Husun/Hasen ve Kubuh/Kabih Nedir?
Husun ve Kubuh Lisan’ul Arap’ta: H-s-n fiilinden türeyen Husun güzel olmak anlamında masdar olup güzellik, rağbet ve sevilen şeyi anlamında kullanılır. Husun’un mefhumu muhalifi olan Kubuh, k-b-h fiilinde sözlükte nefret edilen şey, çirkin olmak ve kötü manasında masdar olan bir isimdir.
İslam Islahında Husun ve Kubuh: Kendilerine risalet gönderilmeyen kimselerin kötülüğün ve iyiliğin akıl ile bilinip bilinmemesi meselesi ve bunun kapsadığı alalanları ifade eder.
Husun ve Kubuh Selefi, Şafii, Maliki, Hanbeli usulcülerin çoğunluğu, Hanefi usulcülere göre ve Eşariye göre husun ve kubuh şer’idir. Bunun anlamı bir şeyin iyi ve kötü olduğu ancak tespit ve tayin’den sonra bilinir. Dolayısıyla bir fiil Allah tarafından emredildiği için iyi yasaklandığı için de kötüdür.
Bütün bu Alimler insanın akıl gücünü kullanarak iyilik ve kötülüğü bilip ona göre davranmakla mükellef tutulamayacağını kabul etmişlerdir. Aklen iyi ve kötü kabul edilen şeyler Allah katında öyle olduğunu söylemek mümkün değildir. Allah’ın emrettiği her şey güzel, yasaklığı her şey ise çirkindir ve bu konuda ümmet ittifak içindedir.
Husun ve Kubuh’a Örnek:
Bir kimse bir kadınla zina yapması ve aynı zamanda nikah altındaki kadınla aynı seyi yapması aslında aynı fiildir. İslam şeriatı nikah altındaki kimse ile ilişki kuran kimseyi güzel, meşru olmayan yöntemlerle zina eden şeyi de çirkin görmüştür. Dolayısıyla akıl vahiy olmadan hangi fiilin çirkin ve güzel olduğunu bilemez.
Kerramiye, Şia, Mu’tezile, Cehmiye, Maturidiye ve Hanifi alimlere göre Husun ve Kubuh iyi ve kötü akıl ile bilinebilir demişlerdir.
Hanefi, Mutezile ve Eşarilere göre Husun ve Kubuh fiillerin kendisinde zaten mevcuttur. İslam bir fiili emretmeden ya da yasaklamadan önce Husun ve Kubuh vasıflar zaten mevcuttur. Bu sebeple Allah bir şey emrederken o şey güzeldir onu yasaklarken ise çirkin olduğu içindir.
İmam Maturide’ye göre akıl sadece Allah’ın varlığı ile Rasullerin gönderilmesini idrak edebilir. Bu sebeple Rasuller ile muhatap olmamış insanlarda bundan sorumlu tutulacaklardır.
Hanefilere göre akıl bazı şeylerin güzel mi yoksa çirkin mi olduğunu bilir ama bilemeyeceği konularda vardır.
Buna örnek olarak zulüm çirkin, adalet ise iyi olduğunu akıl idrak edebilir. Ama namaz ve vakitleri ile rekatların güzel olduğunu idrak edemez.
“Husun ve Kubuh” Beş Farklı Şekilde Tanımlanmıştır.
1- Maksada uygun olana husun olmayana kubuh denir. Adaletin husun, zulmün kubuh olması gibi.
2- Tabiatı mülayim olana husun, olmayana kubuh denir.
3- Kemal sıfatı olana husun, kusurlu ve eksik olana kubuh denir. İlmin güzel, cehaletin çirkin oluşu gibi.
4- Medh ve senâya değer olana husun, kötülenmeyi ve yerilmeyi gerektirene kubuh denir. Cömertliğin güzel, cimriliğin çirkin oluşu gibi.
5- Allah’ın medhine ve mükafatına konu olan şey husun, kötülemesine ve azabına vesile olan şey ise kubuhtur.
İlk dört manada güzelliğin ve çirkinliğin (hüsn ve kübhün) akli olduğu konusunda İslam alimleri arasında ihtilaf yoktur.
İhtilaf sadece beşinci manadaki güzelliğin ve çirkinliğin şer’i veya akıI olması konusundadır. Mu’tezile bir şeyin iyi (husn) veya kötü (kubh) olduğunun aklen bilinmesi gerektiğini savunur. Eş’arIlere göre, husun ve kubuh akıl ile anlaşılamaz. Bir şey Allah emrettiği için iyi, yasakladığı için de kötüdür. Maturidi bilginlere göre, eşyada husun ve kubuh vardır. Allah, iyi olanı emreder, kötü olanı da yasaklar. Dolayısıyla husun ve kubuh akıl ile de bilinebilir.
Husun ve Kubuh Üç Kısımda Kullanılır.
Husun tabiata uygunluğu kubuh ise tabiata aykırılığı ifade eder.
1- Bu ses iyi ve güzel dendiğinde o sesin insana uygun ve hoşa giden bir ses olduğu anlatılmak istenir. Kötü ve çirkin nitelendirmesi yapılırsa o sesin insana aykırı ve nefret uyandıran bir söz olduğu belirtilmiş olur.
2-Husun kemal yetkinliği yani olgunluğa kubuh ise noksan/eksikliği ifade eder.
3-Husun bir fiile dünyada övgü ve ahirette sevap sonucunun bağlanmasını, kubuh ise bir fiile dünyada kötüleme ve ahirette ceza sonucunun bağlanmasını ifade eder.
Mezheplere Göre Husun ve Kubuh
1- Selefilere Göre Husun ve Kubuh
İslam’ın ilk dönemlerinde sahabe ve ondan sonraki ilk üç nesil ve müçtehidlerin bulunduğu ekol olan selef inançta takip ettikleri yöntem sebebiyle selefiler Akaid sahasında akla rol vermemişlerdir. Selefiler aklın hasen ve kabih olanları idrak edebileceğini savunmuşlardır. İbni Teymiye ve İbn-i kayyım bu görüşü açkı bir dile ifade etmişlerdir.
İbni Teymiye şunu ifade etmiştir: Fiiller övgü ve yergiyi gerektirecek şekilde güzellik ve çirkinlik sıfatına sahiptirler. Fakat sorumluluk yalnızca risaletin insanlara ulaşmasından sonradır. Zaten Kur’an-ı Kerim’de husun ve kubuh şer’i olduğunu ve bunların akıl ile bilineceğine ayrıca hangi fiilin övgüye değer ve hangi fiilin yergiye değer bir fiil olduğunun akıl ile bile bilineceğini bununla birlikte peygamber gönderilmeyen kimselere azap edilmediğini söylemişlerdir.
İbnil Kayyım ise şunu demiştir; Husun ve kubuh meselesinde doğru olan görüş aklın husun ve kubuh anlayabilir olmasının sırf akıl ile kulların sorumlu kılınmasını zorunlu hale getirmeyeceğidir. Fiiller haddizadına Hasen ve Kabih olarak iki türlüdür. Fakat bu fiillerin yapılması veya terk edilmesine sevap veya azabın yüklenmesi yalnızca dinin emri ve yasaklamasıyla olur. Demiştir.
Eş’ari ve Usulculerin Çoğunluğuna Göre Husun ve Kubuh
Fiiller Husun ve Kubuh özelliğini Allah’ın buyruk ve yasağından alır. Bir işin yapılmasını emretme veya yasaklama da aklın bu anlamda husun ve kubuh idrak etmesine itibar edilmez.
Örnek: Namaz, oruç, zekat, satım ve rehin gibi dinin emrettiği ve izin verdiği işler iyidir. Bunların iyiliği sadece Allah’ın emretmesinde ve müsaade etmesinden kaynaklanır. Aynı şekilde içki içme, zina yapma, haksız yere birini öldürme, başkalarının mallarını meşru bir sebebe dayanmaksızın yemek gibi fiillerin kötülüğü Allah’ın bunları yasaklanmasından kaynaklanmıştır. Aklın bunların kötülüğünü idrak etmesinin hiçbir etkisi yoktur.
Rasullerin gönderilmesinden önce insanların fiilleri hakkında Allah hükmü yoktur. Allah insanlara hükümlerine tebliğ etmek üzere elçi göndermedikçe onlar hiçbir şey vacip veya haram olmaz.
Buna göre fetret ehli olan Rasullerin gönderilmesinden sonra ve müteakip peygamberin gönderilmesinden önce yaşamış olan kişiler ile ücra yerlerde yaşadıkları için Peygamberlerin çağrısı kendilerine ulaşmamış olanlar bakımından yükümlülük/sorumluluk sevap veya ceza söz konusu değildir.
Bunlara göre eşya’nın kendiliğinden iyi veya kötü olmasi diye bir şey yoktur. Allah’ın emrettiği şeyler iyi yasakladığı şeyler ise kötüdür. Allah’ın iradesi tamamen serbesttir. Dilediğini emredip dilediğini yasaklayabilir. Zira Allah yaptığından sorumlu tutulamaz onlar ise sorguya çekileceklerdir.
Akıl insanları herhangi bir şeyle yükümlü kılmaz aklın emir ve yasaklama yetkisi yoktur. İnsanların sorumlulukları ya da yükümlülüğü ancak Allah’ın emir ve yasaklarıyla belli olur.
Mu’tezileye Göre Husun ve Kubuh;
Bunlara göre akıl kendi başına fiillerin büyük çoğunluğunun husun veya kabuh’u kavrayabilir. Aklın bunların iyi ve kötü olduğunu anlaması için peygamberlerin gönderilmesine ve onların yapacağı bildirmelere bağlı değildir.
Onlara göre aklın iyi gördüğü Allah katında da iyidir. Onu yapması dünyada övgü ahirete sevap, aklın kötü gördüğü Allah katında kötüdür. Kişinin bunu yapması dünyada kötüleme ve ahirette cezaya çarptırılır. Bunlara göre Allah peygamber göndermekle yükümlüdür.
Bunlara göre fetret ehli ve kendilerine peygamber çağrısı ulaşmamış kimseler iyiliği idrak ettiklerini yapmakla kötülüğünü idrak ettiklerini terk etmekle yükümlüdürler. Dünyada övgü ahirette sevap ya da dünyada kötüleme veya ahirette ceza alırlar.
Bunlara göre akıl Allah’ın hükmünü açıklamadığı meselelerin hükümlerini gösteren bir kaynaktır. Akıl bunların iyi olduğunu bilirse bu vücubtur eğer kötülüğünü tespit etmişse bu hurumettir. Bunlara göre husun ve kubuh kavrayamadığı namaz, oruç ve hac gibi ibadetler Allah’ın emirlerine ve yasaklarına başvurmak gerekir.
Maturidi ve Hanefi Usulculerin Çoğunluğuna Göre; Husun ve Kubuh
Bunlara göre fiillerin büyük çoğunluğu aklın kendi başına idrak edebileceği husun ve kubuhu bilebilir ve bu yönüyle Matüridiler Mu’tezile ile birleşir.
Maturidilere göre fiilin aklın idrakine göre iyi olması dinin onu emretmesini ve aklın idrakine göre kötü olması dinin onu yasaklamasını gerektirmez. Bu konuda başvuru mercii dindir. Allah bunları yasaklar ya da serbest bırakır. Akıl kendi başına şer’i bir delile dayanmaksızın kendi başına hurumet/haram ve farz gibi hükümler koyamaz.
İnsanların hükümleri bilme konusunda vahye kitap ve rasullere havale etmesidir.
İnsanlar ancak bu durumda akıllarını sağlıklı ve güvenli biçimde kullanabilirler.
Husun ve Kubuh İle İlgili Önemli Kriterler
1- Kendiliğinden iyi olan şeyleri Allah yasaklamaz.
2- Kendiliğinden kötü olan şeyleri Allah emretmez.
3- İyi ile kötü arasında bulunan şeyler Allah’ın haklarında koyduğu hükme göre iyi ve kötü oldukları anlaşılır.
Burada Mu’tezile ile ortak görüşe sahip olan Hanefiler arasındaki fark ise Mut’ezile akli bir nas olarak görürken, Hanefiler bunu akli bir nas olarak görmezler. Daha çok kıyas, istihsan, mesalihi mursele ve benzeri kaynaklara başvurur. Dolayısıyla tek başına aklın yükümlü kılma veya eşya hakkında hüküm verme gücü yoktur.
Hüsün ve Kubhun Zati Olduğuna Getirilen Nakli Deliller;
وَاِذَا فَعَلُوا فَاحِشَةً قَالُوا وَجَدْنَا عَلَيْهَٓا اٰبَٓاءَنَا وَاللّٰهُ اَمَرَنَا بِهَاۜ قُلْ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَأْمُرُ بِالْفَحْشَٓاءِۜ اَتَقُولُونَ عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعْلَمُونَ
(Kâbe’yi çıplak tavaf etmek gibi) bir fuhşiyat işlediklerinde derler ki: “Babalarımızı bunun üzerine bulduk. Allah bunu bize emretti.” De ki: “Şüphesiz ki Allah, fuhşiyatı emretmez. Yoksa siz Allah’a karşı bilmediğiniz şeyler mi söylüyorsunuz?” (A’râf, 28)
اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْاِحْسَانِ وَا۪يتَٓائِ ذِي الْقُرْبٰى وَيَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَٓاءِ وَالْمُنْكَرِ وَالْبَغْيِۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
Şüphesiz ki Allah, adaleti, iyiliği, yakın akrabaya vermeyi emreder. Fuhşiyatı, münkeri ve (başkalarının hakkını çiğneyecek) taşkınlığı yasaklar. Düşünüp hatırlayasınız diye size öğüt verir. (Nahl, 90)
Allah’ın emirlerinde ihsan ve adalet gibi faziletlere, yasaklamalarında (nehy) ise fahşa,
münker gibi kötülüklere riayet ettiğine işaret etmektedir. Söz konusu ayetlerde emir ve
nehiy vaki olmadan önce adı geçen fiillerin iyi veya kötü oldukları ve Allah’ın bu
fiillerle ilgili emir ve yasağı haber verilmektedir.
Gürsel Gürbüz
www.gurselgurbuz.com
Share this content:
Yorum gönder