Devlet Dairesinde Çalışmak Caiz Mi?
Müslüman olmak bir kimsenin islam ilahi nizam’ın ilkelerine bağlı olmayı ve bu ilahi ilkelere göre hayatını idame ettirmeyi gerektiren bir iman ve amel bütünüdür.
Müslümanlar yaşamlarında, eylemlerinde ve söylemlerinde ilahi nizam’ın verilerine göre kur’an ve sünnetin ruhuna uygun bir şekilde yaşamaları ve hayata yansıtmaları dinin emirlerindendir.
Yaşadığımız karanlık çağda hak ile batılın birbirine karıştığı doğru ile yanlışı ayırt edilmediği zulum çağında yaşıyoruz. Bu nedenle müslümanlar imanlarını korumak adına tercihlerini ve seçimlerini doğru yapmak durumundadırlar. Çünkü hak ile batıl doğru ve yanlış gibi hakikatler birbirine karışmış ve ayırt edilememelerinden dolayı Müslümanların dinlerini bilmeleri onlar için yeme/içmeden daha önemli bir konu olmasına neden olmuştur.
Bugün müslümanlar devlet dairelerinde kendi geçimlerini ya da rızıklarını temin etme adına devlet dairelerinde çalışmaları konumun mahiyetine ve makamın durumuna göre küfür, haram ve mubah olabilir.
1- Küfür Olan Çalışma; Devlet dairelerinde açıkça ve bu konuda şüphe olmayan küfür amellerinin ve söylemlerinin ya da buna benzer kişinin hayatını, düşüncesini temsil eden konularda bir kimsenin çalışması ve bunu yerine getirmesi küfürdür. Açıkça ideolojik yasaları çıkarnası, savunması, yardım etmesi ona görev verilmesi, bu kanunlara uyması, ona saygı göstermesi, bu kanunlar adına ya da ideolojik dinler adına yemin etmesi ya da kanunları koruması, tağutlara dostlukta bulunması, bununla birlikte Muvahhidlere karşı islam’ın aleyhindeki söylem ve eylemleri ile tağuta açık bir şekilde destek olması küfür olarak nitelenen görevleridir.
Buhari bir müslüman daru’l harp de bir müşriğin yanında çalışabilinir mi? başlıklı bab’da;
Habbab bin Eret radıyallahu anh şöyle der; “Ben demircilik yapan bir kimse idim ve As bin Vail’in yanında çalışıyordum. Bana ödemesi gereken ücretleri birikmişti, bunu ödemesi için yanına gittiğimde o bana dedi ki, hayır vallahi sen Muhammed aleyhissalatu vesselam inkar edinceye kadar ödemeyeceğim. Bunun üzerine ben ona dedim ki vallahi ben de seni ölüp tekrar dirilmedikçe asla böyle bir şey yapmayacağım dedim. O dedi ki ölüp de tekrar dirilecek miyim? ben, evet dedim. Sonra o kuşkusuz ben orada mal ve evlatlara sahip olacağım borcumu o zaman öderim diye karşılık verdi.
Dolayısıyla bir kimse bulunduğu makam itibariyle eylem ya da söylemlerinde küfür gerektiren bir şey yapıyorsa bu küfür, haram bir şey yapıyorsa ve bunu helal görmüyor şartıyla günahkar ve mubah olan bir konumda ise bu kimse makam ve konum itibariyle mekruh bir iş işlemiştir.
Hatta Yusuf Aleyhisselam Mısır’da vahiyle mısır hükümdarının ekonomisini yönetiyordu ve bu mısır hükümdarının otoritesinin lehine ve faydasınaydı.
Dolayısıyla yukarıdaki hadis Habbab bin Eret’in Müslüman olmasına rağmen bir müşrikle çalışmıştır ve bir müşteriye Allah’a isyan ya da peygamber isyan konusunda ona itaat etmemesi şartı ile Peygamber efendimizin Habbab bin Eret’in As bin vail müşriği ile çalışmasına müsaade etmiştir.
2- Haram Olan Çalışma; Bu Kumar, içki, zina ve benzeri şer’atin vaciplerinden olan işlerde çalışmak küfür değil haramdır. Eğer bu kimse haramı hafife almıyorsa, helal görmüyor ve vicdanen üzülüyorsa bu kimse günahkar olur. Tam tersi söz konusu olduğunda tekfir edilir.
3- Mubah Olan Çalışma; Bu bir müslümanın sağlık, orman, mühedislik ve bezeri işlerde çalışarak geçimini sağlaması ne küfür ne de haramdır. Bilakis helal olan işlerdendir.
Dolayısıyla konuyu toparlayacak olursak, Müslüman iddiasını taşıyan bir kimse devlet dairelerinde tağutların kanunlarına, yasalarına, onun ekonomik, sosyal, siyasi, askeri, sosyolojik ve eğitim gibi beşeri ilkelerini benimsemesi, savunması, yardım etmesi, kabul etmesi yine bununla birlikte kanunlara saygı duyması, onun ideolojik şirk ve küfür dinlerini bir hayat programı olarak kabul etmesi, kişinin tekfir olmasına neden olan şer’i bir hükümdür.
Bunun yanında tağutun ya da devlet dairelerinde sadece islam’ın günah yada haram olarak adlandırdığı konularda helali haram, harama helal saymama şartı ile bu kimse eylemlerinde ve söylemlerinde haram olan işlerde bulunmasından dolayı bu kimse tekfir edilmesi caiz değildir. Hatta haram ve küfür olmayan işlerde bir kimse devlet dairesinde islam ilahi esaslarına ya da haramların dışında mübah olan idari yönüyle olan konularda bir kimsenin çalışması mubah olarak görülür.
Tekfir konusu şer’i bir hükümdür kesin, açık ve net olan eylem ve söylemlerin sonucunda kişi tekfire muhatap olur. Dolayısıyla bir işte görev alan kimsenin o konudaki eylem ve söylemlerinde kur’an’ın ve sünnetin kati meselerlerinde olmayan küfür ve şirk dışında olan eylem ve söylemlerde bulunmak tekfir edilmesin engeldir.
Allah’a isyan olmayan, kur’an’a muhalif olmayan ve Rasulullah’ın ilahi ilke ve inkılaplarına muhalif olmayan işlerde devlet dairelerinde çalışan kimselerin tekfir edilmesi basiret ve ferasetini kaybetmiş ve ilim konusunda problem yaşayan kimselerin haksız bir şey de tekfir edilmesine neden olan bir konudur.
Hilfu’l fudul yani bizzat Rasulullah’ın iştirak ettiği faziletliler paktı buna delil olmakla beraber Rasulullah aleyhisselam Hudeybiye Antlaşması’ndan Müşrikler için “Onlar Allah’ın haram kıldığı şeyler dışında benden ne isterlerse veririm” sözü de bu konuda delil durumundadır.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder