Hak ile Batılın Amansız Savaşı.
Hak ve batıl bu iki düşünce birbirine zıt, birbirinden uzak ve birbirinden nefret eden iki düşman gibidir. Hak batıl ile uzlaşamaz, onunla dost olamaz, onu idare edemez, ona taviz veremez, onunla bir süreliğine geçinemez yada aynı platformda bir araya gelemez. Çünkü hak ilahi yani vahye dayalı iken, batıl ancak heva ve hevesin ürünü olan şeytanın ve onun avanelerinin yoludur. Bu sebeple bu iki düşman dost, arkadaş, kardeş, birbirine sevme, bir birine yardım etme, ittifak kurma, destekleme yada idare etme asla söz konusu olamaz. Nasıl ki Adalet ile zülm, karanlık ile aydınlık yada cehalet ile ilim bir değilse aynı şekilde hak ile batıl aynı olamaz.
Hak Allah’tan olan vahye dayanan ilahi bir irade, yaşam ve hayat programıdır. Hak temsiliyetini islam ilahi nizam ve Muhammed aleyhisselatu vesselam’ın ilahi ilke ve inkılaplarından alır. Dolayısıyla hak vahye dayanır.
Vahi ise iki şekilde gerçekleşir;
1- Kur’an ki bu ortaya koyduğu islam ilahi nizamın yasaları
2- Resulullah efendimiz aleyhissalatu vesselam’ın pratik sünneti olan ilke ve inkılaplarıdır.
وَقُلِ الْحَقُّ مِنْ رَبِّكُمْ فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ
De ki: “Hak, Rabbinizden gelendir. Dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun.”/Kehf, 29)
Allah insanları kendisine kulluk etmek için insanı yaratmış ve nitekim Adem aleyhisselam (insan oğlu) cennetten kovulunca iblis’te otomatikmen yeryüzüne kovulmuştur. Adem aleyhisselam hakkın temsilcisi ve mücadelesinde iken şeytan aleyhi lanet ve insanlardan olan şeytanlar ise batılın temsili ve mücadelesini temsil etmekte. Bu sebeple hak ve batıl savaşı bu şekilde tarih boyunce hep bu şekilde cereyan etmiştir. Nitekim;
قُلْنَا اهْبِطُوا مِنْهَا جَم۪يعًاۚ فَاِمَّا يَأْتِيَنَّكُمْ مِنّ۪ي هُدًى فَمَنْ تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
Dedik ki: “Oradan topluca inin. Benden size bir hidayet (vahiy) gelecek. Kim hidayetime tabi olursa onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.” (Bakara, 38)
İslam ilahi nizam hakkın yeryüzündeki temsiliyeti olarak bu ilahi sistemin kanunları, yasaları, siyasi görüşü, ekonomik uygulamaları, sosyolojik yaşam tarzı, hukuk normları, ceza kanları, eğitim müfredatı ve ahlaki değer yargıları gibi hayatı kuşatan her konuda ortaya attığı prensipler, kriterler ve kurallar tamamıyla ilahi ve hakkın ta kendisidir.
Batılın temsilcisi şeytan aleyhi lanet ve onun izinden giden iki ayaklı ideolojik dinlerin temsilcileri ise Allah’ın kullarını kullara kul yapmak, küfrü ve şirki topluma da yatarak ona egemenlik vermek, tağutlara ibadetlerin yolunu açmak ve her alanda Allah ile kulların bağlarını koparma noktasında rol oynayan şeytan ve onun taraftarları her zaman diliminde zulüm, adaletsizlik, sömürü, talan, savaş, ölüm ve envai çeşit kötülüklerle batılın temsiliyetini yapmıştır.
Batıl ehli tarih boyunce sadece şirke, küfre ve kula kul olmaya sebep olmamış aynı zamanda milyarların ölümüne neden olmuştur. Nitekim;
1. Atesit Mao Zedong Çin kominist lider kendi ülkesinde 52 milyondan fazla insan öldürdü.
2- Ateist Alman lideri Adolf Hilter. 1934-1945 yılları arasında 20 milyon insan öldürdü.
3- Hristyan Leopold II 1865-1909 yılları arasında krallık yapmış Belçika’nın ikinci kralı olan bu diktatör Kongoda 10 milyondan fazla insanı öldürmüstür.
4- Atesit Lenin 4 milyon insan öldürdükten sonra Josef Stalin Komünist Parti’nin ilk genel sekreteri olan bu kimse Lenin’in ölümünden sonra 1924′te Sovyet lideri olur olmaz katlimalara başlar toplamda 34 milyon insan öldürür.
5- Ateist Hideko Tojo Japon İmparatorluk Kara Kuvvetleri’nin orgenerali ve sonra Japonya’nın 40’ncı başbakanı olan bu adam 5 milyon insanı ikinci dünya savaşı esnasında çin ve asya’da öldürür.
6- II.Nicholas yada Kanlı Nicholas Rusyada 3 milyon insan öldürür.
7- Pol Pot Kamboçya komünist harekatı lideri olan bu adam iktidara geldikten sonra ülkede yaklaşık 2 milyon insanın ölmüne yol açtı.
8- Kim il-Sung Kuzey Kore lideri olan bu adam 1.7 milyon insanı öldürmüştür.
-Hak ile batılın ayrıldığı gün ‘’Yevmu’l Furkan”
Müslümanlar Mekke’de en dehşetli işkence, boykot, zulüm ve kötülüklere maruz kalmıştı, onlar dinlerini ve yaşama hakkını Mekke’de onlara müşrikler tanımıyordu ve Müslümanlar mallarını, mülklerini ve evlerini geride bırakarak dinlerin yaşayabileceği Medine’ye hicret ettiler. Müşrikler 624 yılında Ebu Süfyan’ın idaresinde büyük bir ticaret kervanı ile Şam’a gitmişti, bu dönüşünde Müslümanlar onlardan haberdar oldu ve onların Mekke’de bıraktıkları mallarına karşılık kervanın mallarını ele geçirme düşüncesi vardı. Ebu Süfyan Müslümanların kendilerine baskın yapacağı haberini aldı ve Kureyşlerden yardım istemek için haberci gönderdi. O gün Ebu Cehil ve Mekke’nin müşrikleri Kabe’nin örtüsüne sarılarak şöyle dua ediyorlardı; Allah’ım bu iki taife yani bu iki ordu arasında kim haklı ise onlara zafer’in nasip et diye dua eden Ebu Cehildi ve şimdi kendisi müşriklerin ordusunda bir komutan olarak hak ehline savaş açmak için ilerliyordu. Mekke’nin müşrikleri yaklaşık 1000 kişi bunun 700’u deve 100 atlı ve tam teçhizatlı bir şekilde bu Kervanı korumak için yola koyuldular. Müslümanlar Kervanı arzuluyordu ama Allah onlara Bedir’de Savaşı nasip etti.
Ebu Süfyan kervanını emin yollardan götürerek tehlikeyi uzaklaştırınca bir haberci müşriklere gönderdi; ”Gelmenize gerek yok diye” ama Ebu Cehil’in ısrarına Müşrikler Bedir’de 3 gün kalıp savaşacak, yiyecekler, içki içecekler ve kadın oynatıp eğleneceklerini söylediler.
Bedir’e vardıklarında İslam ordusu onlardan önce orada yerini almıştı. İki ordu karşı karşıya geldiğinde mubaraze/karşılıklı dövüş olacaktı. Nitekim Mekke müşriklerinden Utbe ibni Rabia kardeşi Şeybe ve oğlu Velid İslam ordusundan Ubeyde bin Haris, Hamza ve Ali meydana çıkarak onların işini bitirdiler.
Bedir savaşı çok çetin ve büyük bir kızgınlıkla başladı. Müslümanlar kesin bir zaferle müşrikleri darmadağın etti. O gün Ebu Cehil Umeyye ibni Halef ve Utbe ibni Rabia gibi müşriklerin uluları o gün en zayıflar tarafından gebertildi. Müslümanlardan 14 müşrikler’den 70 kişi öldürülmüş 70 kişi de esir alınmıştı.
Bedir Savaşı’nda Müşrikler küfürlerini, şirklerini, atalar dinini, putlarını ve batıl inançlarını korumak adına İslam’a ve müslümanlara savaş açmıştı. İslam ordusuna gelince onlar Allah’a iman etmiş, Allah’a kulluğu seçmiş ve yalnız ilah-i kelimetullah uğrunda savaşarak zafere ve cennete koşuyorlardı.
Hak ve batıl birbirinde ayrı iki farklı uç nokta ve kaynağı bir birine taban tabana zıttır. Hak ile batılın arasındaki farklar;
1- Hakkın kaynağı vahiy, batılın kaynağı heva ve hevestir;
Hakkın kaynağı ilahi ve rabbanidir o asla heva, hevese ve zanna dayalı değildir. O tamamıyla vahiydir. İşte bu sebeple vahyin temsiliyetini oluşturan kaynak Kur’an ve sünnettir.
Batıla gelince batılın çokluğu ve sapkınlığı türlü türlüdür o kaynağını hevadan, hevesten, zandan, şeytandan ve ilahi öğretilere muhalefetten alır.
وَلَوِ اتَّبَعَ الْحَقُّ اَهْوَٓاءَهُمْ لَفَسَدَتِ السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ وَمَنْ ف۪يهِنَّۜ
Şayet hak, onların hevalarına/arzularına uysaydı kuşkusuz gökler, yer ve ikisi içindekiler fesada uğrardı. (Mü’minûn, 71)
اَرَاَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهُ هَوٰيهُۜ اَفَاَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَك۪يلًاۙ
Hevasını/arzusunu ilah edineni gördün mü? Şimdi sen mi ona vekil olacaksın? (Furkân, 43)
فَلِذٰلِكَ فَادْعُۚ وَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَۚ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْۚ
Sen (tevhide) davet et. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına/arzularına uyma. (Şura:15)
ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ
Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (Câsiye, 18)
وَمَا يَتَّبِعُ اَكْثَرُهُمْ اِلَّا ظَنًّاۜ اِنَّ الظَّنَّ لَا يُغْن۪ي مِنَ الْحَقِّ شَيْـًٔاۜ اِنَّ اللّٰهَ عَل۪يمٌ بِمَا يَفْعَلُونَ
Onların çoğu yalnızca zanna uyar. Doğrusu zan, (hak gibi kesin bilgiye/vahye dayanmaz. Bu sebeple de) hakkın yerine geçmez/hakkın verdiği (mutmainliği) sağlamaz. Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını bilir. (Yûnus, 36)
2- Hak apaçık olduğu gibi Batıl’da apaçıktır;
Hak akli, fıtri ve tecrübelerle sabittir ki doğru, akla uygun, herkese açık bilinen ve yaşanabilir nizamdır. Bu sebeple yediden yetmişe kadar herkes hakkın mantığını, doğruluğunu ve hak oluşunu net bir şekilde idrak edebilir.
فَجَٓاؤُ۫هُمْ بِالْبَيِّنَاتِ
Onlara apaçık delillerle gelmişlerdi. (Rûm, 47)
Batıla gelince her aklın, her insanın batılın yalan, düzmece, sahte, akıl dışı ve mantıksız oluşu bilinir.
Hakka inandığını söyleyen ama geçici dünya hayatını az bir paha karşısında ahiretlerini satanlar, ayetleri satanlar, mala, mülke, makama ve ihaleye ulaşabilmek adına Allah’ın dininin gerçeklerini gizleyenler ya da onu çelişkili gösterilere gelince onlar batılın savunucuları, fetvacıları ve aynı zamanda din kisvesi adı altında batılı ve tağutları meşrulaştıran sapıklardır.
اِنَّ الَّذ۪ينَ يَكْتُمُونَ مَٓا اَنْزَلْنَا مِنَ الْبَيِّنَاتِ وَالْهُدٰى مِنْ بَعْدِ مَا بَيَّنَّاهُ لِلنَّاسِ فِي الْكِتَابِۙ اُو۬لٰٓئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللّٰهُ وَيَلْعَنُهُمُ اللَّاعِنُونَۙ
Şüphesiz ki bizim indirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayeti, insanlar için Kitap’ta açıkladıktan sonra gizleyenler (var ya!), bunlara Allah lanet etmektedir ve tüm lanet ediciler de lanet etmektedir. (Bakara, 159)
اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا وَاَصْلَحُوا وَبَيَّنُوا فَاُو۬لٰٓئِكَ اَتُوبُ عَلَيْهِمْۚ وَاَنَا التَّوَّابُ الرَّح۪يمُ
Tevbe edenler, (hatasını) düzeltenler ve (yanlış yaptığını insanlara) açıklayanlar (bu lanetten) istisnadır. Bunların tevbesini kabul edeceğim. Ve ben (tevbeye muvaffak kılan, tevbeleri çokça kabul eden) Et-Tevvâb, (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm olanım. (Bakara, 160)
Hakkı gizleyenlerden kastımız Allah’ın kanun koyuculuğunu, şeriatı, Allah’ın yönetme, idare etme hükmetme ile ilgili ayetleri gizlemek, saklamak, bunu gündeme getirmemek ve aynı zamanda şirke ve küfre iktidar veren tağutlara ve onların şirk ve küfür ideolojik dinlerine suspus olmak ve bunların tehlikesini halka ilan etmemek, açık bir şekilde demokrasi ve laik gibi ideolojik dinler konusunda halkı bu küfürden uyarmayan, bir şeyler demeyen ve sadece geleneksel İslam müfredatıyla din anlatanlar, bununla yetininenler, bu dini gizlemiş ve bu kapsamda değerlendirilirler.
Onlar tutum ve davranışlarıyla İslam’ın gerçeklerini gizlediler, İslam’ı çelişkili gösterdiler, küfrün ve şirkin ilan etmediler ve bunlara karşı toplumu uyarmadılar. Dolayısıyla bu kimseler hem tevhidin gerçeklerini gizlediler hem de şirkin ve küfrün ilan edilmesi mecburi olan boyutlarını gizleyerek namaz, oruç ve zekat gibi meseleler ile yetinerek suya sabuna karışmayan bir dini anlatarak toplumun kafir ve müşrik olmalarına sebep oldular.
Hak ile batılın ayrıştığı savaş Talut ve Calut’un savaşı
İsrailoğulları Filistin’de Calut ve ordusu tarafından işgal edilmiş, birçokları öldürülmüş, işkenceler, esir alınmalar, malları, mülkleri yağmalanmış ve Calut israiloğullarına ağır vergiler yüklemişti, bu savaş o kadar ağırdı ki Yahudilerin birçokları dağlara, mağaralara ve sığınaklarda gizlenmelerine sebep olmuştu.
Bu durumu hazmedemeyen ve bu yenilgiyi kabul etmeyen israiloğulları o dönemin peygamberine gidip Allah’ın kendilerine savaşan bir komutan tayin etmesini isterler. Ve nitekim Allah israiloğullarına Talut adında bir komutan tayin eder. Talut muttaki, iman ehli ve Allaha ibadet eden bir kuldu ve ekonomik olarak fakir, malı ve mülkü olmayan çobanlık yapan bazen deri tabaklayan bir kimse olaması sebebiyle israiloğulları onun liderliğini kabul etmiyordu. Ne zaman ki peygamberleri Allah size komutan olarak Talutu seçti dediklerinde İsrailoğulları malı olmayan, mülkü olmayan ve bizim gibi zengin olmayan kimselerden Allah seçmedi de Talutu mu seçti dediler. Nitekim Allahın emriyle Talut seçildi ve zaten bu işe ehil bir kimse idi. Kendisi iri cüsseli, düzenli cismiyle, güçlü, akıllı, basiretli ve savaşmayı bilen bir kimseydi ve israiloğulların fitnesine karşılık bir alamet olarak kaybettikleri Musa aleyhisselam ve onun ehlinden kalan sanduka bulup getirmesi olacaktı. Çünkü bu sanduka israiloğulları için önemliydi kaybettikleri için kendilerini affedemiylardı.Talut bu sandukayı getirince israilloğulları kendilerine Talutu lider olarak kabul ettiler.
Talut Allah’ın Nebi ve resullerinden değildi sadece bir komutandı adaletli, takva ehli ve iman ehli bir kimseydi. Talut israiloğullarını savaş için toparladı ve Caluta karşı savaşmak için yola koyuldu. Bu cihatta yaklaşık israiloğullarından 80 bin kimsenin katıldığı bir savaştı bu cihad yolculuğunda Allah Talutun ordusunu imtihan edecekti. Talut ordusuna dedi ki; Allah sizi nehir ile imtihan edecek kim bir avuç su ya da hiç içmez ise o bendendir ve orduya katılacak, kim kana kana içerse o ordu’dan ayrılacak demişti. Nitekim o sıcak hava ve çok susadıkları için 80.000 kişilik ordu bedir’deki ordu gibi 313 kişi kalmıştı ve Talut sadece bu 313 kişiyle savaşa çıkmıştı.
Bu küçük ordunun içinde Davud aleyhisselam da vardı. Davud aleyhisselam çobanlık yapan bir kimseydi ne zaman ki iki ordu bir karşı karşıya geldiğinde Calut iri cüzesi ile güçlü ve o zamanın en yeni tecizatıyla Meydan okuyordu; Kim benimle savaşır? Kimse bu Meydan okumaya cevap veremiyordu, Talut o gün orada kim Calut’u yenerse benim kızımla evlenir ve mülküme ortak olur diyerek bir vaatte bulunmuştu ve Davud aleyhisselam Calutun karşısında çıkacak ve onunla Mübareze edecekti. Nitekim Davud aleyhisselam elindeki sapan ile Calutu öldürüyor ve bunun sonucunda Talutun ordusu Calutun ordusunu darmadağın ederek büyük bir hezimete uğratıyor ve en sonunda zafer mü’minlerin oluyor. Bu savaşın sonucunda Davud aleyhisselam hem İsrailoğullarına peygamber hem de kral oluyor. İşte bu hak ile batılın amansız savaşıdır, hak ehli ne kadar az olsa dahi kendinden çok büyük olan ordulara galebe çalma noktasında kendileri Allah vaatte bulunmuştur.
3- Hak tek olan batıl ise çoktur;
Hak doğruluk ve hakikat açısından tek ve hakka benzerlik ya da ortak asla söz konusu değildir.
Hak ilahi ve rabbanidir ve tamamıyla batıl ile uzlaşma benzerlik ya da bir arada olması söz konusu olamaz.
فَذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمُ الْحَقُّۚ فَمَاذَا بَعْدَ الْحَقِّ اِلَّا الضَّلَالُۚ فَاَنّٰى تُصْرَفُونَ
İşte bu, sizin hak Rabbiniz olan Allah’tır. Haktan ötesi sapıklıktan başka bir şey midir? Nasıl olur da (O’na ibadet etmekten, putlara ibadet etmeye) çevrilirsiniz? (Yûnus, 32)
Batıl’a gelince batıl çeşit çeşit, sayısız ve türlü türlüdür. Bugün yeryüzünde milyonlarca ideoloji var ve her ideoloji kendisinin hak ve doğru olduğunu ilan eder, halbuki aklın bildiği üzere birbirinden farklı, zıt ve muhalif olan her bir ayrı ideolojinin hak olması imkansızdır.
اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟
Allah, iman edenlerin Velisidir/dostudur. (Bu dostluğunun bir tecellisi olarak) onları (küfrün, şirkin) karanlıklarından (tevhidin ve imanın) aydınlığına çıkarır. Kâfirlerin velileriyse/dostlarıysa tağuttur. Onları (iman ve tevhidin) aydınlığından (küfrün ve şirkin) karanlıklarına çıkarırlar. Bunlar, ateşin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır. (Bakara, 257)
Hakkın temsiliyetini islam ilahi nizam üstlenir ve bu dinin kaynağı Kur’an ve sünnettir. Bu ilahi sisteme iktidar ve egemenliği sağlamak ancak muvahhid müslümanların üzerinde farz olan bir görevdir. Batılın temsiliyetini tağutlar üstlenir, tağutlar ise şirke ve küfre iktidar vererek kulları kullara kul yapar ve küfrün sancaktarlığını yaparlar.
وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يمًا فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
İşte bu benim dosdoğru yolumdur. Ona uyun. Onun dışındaki yollara uymayın. Yoksa sizi (Allah’ın dosdoğru olan) yolundan saptırırlar. Korkup sakınasınız diye bunu size emretti. (En’âm, 153)
İbni Mesud (ra) anlatıyor: “Bir gün Allah Resûlü (sav) eliyle bir çizgi çizdi sonra dedi ki: ‘Bu Allah’ın (cc) istikamet üzere olan yoludur.’ Sonra o çizginin sağına ve soluna bazı çizgiler çizdi. Sonra dedi ki: ‘Bunlar, her birinin başında o yola davet eden birer şeytanın bulunduğu yollardır.’ Sonra Allah Resûlü (sav) bu ayeti okudu.” (Darimi, Ahmed)
4- Hak batıla karşı mücadele eder batıl’da hak’a karşı mücadele eder;
Hakkın en önemli özelliği onun şirke, küfre, tağutlara ve zalimlere karşı mücadele etmesi, onu reddetmesi, ondan beri olması ve onlarla hiçbir şekilde uzlaşma söz konusu olmadan yok olması için gayret eder.
وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ
Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir. (Nahl, 36)
Bir insanın kalbinde ya da amellerinde ve bir ülkenin yönetiminde ya da idare edilmesinde ya hak vardır ya da batıl vardır ikisi bir arada idare edilmez. Ya hakka iktidar verilir ya batıla iktidar verilir. Kim hakka iktidar verirse Allah’a kulluk etmiş kim batıla iktidar verirse tağuta kulluk etmiş olur.
Hak ile batıl birbirleriyle savaşan iki azılı düşman gibidir. Onlar asla birbirlerini sevemezler bu sebeple biri diğerini diğeri öbürünü yok etmek için varlığını korur.
Tarih boyunca tüm peygamberler küfre, şirke ve tağutlara karşı mücadele, savaş, cihad ve muhalefet için gönderilmiştir. Ve tarih boyunca peygamberlere savaş açan, peygamberleri öldüren, muhalafet eden ve Allah’ın dininin egemen olmasına engel olan o günün ilkel laikleri bu batıl uğurda ölmüştür.
5- Hak batıla galip gelir batılın hak karşısında şansı yoktur;
Hak ilmi, fikri, akli ve tecrübelerle her platformda batıla karşı galebe çalar batılın ise hakka karşı elinde hiçbir şekilde tutarlı bir şey yoktur.
كَتَبَ اللّٰهُ لَاَغْلِبَنَّ اَنَا۬ وَرُسُل۪يۜ اِنَّ اللّٰهَ قَوِيٌّ عَز۪يزٌ
Allah: “Andolsun ki ben galip geleceğim ve resûllerim de (galip geleceklerdir).” diye yazmıştır. Şüphesiz ki Allah, (güç ve kuvvet sahibi olan) Kaviy, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz’dir. (Mücadele, 21)
Hak ehli bir kişi olsa batıl ehli 8 milyarlar çoğunlukta olsa dahi ilmi, fikri ve hakikat açısından hakk’a galebe çalamaz. Çünkü batıl akla, mantığa, fıtrata ve tecrübe ile sabittir ki insana uygun değildir. Güzel bir lisan ve ilmi deliller ile batılın batıl oluşu anlatıldığında aklı selim herkes bunun tamamıyla bir saçmalık olduğunu görür.
Batıl heva ve hevese dayalı olduğu için sürekli değişken, hata, yanlışlık ve sapma taşır. Çünkü insana ilahi özellikleri kanun koyma, yasama ve hükmetme gibi rabbani vasıflar verildiğinde kendisinin yetkisine olmayan şeyleri yapması büyük yaralara ve kötülüklere sebep olmaktadır.
بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ وَلَكُمُ الْوَيْلُ مِمَّا تَصِفُونَ
(Hayır, öyle değil!) Bilakis biz, hakkı batıla musallat ederiz de onu beyninden yakalayıp parçalar. (Bir de bakarsın ki) batıl yok oluvermiş. (Allah’a) yakıştırdığınız sıfatlardan ötürü yazıklar olsun size! (Enbiyâ, 18)
Hakkın batıl’a karşı mücadelesinde kendisinin bağlı kalmak zorunda olduğu kriter ve prensipleri vardır. O Allah’a ve onun dine yardım ederken şu üç prensipleri asla göz ardı edemez;
1- Taviz vermemek
2- Onlar karşı sürekli mücadele ve Muhalefet etmek
3- Onları reddetmek ve onlardan beri olmak.
Bu mücadele hiç şüphesiz Müslümanların lehine olan batıl ehlinin aleyhine olan bir mücadeledir. Şüphesiz ki Allah bu mücadelede müminlerin safındadır,
وَاللّٰهُ غَالِبٌ عَلٰٓى اَمْرِه۪ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
Onu satın alan Mısırlı, hanımına demişti ki: “Ona iyi bak. Umulur ki bize bir faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz.” Sözlerin/rüyaların yorumunu öğretmek için Yusuf’a imkân verip, yeryüzünde yerleşik kıldık. Allah, emrinde Galip’tir. Fakat insanların çoğu bilmezler. (Yûsuf, 21)
6- Hak kalıcı batıl ise yok olmayı mahkumdur;
Hak mü’minlerin ve müslümanların hayatlarında nasıl kalıcı, baki ve en mükemmelliğiyle doğru olan ise hatta müşrik ve kafirlerin en zor ve sıkıntılı anlarında bile hakkın kalıcı özelliği ortaya çıkmaktadır. Batıl insanı kendisi ile beraber uçuruma götüren ve yok oluşa sebep olan sistemin adıdır.
وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقًا
De ki: “Hak geldi. Batıl zail oldu. Şüphesiz ki batıl, yok olmaya mahkûmdur.” (İsrâ, 81)
İlkel çağlarda batılın temsiliyetini yapanlar Nemrutlar, Firavunları ve Ebu cehiller küfre ve şirke egemenlik, iktidar vermek ve alemlerin rabbi olan Allah’ın iradesini hayattan silip süpürme noktasında peygamberlere karşı savaş açtılar ve tarihin çöplüğünde yerini buldular.
وَنُر۪يدُ اَنْ نَمُنَّ عَلَى الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْاَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ اَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِث۪ينَۙ
Biz, yeryüzünde zayıf bırakılmış olan (mustazaflara) iyilik yapmak, onları (kendilerine uyulan) imamlar yapmak ve onları (yeryüzüne) vâris kılmak istiyoruz. (Kasas, 5)
وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْاَرْضِ وَنُرِيَ فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُمْ مَا كَانُوا يَحْذَرُونَ
Ve onları, yeryüzünde güç/iktidar sahibi kılmak (istiyoruz). Firavun’a, Haman’a ve ordularına da kendisinden korktukları şeyi göstermek/yaşatmak (istiyoruz). (Kasas, 6)
Bugün modern cahiliye ilkel cahiliyenin düştüğü aynı hatayı yaparak bugün bu ilahi öğretilere muhalefet ederek İslam ilahi nizamın yasalarına, kanunlarına hükmetme, yönetme ve idare etme gibi tüm ilahi değer yargıları hiçe sayarak bugün uluslararası kafirler ile yerli kafirler emperyalizm ve kapitalist sermayesi ile küfre egemenlik verme noktasında ilahi öğretilere savaş açmaktadır. Hiç şüphesiz onların dünyaya dayattığı demokrasi putu ve laik küfür sistemi yıkılmaya mahkumdur. Çünkü batıl akla, fıtrata ve hayata karşıdır hak ise daima insanların fıtratlarında, akıllarında ve hayatlarda en ideal olandır.
Tarih boyunca hak ve batıl arasında bu amansız savaş hep devam etmiştir. Kim hakkın yanında olur ve hakkı müdafaa ederse Allah ona rızasını ve cennetini, kim batılın yanında olur batılın müdafaasını yaparsa Allah’ın gazabını ve cehennemini kazanır.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder