×

El-Mükeffirât ve Ğayr-i Mükeffirat Açısından Günah Nedir?

El-Mükeffirât ve Ğayr-i Mükeffirat Açısından Günah Nedir?

Öyle günahları vardır ki kişiyi dinden çıkaran, kendisinden Müslüman ismini alan, Allah’ın gazabına ve ebedi cehennemine sebep olan günahlar vardır. Yine öyle günahları vardır ki kişiyi dinden çıkarmayan müslümalığı sabit olan, dilerse Allah’ın cehenneme, dilerse Allah’ın cennete koyacağı ama eninde sonunda cennete girecek olan günahlar vardır. Nitekim bir hadiste;

Günahlar İki Türlüdür 

1- Dinden Çıkaran Günahlar: El-Mükeffirât 

2- Dinden Çıkarmayan Günahlar. Ğayr-i Mükeffirat

1- El-Mükeffirât:  Allah’ın kulunu affetmediği, islam milletinden çıkaran ve ebedi cehenneme götüren şirk ve küfür çeşitlerini ihtiva eden günahlardır. Bu küfür yada şirk günahlarına  örnek; 

1- İstihza küfürü

2- İstihfaf küfrü

3- İstihkar küfrü

4-İstinkar küfrü

5-İstihlal küfrü

6-İstikbar küfrü

7- Yüz çevirme küfrü

8-Cehalet küfrü

9-İtaat küfrü

10- Tağut’u dost edinme küfrü

11- İnad küfrü

12- Şüphe küfrü

14- Yalanlama küfürü

15- Nifak küfürü

16- El-vela vel-bera küfrü

17- Hakimiyet küfrü

18- Tevessül şirki

19- Taklit küfrü

20- Nefret küfrü

Gibi tüm küfür yada şirk çeşitleri en büyük günah olan ve kişiyi kafir yapan durumlardır. İkrah, hata ve intifaul kast (kasıtsızlık) dışında iyi niyete bakılmaksızın küfür sözü ve küfür fiili işleyen kimseler tekfir edilir. Dolayısıyla şirk ve küfür ile ilgili kim günah işlerse tüm amelleri boşa gider, Allah ile bağ kopar ve ebedi cehenneme girmesine sebep olur.

أَلا أُنَبِّئُكم بِأَكْبَرِ الْكَبَائِر؟»- ثَلاثا- قُلْنَا: بَلى يا رسول الله، قَالَ: «الإِشْرَاكُ بِالله وَعُقُوقُ الوالدين

 “Büyük günahların en ağırını size haber vereyim mi?” diye üç defa sordu. Biz de: Evet, yâ Resûlallah, dedik. Rasûlullah: “Allah’a şirk koşmak, ana )babaya itaatsizlik etmek”  (Sahih Hadis Muttefekun Aleyh)

Küfür ve şirk gibi büyük günahlarda mazeret söz konusu olmaz. Kişi ikrah, hata ve intifaul kast (kasıtsızlık) gibi durumlar dışında küfür sözü ve küfür fiili işlerse tekfir edilir. 

Küfür Olan Günahlar;

Allah’ın kanunlarına zıt ideoljik kanunlar çıkarmak,

 İnsan uydurması yasalarla hükmetmek,

İslam ilahi nizamın ceza ve hukuk normalarını iptal etmek,

Kafirleri dost edinmek

Küfür sistemlerini korumak,

Putların karşısında kıyam etmek,

Küfrün alamet ve şiarlarını takınmak

Siyasi şirke düşmek

Ekonomik küfre düşmek

Tağutları sevmek, destek ve dost edinmek

Tasavvuf ehli demokrat tarikatçılar, ehli sünnete taban tabana zıt bir akide ile maalesef delalet önderlerinden Cehm bin Safvan’ın yolundan giderek onun söylediği şeylerin aynısını söylediler ”Kişi küfür sözü yada küfür fiili işlesede inkar etmediği sürece kafir olmaz’’ derler. Örneğin Allah’ın hükmü ile hükmetmeyen, küfür sözü söyleyen ya da küfür fiili işleyenleri sadece inkar ile kayıtlamak suretiyle biz tekfir etmeyiz derler. İşte bu ehli sünnetin görüşü olmadığı gibi usul ilmine muhalif bir görüştür.

Bugün tasavvuf ehli tarikatçılar bu tutum ve davranışlarıyla politik tanrıların lehine fetvalar vererek Allah’ın haramını helal, helallerine haram, şirk sistemlerini Allah’ın kullarına dayatan ve Allah’ın hükmüyle hükmetmeyen kimselerin Müslüman oluşlarını inkar etmedikleri sürece Müslüman ismini veriyorlar. Bu ehli sünnetin görüşü değil! Cehmiye mezhebinin görüşüdür. 

2- Ğayr-i Mükeffirat: Kişiyi ebedi cehenneme götürmeyen, dilerse Allah’ın azap edeceği, dilerse Allah’ın affedeceği ve dünyada müslüman haklarına sahip olan kimselerdir. Bunlar her ne kadar içki, kumar, zina ve faiz gibi günahları işleseler de inkar etmedik sürece tekfir edilmezler.

 “اجتنبوا السبع المُوبِقَات، قالوا: يا رسول الله، وما هُنَّ؟ قال: الشركُ بالله، والسحرُ، وقَتْلُ النفسِ التي حَرَّمَ الله إلا بالحق، وأكلُ الرِّبا، وأكلُ مالِ اليتيم، والتَّوَلّي يومَ الزَّحْفِ، وقذفُ المحصناتِ الغَافِلات المؤمنات”

Ebu Hureyre -radıyallahu anh-‘den merfû olarak rivayet edilen bir hadiste Rasûlullah – sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: «Helak eden yedi şeyden sakının!» Oradakiler de: “Onlar nelerdir?” diye sordular. Şöyle buyurdu: «Allah’a şirk koşmak, sihir yapmak, Allah’ın haram kıldığı bir canı haksız yere öldürmek, faiz yemek, yetim malı yemek, düşmana hücum sırasında cepheden kaçmak, iffetli, kendi halinde mü’min kadınlara zina iftirasında bulunmak.» [Sahih Hadis] – [Muttefekun Aleyh]

وَاِنْ طَٓائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ اقْتَتَلُوا فَاَصْلِحُوا بَيْنَهُمَاۚ “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle savaşacak olursa, aralarını düzeltin. (Hucurât, 9)

Bu ayeti kerimede Allah iki mümin grubun arasında gerçekleşen savaşı küfür olarak nitelememiş, Bilakis mümin ismini vermiştir.

“Rabbimden gelen (Cebrâil) bana geldi ve: ‘Ümmetimden Allah’a şirk koşmadan ölen kimsenin cennete gireceğini müjdeledi’ buyurdu. Ebu Zerr der ki: ‘Ben zina etse de, hırsızlık yapsa da mı?’ diye sordum. Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem: ‘Zina etse de, hırsızlık yapsa da’ buyurdu.”

Eğer zina etmek ve hırsızlık yapmak insanı kâfir yapmış olsaydı, o zaman onların cennete girmeleri söz konusu olmazdı. 

Modern Cehmiye’nin (Sofiler) Usul’süzlüğü

Tarikatçılar, maalesef Ğayri Mükeffir yani küçük günahın şartı olan inkarı maalesef büyük bir usul hatası yapmak suretiyle akide için de şart koşmuşlardır. Bu ehli sünnetin görüşü değildir. Cehmiye mezhebinin kurucusu Cehm bin safvan’ın görüşüdür. Onlar kişi küfür sözü ve küfür fiili işlese de inkar etmediği sürece müslüman ismini veriyorlar. Halbuki bu şart haramlarla ilgili yani şeriatın haramları ile ilgili, akidenin asıllar ile ilgili değildir. İşte bu karmaşıklık yüzünden bugün tağutlar müslümanlaşmış, Müşrikler ve kafirler iman ehli olarak görülmüş ve bunun sonucunda kullara kulluğun yolları açılmıştır.

Ehl-i Sünnet ise, her ne kadar günahın kişiyi dinden çıkarmayacağını söylese de, asla günahların imana zarar vermeyeceğini söylememiştir. 

 Ehl-i Sünnet, imanın taatlerle arttığını, masiyetlerle ise eksildiğini temel bir ilke olarak kabul etmiştir.

El-Mükeffirat (Günah) büyük küfür ve büyük şirk ile ilgilidir. Ehli sünnet mükaffirat şartının iyi niyet bakılmaksızın ikrah, hata ve kasıtsızlık gibi sebepler dışında mazeretsiz bu kimseleri tekfir etmiştir. Büyük küfür ve büyük şirkte inkar şartı Ğayri Mükaffirat/Haram olan günahlara ait bir şarttır, akide’ye ait bir şart değildir. Tarikatların bu usul ilmini karıştırması sebebiyle hak ile batıl, iman ehli ile kafir ehli ve tevhid ehli ile şirk ehli birbirine karışmış ve bunun sonucunda büyük yaralara sebep olmuştur.

Ehl-i Sünnete Göre Küfür Söz ve Filleri Mazeretsiz İşlemek Kafir Yapar.

Ehl-i Sünnete göre küfür söz ve amellerinde niyet ve kalbin temizliğine bakılmadan zahire göre hükmeder.

لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الْمَس۪يحُ ابْنُ مَرْيَمَۜ 

 Andolsun ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler kâfir olmuşlardır.  (Maide, 72)

لَقَدْ كَفَرَ الَّذ۪ينَ قَالُٓوا اِنَّ اللّٰهَ ثَالِثُ ثَلٰثَةٍۢ

Andolsun ki: “Allah üçün üçüncüsüdür.” diyenler kâfir olmuşlardır. (Maide, 73)

Hristyanların bu söyledikleri sözlerden dolayı Allah bu kimseleri tekfir etmiştir.

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ لَيَقُولُنَّ اِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُۜ قُلْ اَبِاللّٰهِ وَاٰيَاتِه۪ وَرَسُولِه۪ كُنْتُمْ تَسْتَهْزِؤُ۫نَ  

Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “Lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ı, ayetlerini ve Resûl’ünü mü alaya alıyorsunuz?”  Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınızdan sonra kâfir oldunuz. Sizden bir grubu bağışlasak bile, suçlu günahkârlar olmaları nedeniyle bir diğer gruba azap edeceğiz.(Tevbe, 65, 66)

Tebuk Seferi dönüşünde bizim şu Kur’an okuyanlarımız kadar midelerine düşkün, dilleri yalancı ve düşmanla karşılaşma esnasında korkak kimseleri görmedim, dedi. O ortamda bulunan bir sahabe:

Yalan söylüyorsun. Sen bir münafıksın. Seni Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e haber vereceğim, dedi. Bu, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’e ulaştı ve bunun üzerine bu ayetler indi.” Allahın ayette imandan sonra kafir oldular, diyerek küfür sözünü iltizam/benimsememiş kimseleri bizzat Allah tekfir etmiştir.

يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ مَا قَالُواۜ وَلَقَدْ قَالُوا كَلِمَةَ الْكُفْرِ وَكَفَرُوا بَعْدَ اِسْلَامِهِمْ

“(Ey Muhammed! O sözleri) söylemediklerine dair Allah’a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü elbette söylediler ve Müslüman olduktan sonra kâfir oldular.” (Tevbe, 74)

Cüheyne kabilesinden birisi ile Ensâr’dan birisi tartışmış ve Cüheyneli Ensarîye galip gelmişti. Bunun üzerine Abdullah ibn-i Übeyy, Ensâra: Kardeşinize yardım etmeyecek misiniz? Allah’a yemin olsun ki bizimle Muhammed’in durumu “Besle kargayı oysun gözünü” diyen kimsenin sözü gibidir, dedi. Bir de: “Medi­ne’ye dönersek muhakkak ki aziz olan zelil olanı oradan çıkaracaktır” demişti. Müslümanlardan birisi koşup bunu Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem’e ha­ber verdi. Hz. Peygamber Abdullah’a birini gönderip çağırttı ve ona işin hakikatini sordu. Bunun üzerine Abdullah, bu sözü söylemediğine dair Allah adına yemin etmeye başladı. Allah Teâlâ da onun hakkında bu ayeti indirdi.” Burada Allah bu sözü söyleyen kimseleri tekfir etmiştir.

İmam Kurtubî, Kadı Ebu Bekir İbnu’l-Arabî’nin şöyle dediğini nakleder: “Küfür (lafızlarıyla) şaka yapmak küfürdür. Bu konuda ümmet arasında hiçbir ihtilaf yoktur.”

İmam Cessas “Ahkâmu’l Kur’an” adlı eserinde bu ayeti tefsir ederken şöyle der: “Bu ayette, ikrah olmaksızın küfür kelimesini söyleyen kimselerin şakacı veya gerçekçi olmasının eşit olduğuna bir işaret vardır…

İman Âlusî şöyle der: “Bazı âlimler, bu ayet ile küfür kelimesini söyleme hususunda şaka yapmanın ve ciddi olmanın eşit olduğuna delil getirmişlerdir ki, bu hususta (zaten) ümmet arasında hiçbir ihtilaf yoktur.”

Hanefi âlimlerinden Sadreddin el-Konevî der ki: “Kişi içeriğine inanmadığı halde isteyerek (ikrah olmaksızın) küfür kelimesini telaffuz etse küfre düşer…”

Ali el-Karî, Hanefi fıkıh kitaplarından birisi olan “Mecmau’l-Fetâva” adlı eserden şunları söyler; “Kişi küfrü gerektiren bir söz söylerse kâfir olur.”

İmam Şafiî’ye, Allah’ın ayetleri ile istihza eden bir kimsenin hükmü hakkında soru soruldu. İmam böyle birisinin kâfir olacağını söyledi ve: “De ki: “Allah ile O’nun ayetleri ile ve Rasûlü ile mi alay ediyorsunuz? Özür dilemeyin. Siz iman ettikten sonra gerçekten kâfir oldunuz…”(Tevbe, 65, 66) ayetini delil getirdi.

Münafıklar, iman ettiklerini dilleriyle söyledikleri halde, kalpleriyle iman etmemelerinden dolayı tekfir edilmişlerdir. 

Hiç şüphesiz kalp, söz ve ameller imandadır. Mazeretsiz bunlardan birine küfür ve şirk bulaşırsa! Küfür ahkamı işletilir.

1- Kalbin İman Oluşunun Delili:

 اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ 

 Bunlar, (Allah’ın) kalplerine imanı yazdığı ve onları kendinden bir ruhla desteklediği kimselerdir. (Mücadele, 22)

2- Sözün İman Oluşunun Delil Oluşu: Bu tevhidini ilan etmekle gereçekleşen imanın şartlarındandır. Bunun en büyük delili;

 Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’in, amcası Ebu Talib’e söylediği şu sözüdür: “Ey Amca! Allah’tan başka ilâh yoktur de, ben de bununla sana kıyamet gününde şahitlik edeyim.” Bunun üzerine Ebu Talib şöyle cevap verdi: “Kureyş beni ayıplayarak, Ebu Talib’i buna ancak korku sevk etti demese, bunu söylerdim.”

أُمِرْتُ أن أقاتل الناس حتى يشهدوا أن لا إله إلا الله وأن محمدًا رسول الله، ويُقيموا الصلاة، ويُؤتوا الزكاة، فإذا فعلوا ذلك عصموا مني دماءَهم وأموالَهم إلا بحق الإسلام وحسابُهم على الله تعالى 

“Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in O’nun Resulü olduğuna şehadet edinceye, namazı kılıp, zekâtı verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunu söylediler mi, benden mallarını ve canlarını korurlar. (İslam’ın) hakkı hariç artık hesapları da Allah’a kalmıştır.” (Muttefekun Aleyh)

Nevevi; “Hadisten anlaşılmaktadır ki, Allah Rasûlü’nün getirmiş olduğu şeylerin tamamına ve Kelime-i Şahadetin manasına iman ederek onu ikrar etmek imanın (sıhhat) şartıdır.” 

İbn-i Teymiyye rahmetullahi aleyh şöyle der:

“Kelime-i Şahadeti güç yetirdiği halde ikrar etmeyen bir kimse, Müslümanların ittifakı ile kâfir olmuştur. Ümmetin selefi, imamları ve cumhur-u ulemasının yanında zâhiren ve bâtınen küfre düşmüştür.”

3- Amelin İmandan Oluşunun Delili: Kur’an ve sünnetin tüm naslarını inceleyenler amellerin imandan olduğunu en açık bir şekilde görülür.

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُض۪يعَ ا۪يمَانَكُمْۜ

“Allah imanınızı zayi edecek değildir.” (Bakara, 143) 

Bu ayetin nüzul sebebi kıblenin mescidi aksadan mescidi harama çevrilmesi sonucu önceden ölmüş sahabinin namazların durumunu sorgulayan sahabenin namazları iman olarak tanımlanmıştır. Aslında bu ayet niyet, söz ve amelin iman kapsamında olduğunun en büyük delilidir. 

مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَرًا فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِلِسَانِهِ فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِـعْ فَبِقَلْبِهِ وَذَلِكَ أضْعَفُ اْلإِيـمَانِ

Kim kötü ve çirkin bir iş görürse onu eliyle düzeltsin; eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse, kalben karşı koysun. Bu da imanın en zayıf derecesidir. (Müslim) Bu hadis amel ve sözün kalbin imanın’dan daha üstün olduğunun en büyük delilidir. Aslında iman değişkendir. Duruma göre değişkendir.

Ebu Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem’e hangi amelin daha faziletli olduğu soruldu. Bunun üzerine Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’a ve Resulüne iman etmektir.”

اَلإِيمَانُ بِضْعٌ وَسَبْعُونَ شُعْبَةً أفْضَلُهَا قَوْلُ لاَ إِلهَ إِلاَّاللَّهُ وَأدْنَاهَا إِمَاطَةُ اْلأذَى عَنِ الطَّرِيقِ وَالْحَيَاءُ شُعْبَةٌ مِنَ اْلإِيـمَانِ

İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.

(Buhari)

Rasulullah sallallâhu aleyhi ve sellem, Abdu’l-Kays heyetine şöyle demiştir:

—Allah’a iman etmenizi emrediyorum. Tek olan Allah’a iman nedir bilir misiniz? Onlar:

—Allah ve Resulü daha iyi bilir, dediler. Bunun üzerine Resulullah sallallâhu aleyhi ve sellemşöyle buyurdu:

—Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in onun Resulü olduğuna şehadet etmek, namazı ikame etmek, zekâtı vermek, Ramazan orucunu tutmak ve ganimetin beşte birini vermenizdir.

“Komşusu, kötülüğünden emin olmayan kişi mü’min değildir.”

“Vallahi iman etmemiştir, vallahi iman etmemiştir! Komşusu, kötülüğünden emin olmayan kişi, vallahi iman etmemiştir.”

Bu ayet ve hadislerin amellerin imanda olduğu konusunda tüm alimler ittifak etmiştir. Hatta buhari sahih’inin şunları söyler “İman” bölümde şöyle der: “İman, söz ve ameldir.”

Ömer bin Abdülaziz şöyle der:

“Muhakkak ki imanın bir takım farizaları, inanç esasları, hadleri ve sünnetleri vardır. Kim bunları tam yaparsa imanı tamamlamış olur, kim de bu işleri tam yapmazsa imanı kemale erdirmemiş olur. Eğer ben yaşarsam, onlarla amel etmeniz için ben onları size iyice beyan edip açıklayacağım. Ve şayet ölürsem, sizlerle birlikte olmaya çok da hırslı değilim.”

İbn-i Receb şöyle der: “Selef-i salihin, amelleri imandan saymayan kimseleri şiddetli bir şekilde reddetmişlerdir. Bunu söyleyeni reddeden ve bu sözü sonradan çıkmış bir söz olarak nitelendirenlerden bazıları şunlardır: Said bin Cübeyr, Meymun bin Mihran, Katâde, Eyyûb es-Sahtiyânî, İbrahim en-Nehâî, ez-Zührî ve Yahya bin Ebî Kesîr.”

Sevri şöyle der: “Bu sonradan ortaya atılmış olan bir görüştür. Hâlbuki biz, kendi dönemimizdeki bütün âlimleri bu görüş üzere bulduk.”

Evzâî der ki: “Bizden önceki Selef âlimleri, iman ve ameli birbirinden asla ayırmamışlardır.”

İmam Şafiî rahmetullahi aleyh şöyle der: “Sahabe, tabiin, tebeu’t-tabiin ve onlara yetişenlerin icması şudur: İman; söz, amel ve niyettir. Üçü de bulunmadıkça, bunlardan biri tek başına yeterli olmaz.”

İbn-i Receb rahmetullahi aleyh şöyle der: “Âlimlerin çoğu şunu söylemişlerdir: İman, söz ve ameldir. Bu söz, hadis ehli âlimlerin ve selefin tamamının icmasıdır. Şafiî, bu konuda sahabe ve tabiinin icmasını zikretmiştir. 

Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem amellerin iman kapsamında olduğunu söyleyen başka hadisler;

 “Müminlerin iman bakımından en kâmil olanları ahlakça en iyi olanlarıdır.”

 “Sizden her kim bir kötülük/münker görürse onu eli ile değiştirsin, eğer buna gücü yetmezse dili ile değiştirsin, şayet buna da gücü yetmezse kalbi ile (buğzetsin/nefret etsin) bu ise imanın en zayıf olanıdır.”

 Bir gün sahabîler Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in yanında dünyayı andılar. Bunun üzerine Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dinleyin, dinleyin! Hiç kuşkusuz ki sade bir şekilde, tevazu içerisinde yaşamak ve çok şaşalı elbise giymemek imandandır.”

 “Kim Allah için sever, Allah için buğz eder, Allah için verir ve Allah için men ederse hiç kuşkusuz imanını kemale erdirmiş olur.”

 “İman, altmış küsür şubedir. Bu şubelerin en faziletlisi ‘Lâ ilâhe illallah’ sözü, en alt seviyesi ise eziyet veren şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.”

İbn-i Hacer rahimehullah, “Fethu’l-Bârî” adlı eserinde imanın şubeleri olarak ifade edilen bu altmış küsür ameli tek tek zikretmiş ve kalbin amellerini “yirmi dört”, dilin amellerini “yedi” bedenin amellerini de “otuz sekiz” olarak tespit etmiştir.

Gürsel Gürbüz

www.gurselgurbuz.com

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed