×

İdeolojik Mahkemelerde Avukat Tutmanın Hükmü Nedir?

İdeolojik Mahkemelerde Avukat Tutmanın Hükmü Nedir?

Avukat tutmak küfür li-aynihi olan bir hüküm değildir. Bilakis bu küfür li-gayrihi olan bir hükümdür. Başka bir ifadeyle bu iradeli küfür kapsamında olan bir hükümdür.

İradeli küfürdeki kastımız, kişinin kendi tercih ve seçimlerinde Kalbiyle, diliyle ya da organlarıyla küfrü seçip seçmemekte karar kılmasıdır. Bir avukat kendi tercihi ve seçimleri ile küfür fiili yada küfür sözü işliyorsa hiç şüphesiz bu kimsenin küfürüne hükmedilir. Ama küfür sözü ve küfür fiili işlememiş, mubah yöntemlerle bir kimseyi savunmak caizdir. 

Bugün tağutların islam’a ve müslümanlara hayat hakkı tanınmadığı ve bununla beraber bu dava uğrunda islami söylem ve eylemleriyle tağut tarafından suçlu bulunan muvahhidlerin kendilerini savunmasına gelince, bu duruma göre mubah, haram, ve küfürdür. Dikkat edilmesi gereken ana illet, kişi tağuta muhakeme olurken onu inkar ve razı olmamasına bağlıdır. 

Demokrasinin yasalarına ait birçok boşluk ve mübah olan hükümler vardır. Bu yönüyle islam ilahi nizam ile çatışan tüm girişimlerden uzak olmuş kimseleri tekfir etmiyoruz. Haddi zatında meramını anlatamayan ve kendisini ifade etmekte aciz kalan bir insanın hakkını aramak, yardım etmek, kötüleğe sed olmak ve adaleti savunmak hiç şüphesiz islam’ın övdüğü bir hükümdür. 

مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أضْعَفُ اْلإِيـمَانِ

Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim)

Bunun aksine zulmü, adaletsizliği ve haksızlığı savunan avukata gelince bu kabul edilecek bir durum değildir. Bu avukat eylem ve söylemlerine göre haram işlerse haram, küfür işlerse küfür, şirk işlerse şirk ismini alır.

Bugün yeryüzünde tağuti kurumlar her alanda Müslümanları işgal etmek, onları yakalamak, tutuklamak ve tuzak kurmak suretiyle onları cezaevlerine tıkama noktasında rol oynarken, Muvahid bir avukatın meşru yollarla mücahitleri savunması hiç şüphesiz büyük bir sevaptır. Eğer Müslümanlar kendi aralarında müslümanları savunacak muvahhidler avukatlar yetiştirmez iseler, günahkar bile olabilirler.

Müslümanlara iftira atan, yalan ve karalama gibi her türlü girişimde bulunan tağutlar yada onun kurumlarına karşı Müslüman bir avukatın mübah olan verilerle müvekkilini savunması hiç şüphesiz gereklidir. Kendisini savunamayan, iftira ve cezaevi gibi tehditler ile karşı karşıya kalan bu kimselerin savunmak hiç şüphesiz Müslümanlığın gereğidir.

Hakimler ve savcılar ideolojik mahkemelerde hükmeden ve karar veren makamdadır. Bu yönüyle bu ideolojik mahkemelerin savcı ve hakimleri tağuti hükümlere göre hareket ederler ve bu ideolojik yasaların dışına çıkamazlar. İşte bu küfür li-aynihi olan bir hükümdür. Ve bunların küfürlerine mutlak anlamda hükmedilir. Avukatlık ise her ne kadar tağuti sistemin içerisinde görevini icra etse de, avukatlık mesleğine gelince sınırları oldukça geniş küfre düşme konusunda iradesinde özgür olan bir konumdadır. Bu yönüyle avukatlık savcı ve hakimlere nisbetle çok farklıdır.

Allah’ın davasına yardım eden, islami davet çalışmalarında istikrarlı bir şekilde mücadele eden, tağutların tehdit, tuzak ve baskılarına aldırmayarak islami çalışmalarda bulunan bu kimseleri savunmak vacip hükmündedir. Çünkü Rabbani alimlerin olmayışı ve Muvahhid davetçilerin azlığı sebebiyle islam ümmeti bunlara ihtiyaç duymaktadır. 

İdeolojik mahkemelerde Avukatların şartları.

1- İnkar Etmek.

2- Razı Olmamak.

3- Mahkeme Heyetini Tazim Etmemek.

İdeolojik mahkemeler’de Avukatlar üç şekilde Müslümanlıklarını Korurlar.

1- Kalbin küfrü inkar etmesi.

2- Küfür sözü söylememek.

3- Küfür fiile işlememek.

Allah, Kur’an ve sünnette ilahi yasalarını vaaz etmiş, Müslümanlar Allah’ın hükmüyle hükmetmesi, Allah’ın ceza kanunları ve hukuk normlarına göre değer yargıları vaaz etmesi her Müslümanın boynunun borcudur. Dolayısıyla avukatın muvekilini mahkeme karşısında mubah yöntemle savunarak korkmadan ben peygamberlerin davası olan tevhidi anlatıyorum, ben kur’an’ı öğretiyorum, iyliği emrediyorum, kötülüğü yasaklıyorum, ben adam öldürmedim, ben katil değilim ve ben hırsız değilim gibi konularda kendisini savunmasında nasıl bir problem olabilir ki? 

Nitekim sahabe ve selef kendileri adına konuşan kimseleri vekil olarak tayin etmesi bilinen bir husustur.

İmâm İbn Kudâme rahîmehullâh ise şöyle demiştir: “Vekâlet, kitâb, sünnet ve icmâ ile câizdir… Bizzat kendisi hakkında tasarrufu sahîh olanın ve başkasının yerine de niyâbet işini gerçekleştirecek her kesin vekâlette bulunması sahîhtir. İster bu erkek, kadın, hür yahut köle olsun, isterse Müslüman yahut kâfir bir kimse olsun fark etmez.” [İbn Kudâme, el-Muğnî: 5/63]

Sahih buhari’de geçtiği üzere sahabelerin kafirlere kendi mübah işleri hakkında vekalet verdiği sabittir. İşte bu minvalde Avukat tutmanın İslam’da bağlı olduğu esasa göre ister kafir ister Müslüman olsun verilen vekalet caiz olan bir vekalettir.

Nitekim Rasulullah (s.a.v) Ebu hureyreden gelen rivayete göre Müslümanlar arasında haramı helal, helali haram etmeyen sulh caizdir. 

Ebu Talib’in Rasulullah (s.a.v)’i müşriklerin yanında savunması peygamberimizin de kendisini ve davasını onlara karşı savunması bu konuyu en güzel şekilde delillendirmez mi? 

Nitekim Rasulullah (s.a.v) Necaşi için o adil bir kimsedir oraya gidin demesi konunun anlaşılması açısından önemlidir.

Bugün muvahhidlerin avukatlara verdiği vekalet savunma vekaletidir ve tağutun sisteminde belli şartlara bağlıdır. 

Avukat, küfür fiili veya küfür sözü, hakim ya da mahkemeyi tazim ve saygı gibi ifadeler kullanmaması gerekir. Bu deliller ışığında bir avukatın mubah yollarla ideolojik kanunların boşlukları ile müvekkilini savunması caizdir. Bir avukatın mübah yollarla tecrübesini, yeteneğini kullanarak ve güzel laf yaparak muvekkilini savunması ne gibi bir problem olabilirki?

Rasulullah (s.a.v) Taiften sonra Mekke’ye girebilmek için müşriklerin himaye yasası ile Mutim bin Adiyy’e başvurarak bu yasadan yararlanması açısında çok önemli bir delildir.

Tağuta muhakeme olmanın küfür olması, tağutun hükmünü istemek, ondan razı olmaktır. Ama bir kimsenin vekalet vererek kendisini ifade edecek, kendisini meşru zeminde temsil edecek bir avukat tutması onun küfrüne hükmedilmez. Vekalet vermek ümmetin icma ettiği bir konudur. Dolayısıyla bir Müslümanın mahkemede kendisini savunacak bir Avukata vekalet vermesi küfür olan söz ve fiilde bulunması, mahkemeye saygı ifadeleri ya da hakime tazimde bulunması dışında caizdir.

Nitekim İmâm Şirbini rahîmehullâh şöyle demiştir: “Bir kimsenin kendisinin yapma hak ve yetkisine sâhib olduğu -başkasına bırakılmaya elverişli olan- bir işini, kendisi hayatta iken yapması için başkasına bırakmasıdır.” (Muğni’l-Muhtâc: 3/231)

Bugün yaşadığımız çağ karanlık bir çağdır. Çocuk kaçırmaları, tecavüz, ölüm ve hapis gibi ikrah durumlarında tağutun mahkemesinde küfür sözü, küfür fiili, tazim ve saygı ifadesinde bulunmadan istemeyerek, reddederek ve sadece zaruri durumlarda başvuru ve vekil tayin etmek caizdir. Çünkü ‘’Bazı ihtiyaçlar zaruret durumunlarını doğurur” bu aslında bir kaidedir. Nitekim;

Münir Gadban hareket metodu kitabında; Seyyid Kutup Mısır’da Muhammed Kutup kanun dışı olarak yakalanınca onun için mahkemeye başvurmuştur. 

Halbuki hilfu-l fudul kurumu zalimlere karşı mazlumlar için başvurulan bir sığınaktı. Bunlar hiçbir zaman dikkatten kaçırılmamalıdır. Zaten Rasulullah (s.a.v) bu kurumun bir üyesiydi.

Dolayısıyla ideolojik mahkemelerde ister avukat ister müvekkil olsun, kişi tağutun mahkemesinden hüküm istemesi, adalet beklemesi, küfrü yüceltmesi, tazim etmesi, küfür fiili ve sözlerini söylemesi küfürdür. Çünkü vekilin şirk ve küfür olan tasarrufu müvekkilin şirk ve küfür tasarrufu gibidir. Yada vekilin mubah olan tasarrufları müvekkilin mubah olan tasarrufları gibidir. Dolayısıyla tağut’un muhakemesini tanımayan onu red eden ve belli zaruri nedenlerden dolayı bir Müslümanın kendini mubah yollarla savunması ya da vekil tayin etmesinde küfür söz konusu olamaz. Çünkü imam buhari’nin hadisinde sahabenin mübah işler için vekalet verdiği sabittir.

Mesela; bir Müslüman ev satma ya da araba alma konusunda bir vekalet verirse bu iş mübah, icki, faiz ve kumar gibi  bir satış yapma konusunda bir kimseye vekalet verirse bu haram olur. Bir kimse tağutun muhakemesini ister, onun ceza ve hukuk normlarını savunur ve adaletli olduğunu söylerse bu küfürdür. Dolayısıyla bu ince ayrıntı çok önemlidir. 

Gürsel Gürbüz

www.gurselgurbuz.com

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed