal; Surelerin başındaki elif, lam ve mim gib mukatta’a harfleri.

Allah’ın yarattıklarına benzediği imajını veren sıfatlar.

Selef alimlerine göre müteşabih ayetleri bilmek mümkün değildir. Çünkü Allah bunların açıklamasını ancak Allah bilir diye buyurmuştur.

İlimde ileri gitmiş olanlar bunların Allah katından olduğuna iman ederler fakat manalarını bilmezler. Nitekim;

هُوَ الَّذ۪ٓي اَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ اٰيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ اُمُّ الْكِتَابِ وَاُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌۜ فَاَمَّا الَّذ۪ينَ ف۪ي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَٓاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَٓاءَ تَأْو۪يلِه۪ۚ وَمَا يَعْلَمُ تَأْو۪يلَهُٓ اِلَّا اللّٰهُۢ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ اٰمَنَّا بِه۪ۙ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَاۚ وَمَا يَذَّكَّرُ اِلَّٓا اُو۬لُوا الْاَلْبَابِ 

Sana Kitab’ı indiren O’dur. O (Kitap)’tan bazı ayetler (kimsenin tahrif etmeye güç yetiremeyeceği şekilde sağlam, açık ve) muhkemdir. Onlar (Kitab’ın çoğunluğunu ve ana omurgasını oluşturan muhkem), Kitab’ın anası olan (ayetlerdir). Diğer bazısı da (kullarını imtihan etmek için açık kılmadığı) müteşabih ayetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve (ayetleri hevalarına göre) yorumlamak için müteşabih olan ayetlerin peşine düşerler. O (ayetlerin) tevilini/hakiki anlamını yalnızca Allah bilir. İlimde derinleşenler derler ki: “Ona iman ettik. Hepsi Rabbimizin katındandır.” Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır. (Âli İmran:7)

Selef alimlerimiz Allah’ın yarattıklarına benzememesi imajını veren nasların müteşabih olduğunu bunlara iman edip manalarını bilmeyi Allah’a havale etmek gerektiğini ve bunları tevile kalkışmanın abes ve bid’at olduğunu söylemişlerdir. Misal;

يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْۚ 

Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. (48/Fetih, 10)

Ayette ”Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir”. ifadesi müteşabihtir. Manasını ancak Allah bilir.  Başka bir ayette 

وَجَٓاءَ رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّاۚ 

Rabbin geldiğinde ve melekler saf saf (dizildiklerinde), (89/Fecr, 22)

 Rabbin geldiği zaman ifadesi müteşabih, iman eder ve manasını Allah’a bırakırız.

Halef alimlerimiz ise yani son dönem alimleri Kur’an ve Hadislerde geçen Allah’ın yarattıklarına benzediği imajını veren bu gibi nasları selefin metoduna muhalefet ederek tevil etmişler ve bu ifadelerin gerçek manalarından kullanılmayıp mecazi anlamda kullandıklarını belirlemişlerdir. Aslında halef ulamasının buna iten asıl sebep bid’atçilarin ortaya çıkıp müteşabih ayetlere uymaları ve bu yolla batıl olan düşüncelerini yaymaya çalışmalarıdır.

İşte bu sebepten dolayı halef ulaması bu gibi nasları bid’at açıdan tevil etmişlerdir. Mesela Allah’in elinden maksat Allah’ın kudreti demişlerdir.

Allah’ın gelmesinden maksat Allah’in emrinin gelmesidir.

Allah’ın fısıldaşanlar ile beraber olmasından maksat Allah’ın onları ilmiyle kuşatmasıdır.

Müteşabih’in hükmü selef ve halef alimlerimiz ittifakıyla müteşabih naslara iman etmek gerekir. Onların manalarını araştırmaya gelince selefe göre bunu yapmak gereksizdir. Çünkü bunları ancak Allah bilir halefe göre ise caizdir. Çünkü ilimde ileri gidenler de bunların manasını bilebilir. Şunu dikkatten kaçırmamak gerekir. Kulların yükümlü kılındığı bütün emir ve yasaklardan mütaşebih nasllara ihtiyac yoktur. Bu nedenle muteşebihleri tevil etme gerekliliği yoktur. Sadece kalbi hasta olanların bunlara sarılarak nasları saptırmaya kalkışmalarını önlemek için ihtiyaç duyulmuştur.

Lafız ve Mana Açısından Müteşabih İki Şekilde Görülür;

1- Lafzı Müteşabih

Lafzi müteşabih sözlük yönünden kendisinden hiçbir mana anlaşılmayan lafızdır. Misal;

Kur’andaki sure başlarındaki Eli-Lam- Mim gibi huruf-u mukata harfleri.

2- Manası Müteşabih; Bu lafızlar yani isim, sıfat ve bezeri açısından aklın hiçbir şekilde anlamadığı şeylerdir. Allahın eli, yüzü, nuzulü, istiva etmesi ve benzerleri.

Müteşabih’in Hükmü;

Allah bizden müteşabih ayetlerden bu manaları hak olduğuna inanmamız gerektiğini ve gerçek manalar‘ın ise Allah’a havale edilmesi gerektiğidir ve bu açıdan müteşabih lafız ya da manalarda tevil, tefsir, teşbih, tecsim, tatil nasıllık ve nicelik açısından araştırmak asla caiz değildir.

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed