×

Dava Adamında Bulunması Gereken Psikolojik Unsurlar

Dava Adamında Bulunması Gereken Psikolojik Unsurlar

İlahi davanın öncüleri olan rabbani dava adamının en önemli psikolojik unsuru onun kendisi ve muhatap olduğu kimselerle olan ilişkilerinde doğru, dengeli ve düzenli olması, davanın akamete uğramaması ve tüm yanlış anlamaların önüne geçebilmek için kendisinde bulunması gereken özellikleri çok iyi idrak etmekle beraber muhatabına değer vermek, onunla birebir ilgilenmek ve ahlaki davranmak suretiyle kendi ve davet edilenin psikolojisini çok iyi okumalıdır. İşte bu sebeple dava adamının kendisinde bulunması gereken psikolojik unsurları maddeler halinde serd ederek davanın semeresini hızlı bir şekilde hasad etmiş oluruz.

1- Samimiyet:

Dava adamının en önemli özelliği onun eylem ve söylemlerinde samimi olmasıdır. İnsanların birçoğu aşağılık kompleksi sebebiyle sosyal hayatta karşısındakilere olduğundan farklı göstermek için maske kullanırlar başka bir ifade ile İslami anlamıyla münafıklığı oynar. Dolayısıyla dava adamı karşısındaki kimseye ne kadar samimi ve içtenlikle davranırsa muhatabına o nispette etki bırakmış olur.

2- Muhataba değer vermek:

Dava adamı muhatabına değer vermiyorsa, ilgilenmiyorsa, ilgisizlik, umursamazlık ve olumsuz tavır takınırsa kendisinin anlatacağı mesaj o kimsenin nezdinde hiçbir değeri olmayacaktır. Dolayısıyla mesajın muhataba tesir edebilmesi ve anlayabilmesi için muhataba değer vermek, ilgi göstermek, hediye vermek ve gerektiğinde yardım etmek onun hayatında derin izleri bırakacak ve senin kendisine davet ettiğin şey onun hayatında büyük tesir bırakacaktır.

Birgün Rasûlullah (s.a) Mekke’nin ileri gelenlerine İslâm’ı tebliğ ediyor ve onları ikna edebilmek için oldukça gayret sarfediyordu.. Bu sırada bir âmâ olan İbn Ummu Mektum (r.a) çıkagelerek, Rasûlullah’tan (s.a.) İslâm hakkında bilgi vermesini istedi. Rasûlullah (s.a) ise, Ummu Mektum’un araya girmesinden hoşlanmayarak yüzünü çevirdi ve bu olay üzerine de Abese Sûresi nazil oldu. Şu nedenlerden ötürü, bu sûrenin nüzul zamanını tespit etmek bizim için kolay olmuştur.

Bazı hadîslere göre, o vakitlerde Ummu Mektum (r.a) hâlâ müslüman olmamıştı ama Hakk’a susamış biri olarak İslâm’a sempati duyuyordu. Zaten Rasûlullah’a (s.a) gelişinin nedeni de buydu. Hz. Aişe’nin (r.a) açıklamasına göre Ummu Mektum (r.a), “Ya Rasûlullah, (s.a.) bana doğru yolu göster” demiştir. (Tirmizi, Hakim, İbni Hibban, İbn Cerir, Ebu Yâlâ)

Abdullah İbn Abbas’tan (r.a) rivayet edildiğine göre ise, Ummu Mektum (r.a) Kur’an’ın bir ayetinin anlamını sormak istediğinde, “Ya Rasûlallah! Allah’ın (c.c.) sana öğrettiklerinden bana da öğret” demiştir. (İbni Cerir, İbn Ebî Hatim)

Bu açıklamalar  Ummu Mektum’un (r.a) Hz. Muhammed’i (s.a) Allah’ın (c.c.) Rasûlü olarak kabul ettiğini göstermektedir. Başka bir görüşü temsil eden İbni Zeyd Surenin 3. ayetini (Ne bilirsin belki de o arınacak?) “Ne bilirsin belki de o İslâm’ı kabul edecek?” şeklinde anlıyordu. Nitekim Allah (c.c), ‘Ne bilirsin belki de o arınacak? Yahut öğüt alacak ta öğüt kendisine yarayacak’ ve ‘Fakat koşarak sana gelen, korkarak gelmişken sen onunla ilgilenmiyorsun.’ ayetlerini inzal etmiştir. Bu ayetler Ummu Mektum (r.a)’ın içinde şiddetli bir isteğin olduğuna işaret etmektedir. Yine Hz. Muhammed’in (s.a) hidayetin kaynağı olduğuna ve kendisinin de hidayeti ancak onun yardımıyla bulabileceğine inanmış olduğu aşikârdır. Onun bu hâli kendisine tebliğ yapıldığı takdirde, bu tebliğden istifade edeceğine delâlet etmektedir.

Rasûlullah’ın (s.a) yanında o zaman Utbe, Şeybe, Ebu Cehil, Ümeyye bin Halef, Utbe ib Rabia gibi İslâm’ın en şiddetli düşmanları vardı. Bunlar bize Rasûlullah’ın (s.a) kâfirlerle ilişkisinin tamamen kesilmediğini ve onlarla hâlâ görüştüğünü göstermektedir. Böylece Abese Suresi’nin İslâm’ın ilk devirlerinde nâzil olduğunu anlıyoruz.

Resulullah aleyhisselatu vessellem savaşta ve barışta, dost ve düşman, yaşlı ve çocuk genellikle herkese teveccüh ve değer verir onlara ilgi ve itibar gösterirdi.

Amr bin As radıyallahu anhu diyor ki Resulullah aleyhisselatu vessellem İnsanların en azgınlarına teveccüh eder, onlarla konuşur, yakın alaka gösterir ve böylece onların kalplerini kazanmak isterdi. Bana da aynı şekilde değer vermiş o kadar candan ve yakından ilgilenmişti ki ben kendimi Resulullah sallallahu aleyhi ve sellemin yanında en itibarlası zannettim. Resulullah aleyhisselatu vesselam bu psikolojik duygunun muhataplara tesir edeceğini çok iyi bildiği için insana değer veriyordu.

3- Muhatabı dinlemek ve sözünü kesmemek;

İnsanların birçokları karşısındaki insanı dinliyormuş gibi davranır. Hiç şüphesiz bu muhatabımız tarafından fark edildiğinde davetimizin akamete uğraması demektir. Bizler davetçiler olarak muhatabımızı samimiyetle ona değer vererek dinlemeli, karşımızdaki kimseyi anlamak, duygularına tercüman olabilmek için azami gayreti göstermeliyiz. Muhatabınız sizle konuştuğunda onu dinlemez, sözünü keser el, yüz ve belli vücut hareketleri yaparak ona olumsuz mesaj götürmek davaya fayda değil çok büyük zararlar verir.

اِنَّمَا يَسْتَج۪يبُ الَّذ۪ينَ يَسْمَعُونَۜ وَالْمَوْتٰى يَبْعَثُهُمُ اللّٰهُ ثُمَّ اِلَيْهِ يُرْجَعُونَ

(Davetine) ancak (anlamak için) dinleyenler icabet eder. Ölüleri ise Allah diriltir sonra da O’na döndürülürler. (En’âm, 36)

Allah azze ve celle şu dünya hayatını yaşayan kâfirleri ölüye benzetmiştir. Çünkü onlar gaflet, cehalet ve dinden yüz çevirme sebebiyle diriltilinceye kadar her şeyden habersiz, nötr ve tepkisiz  olarak haşr olunacakları güne kadar ilahi davette habersiz olurlar.

5- Dava adamı yıkıcı değil yapıcıdır;

Davetin sürecinde muhataplarla tartışma bazen kaçınılmazdır. Dava adamı yıkıcı tartışmalardan, gereksiz ve kısır döngülü konulardan uzak ve ilişkileri zayıflatan her türlü tutum ve davranışlardan uzak olmalıdır.

Ebû Hureyre -radıyallahu anh-‘dan merfû olarak rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

من كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليقل خيرًا أو ليصْمُت، ومن كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليُكْرِم جارَه، ومن كان يؤمن بالله واليوم الآخر فليكرم ضَيْفَه.

Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi mutlaka ya hayır söylesin ya da sussun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi komşusuna ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe iman eden kişi misafirine ikramda bulunsun.» (Sahih Muttefekun Aleyh)

Kırıcı, kaba, nefsi ve kişiliği ön plana çıkaran tartışmalar islam davetçisi için dinen caiz değildir. Tartışma kötü söz ve fiil üzere değil Allah rızası için hakkın ve hakikatin ortaya çıkması için olmalıdır ve bu bilinçle en güzel şekilde tartışma söz konusu olmalıdır.

Muhatabı kızdıracak ve daveti akamete uğratacak her türlü tutum ve davranışlardan davetçi kaçınmalıdır. Boş, gereksiz ve tamamı ile nefsi hoş tutmak ve ben galip olmalıyım, kibir, kendini ispatlama ve karşındaki kimseyi tartışmada kazanırım düşüncesi caiz olmadığı gibi davete zarar verir.

وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ

Onlar, boş şeylerden yüz çevirir, ilgi duymazlar. (Mü’minûn, 3)

Muhatabımız bizi kızdıracak, Psikolojimizi bozmak ya da kışkırtma isteyebilir bunun için istenmeyen sözler ve tutumlarda bulunabilir, işte bu aşamada İslam davetçisi sabırlı, metanetli ve üslubunu bozmadan davetini yapmalıdır. Eğer davetçi onun seviyesine inerse davet yapılmamış olur.

6- Davetçi hikmetle hareket eder ve tartışmanın zaman yeribi iyi seçmelidir;

Bazen muhatabımız bizi eleştirir, bize hakaret eder yada saldıra bilir bize düşen soğukkanlığımızı korumak, dikkatle dinlemek ve eleştiriere açık olmamızdır. Eğer biz bu eleştirileri vahiy ve akıl süzgecinden geçirirsek kabul etmeliyiz. Eğer kabul etmez isek bu kibir kendini beğenmişlik, öfke ve gurura kapılmak olur.

اُدْعُ اِلٰى سَب۪يلِ رَبِّكَ بِالْحِكْمَةِ وَالْمَوْعِظَةِ الْحَسَنَةِ وَجَادِلْهُمْ بِالَّت۪ي هِيَ اَحْسَنُۜ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعْلَمُ بِمَنْ ضَلَّ عَنْ سَب۪يلِه۪ وَهُوَ اَعْلَمُ بِالْمُهْتَد۪ينَ

Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle davet et! Onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz ki Rabbin, yolundan sapanları da hidayet ehli olanları da en iyi bilendir. (Nahl, 125)

Tartışma eğer kin, nefret, saldırı ve buna benzer kötülüğe sebep olacaksa tartışmayı başka bir zamana bırakmalıdır.

7- Hedefi iyi saptamak;

Dava adamı davetinin başkasına ulaşabilmesi için çok dikkatli, temkinli, plan, program, titiz ve uyanık hareket etmelidir. Bu ilahi hedefe ulaşabilmek için mekke ve medine hareket metodunu gözden kaçırmamalıdır. Bu da iki şekilde görülür;

a- Davetin biçimi, içeriyi, tasarlama, düşünme ve mantık aşamalarını doğru bir şekilde seçilmesi.

b- Anlatacak yol, yöntem, yer ve zaman çok iyi gözden geçirmelidir. Bu iki metod muhataba davetin ulaşması için en iyi yoldur.

Davetin aktarabilmesi için el ve yüz hareketleri, jest ve mimikleri mesajın bilgi, düşünce ve duygu içeriğine göre seçilmelidir. Aşır el kol hakereketi ve mimiklerden de mutlaka kaçınılmalıdır donuk, hareketsiz ve negatif bir tutum ile kaçınılmalıdır.

8- Muhatabı tanımak;

Dava adamı kendisini hidayete davet ettiği kimseyi ahlaki, sosyo- ekonomik, kültürel ve ya psikolojik olarak tanımalı ve teşhisini ortaya koymalıdır.

Hani halk tarafında ”Nabza göre şerbet” derler ya aynen bunun gibi muhatap ile konuşulduğunda onun problemi, eleştirdiği kaynak ve düştüğü problemi hikmetle sezip ona göre davet yapılması onun hastalığına ilaç sorusuna cevap olacaktır.

Bu Resulullah efendimiz aleyhisselatu vessellemin yaptığı en önemli sünnetlerdendir. İnsanların sordukları soruları cevaplandırırken soru soran kimsenin durumuna ve ondaki psikolojik yönü ve eksikliğine göre cevap verirdi.

Buna örnek olarak İslam’ın faziletli ameli hakkında soru soran iki kişiden birine yemek yedirmek ve selam yaymak diğer kimseye ise büyük ihtimalle onda gördüğü eksiklik sebebiyle el ve dil selameti ile cevap vermiştir. (Kettani)

Nitekim başka bir hadiste: Herkese kavrayış seviyesine göre davranın. (Ebu Davud)

9- Kolaylaştırma;

İnsan psikolojik olarak kolayı sever ve aşama aşama alıştıktan sonra kabule müsaittir. Bir kimseye bir anda teklif edilen sorumlu kılınan bir mesele inkara, tembelliğe ve dinden yüz çevirmeye sebep olur. Bu nedenle muhataptan yapabileceği şeyi zaman tedricen, aşama aşama ve sıkboğaz yapılmadan istenmelidir.

Enes -radıyallahu anh-’den merfû olarak rivayet edildiğine göre Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:

«يَسِّرُوا وَلاَ تُعَسِّرُوا، وَبَشِّرُوا وَلاَ تُنَفِّرُوا

Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz! (Sahih Muttefekun Aleyh)

Bir defasında necidli saçı başı dağınık bir kimse Rasulullah aleyhisselatu vesselleme huzuruna gelmişti. İslam’ın ne olduğunu sordu Resulullah aleyhisselatü vessellem bir gün ve bir gece de beş vakit namaz buyurdular. Bu zat bu namazlardan başka yapmam gereken bir şey var mı? diye sordu. Resulullah aleyhisselatü vessellem tedriciliğe riayet ve alıştırma metoduna dikkat ederek; Hayır şayet nafile olarak kılmak istersen kılarsın buyurduktan sonra ekleyiverdi bir de Ramazan orucu var. Bu garip zat yine sordu üzerine bundan başka olacak mı cevap hayır istersen nafile oruç tutabilirsin. Yalnız bir de zekat var soru tekrarlanıyordu yapmam gereken daha başka bir şey var mı Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem hayır nafile olarak sadaka vermek istersen verirsin buyurdular. Bunun üzerine  necidli kalkıp giderken Vallahi bundan ne fazla ne eksik bir şey yaparım diyordu. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem de eğer doğru söylüyorsa kurtuldu buyurdular. (Buhari)

Dolayısıyla davetçi iman ve islam ilkelerinde taviz vermeden aşama aşama tedrici bir metotla müsamahakar davranarak kolaştırmalıdır.

10- Güzel muamele;

İnsan kendisine değer verilmesini ister, yapılan iyi muamele, yumuşak davranış, güler yüz, güzel söz, tatlı dil ve her türlü iyi tutum ve davranışlardan hoşlanır. Bu gibi güzel muamelede bulunan insanlarla dostluk, arkadaşlık, dayanışma, yardımlaşma, sevgi ve muhabbet tesis edildiği gibi dava adamı davetinde mesajı bu güzel tutun ve davranışları sebebiyle kabul görülür.

Kaba, kırıcı, haşin, sert, öfkeli kalp, insani kıran davranışlar, nefret uyandıran ve her türlü kötü özellikler içinde olanlar muhataplarına ancak kötülük, zulüm ve nefret getirir.

Şunu hemen ifade ederim ki tatlı sözlü olmak, yumuşak ve güler yüzlü olmak dinde taviz vermeyi ve mesajı eğip bükmeyi asla gerektirmez.

فَبِمَا رَحْمَةٍ مِنَ اللّٰهِ لِنْتَ لَهُمْۚ وَلَوْ كُنْتَ فَظًّا غَل۪يظَ الْقَلْبِ لَانْفَضُّوا مِنْ حَوْلِكَۖ

Allah’ın rahmeti sayesinde onlara karşı yumuşak oldun. Şayet kaba, katı kalpli biri olsaydın etrafından dağılır giderlerdi. (Ali İmran: 159)

Dava adamı hikmet, ilim, basiret ve ferasetle hareket ettiği gibi aynı zamanda olgun, ağırbaşlı, tatlı dilli ve güler yüzlü olmak zorundadır. Çünkü bu tüm dava adamaları en önemli vasıflarıdır.

اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ

Çünkü İbrahim yumuşak huylu (ince kalpli, duygusal), çokça “ah” çeken ve (Allah’a) yönelen biriydi. (Hûd, 75)

Firavun yeryüzünde Allah’ın kullarını kullara kul yapan, ilahlık ve araplık taslayarak zülme sebep olmuştu. O zalim, zorba ve birçok kötülüğe sebep olmasına rağmen Allah Musa ve Harun aleyhime selame kavli leyyin/tatlı söz söyleyin emir buyurarak en zalim ve zorba kimseye bile bu şekilde davranılmasını öğütlemiştir.

ذْهَبَٓا اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۚ

“İkiniz Firavun’a gidin; çünkü o azgınlaştı.” (Tâhâ, 43)

فَقُولَا لَهُ قَوْلًا لَيِّنًا لَعَلَّهُ يَتَذَكَّرُ اَوْ يَخْشٰى

“Ona yumuşak bir söz söyleyin. Umulur ki öğüt alır ya da korkar.” (Tâhâ, 44)

Resulullah aleyhisselatu vessellemden gelen rivayetlere baktığımızda onun insanlara karşı musamahakar, tatlı sözlü, nasihat eden ve iyilikte bulunurdu. O halde bizde taviz vermeden tüm güzel özellikleri ortaya koymalıdır.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir gün ashabıyla mescitte otururken bir Arabi geldi ve kalkıp mescidin bir köşesine işemeye başladı ashab-ı kiram öfkeyle bağırarak adamı engellemek istediler. Fakat Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem derhal ashabına müdahale ederek bırakın adamı görsün işini buyurdular ve bevlin üzerine bir kova su getirilip dökülmesini emrettiler sonra bedeviyi çağırıp burasının Mescit olduğunu pisletmenin kirletmenin doğru olmayacağını anlattılar. Buralarda Allah’ın zikredildiğini, namaz kılındığını ve Kur’an okunduğunu güzel bir lisan ve tatlılıkla ifade edip adamı ikna buyurdular.

Muaviye ibni Hakem’in namaz esnasında aksıran biri için ”yer hakimullah” demesi üzerine herkes ona sert bakmıştı, bu sert bakışlara şaşıran Muaviye Eyvah mahvoldum ne bakıyorsunuz yahu ben ne yaptım demişti. Diğerleri bacaklarına vurarak zor susturmuşlardı ve heyecanla beklemeye başladı. Hadiseyi anlatan Muaviye anam babam Resulullah sallallahu vesselam’a feda olsun ne ondan önce ne de sonra Resulü Ekrem bu kadar güzel öğretim yapan Muallim görmedim beni ne azarladı ne de dövdü namaz bitince şunları söyledi; Namazda dünya kelamı konuşulmaz, namaz tesbih, tekbir ve kıraatı Kur’an’dan ibarettir. (Ebu Davud)

Şunu mutlaka gözden kaçırmayalım. Evet davette esas olan güzel muameledir ama bazı özel şartla durumlar vardır ki bu bazen sert davranmayı da gerektirir. Aldırış etmeyen, kulak asmayan, zorluk, sıkıntı, kötülük yapan ve bildiğinden şaşmayan kimselere anlayacağı lisanda hitap etmek bazen mecburiyeti gerektirir.

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ جَاهِدِ الْكُفَّارَ وَالْمُنَافِق۪ينَ وَاغْلُظْ عَلَيْهِمْۜ وَمَأْوٰيهُمْ جَهَنَّمُۜ وَبِئْسَ الْمَص۪يرُ

Ey Nebi! Kâfirler ve münafıklarla savaş ve onlara karşı sert ol. Onların barınağı cehennemdir. Orası ne kötü bir dönüş yeridir. (Tevbe, 73)

11- Yakınlaşma yollarını aramak;

Dava adamı kendisini Allah’a davet ettiği ve muhatabını tanımaya gayret sarf ederek doğru zaman ve zeminde onunla yakınlık kurmalıdır. Onun psikolojisi hazır olduğu zaman sıkmadan ve fazla uzatmadan ona davetini yapmalıdır. Bazen davet yaparken direkt davetin konusu açılmadan belli meselelerden büyük-küçük meseleleri gündeme getirmek suretiyle davet yapılabilir. Bir ortamda sohbet ederken gündemde olan haber ya da siyasi konulara değinerek bu vesileyle davet yapılabilir.

Bir müslüman bulunduğu yerde hikmetle hareket ederek sohbet ne olursa olsun doğru hareket etmek suretiyle sohbeti davete getirmesi gerekir.

Nitekim bir gün Resulullah aleyhisselatu vesellem kabileler arasında davette bulunurken Beni Kelb’in bir kolu Beni Abdillah ile karşılaşmış ve Beni Abdilleh sizin ne güzel isminiz var. Allah’ın kulu, tek Allah’a inanmaya ve yalnızca onun kulu olmaya en çok layık olanlar sizlersiniz. O halde tevhidi kabul ediniz buyurmuştu fakat onlar müslüman olmayı nezaketle reddettiler. (Kandehlevi I,136)

Gürsel Gürbüz

www.gurselgurbuz.com

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed