Ameli Ve İtikadi Açısından Hükmeden Ve Hükmedilenlerin Sınıflandırılması
Tarih boyunca din, insanlar için en önemli istismar aracı olmuştur. Din adına konuşan bel’amlar Allah’ın dinini tahrif, tebdil, tağyir ve batıl tevilleri ile yeryüzünde zulme, küfre ve şirke onay vermekte, din kisvesi altına bürünen bu bel’amlar, Allah’ın dinini tağutlara ve onların ideolojik dinlerine uyarlayarak toplumun şirk sistemlerine entegre olmasına sebep olmuştur.
Kur’an-ı Kerim’de ve Resulullah (S) pratik hayatında sosyal, siyasi, ekonomik, ahlaki ve bir yaşam programı olarak hayatın her kurumunda her biriminde Allah’ın hükümranlığı, idaresi ve onun ilahi sisteminin egemen olması herkesce bilinen bir husustur.
Bu ister ilkel dönemlerde Nemrut ve Firavunların döneminde olsun, ister çağdaş cahiliye döneminde olsun, tarih boyunca yönetme, kanun koyma, sosyal, siyasi ve ekonomik kararlar alma gibi her alanda Allah’a isyan etmiş ve Allahın kulları konusunda kendisini yetkili görmüş olan ideolojik Tağutlar hep olagelmiştir. Hiç şüphesiz kanun koyma, yasama ve hükmetme gibi tüm değer yargıları beşeri değil ilahi bir özellikdir.
Bugün çağdaş cahiliye, ilkel cahiliyede olduğu gibi Allah’ın yurdunda Allah’ın mülkü olan insanlar üzerinde ben de kanunlar ve yasalar vaaz edebilirim, diyerek kendi siyasi, sosyal, ekonomik ve ideolojik dinini Allah’ın kullarına dayatmakta ve onları zulüm sistemleri ile yönetmektedir.
Müslüman iddiasını taşıyan ve Allah’a inandığını söyleyen hiçbir birey siyasi şirke, ekonomik küfre ya da yasama şirkine düşsünde sonra kendine Müslüman ismini versin. Bu olacak bir şey değildir. Çünkü bu kimse Allah’ın ilahi özelliklerini bir başkasına vermek suretiyle Allah’tan başkasını ilah edinmiş ve şirke düşmüş bir müşrik olur.
Kur’anda Rabbimiz siyasi şirke, ekonomi küfre ya da yasama kültürüne düşen kimselerin iman iddialarını nefyetmiş/kabul etmemiş ve batıl görmüştür. Allah’a iman eden, namazı, orucu, zekatı emreden ama hükmetme, yönetme, kanun koyma gibi Allah’ın emirlerine isyan ederek ideolojik tağutların boyundurluğunda yaşayanların amellerinin batıl olduğunu Rabbimiz kerim kitabında beyan etmiş ve onların Müslümanlıklarının bir aldatmaca olduğunu ispatlamıştır.
اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَابًا مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهًا وَاحِدًاۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir. (Tevbe, 31)
Rabbimiz bu ayeti kerimesinde ehli kitabın Allah’tan başkasını Rab edindiğini beyan etmiştir. Rab kelime manası terbiye eden, düzenleyen, kanunu koyan, idare eden ve çekip çeviren gibi manalara gelir. Nitekim bu ayetin Tefsirinde Resulullah (s);
Adiy, Medine’ye geldi. O, Tay Kavmi’nin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (sav) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) Tevbe Suresinin 31. ayetini okuyordu. Adiy, Peygamber’e (sav): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (sav): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi)
Resulullah’ın tefsiri ile bu ayetin manası ortaya çıkıyor. Allah’tan başka helal-haram, doğru-yanlış, yasak-serbest, iyi- kötü ve güzel-çirkin gibi kanunları belirleyen kimselere itaat, teslimiyet, rıza ve dostluk onları Rab edinmek ve ibadet olarak tanımlanmıştır.
Bu ister bir yönetici, parlamenter, patron, filozof, idealog, aşiret reisi rengi ve şekili ne olursa olsun islam ile çelişen ve Allaha isyan noktasında başkalarına itaat o kimseyi Rab, ibadet ve kulluk etmek olarak isimlendirilmiştir.
اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ
Yoksa, Allah’ın izin vermediği şeyleri, kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan ortakları mı var? (Şûrâ, 21)
Bu ayette Allah’ın kullarına hiçbir şekilde izin vermediği konularda şeriat/kanun, yasa, helal-haram, yasak-serbest ve doğru-yanlış gibi tüm değer yargıları konusunda bir kimsenin Allah’tan başkasına bunları talep etmesi, kabul etmesi ve razı olması Allah’a şirk koşulan ortaklar olarak isimlendirilmiştir. Çünkü yasama, kanun koyma ve hükmetmek gibi tüm değer yargıları Allah’ın en belirgin sıfatlarındandır.
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتّٰى يُحَكِّمُوكَ ف۪يمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْۙ ثُمَّ لَا يَجِدُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ حَرَجًا مِمَّا قَضَيْتَ وَيُسَلِّمُوا تَسْل۪يمًا
Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (Nisâ, 65)
Rabbimiz Allah bu kerim ayetinde tekit ve yemin edatı ile pekiştirmekle beraber ‘’teslimen” tekit masdarı ile bir kimsenin hem ameli ve hem de itikadi/içlerinden hiçbir sıkıntı duymadan Allah ve Resulünün hükmüne teslim olmayı Allah’a iman etmenin bir şartı olarak ortaya koymuştur.
Dolayısıyla aralarında ‘’çıkan anlaşmazlıklarda” ayette ki ismi mevsul olan ‘Ma’ harfi tüm usulcülere ve alimlere göre âmm/genel bir mana ifade etmektedir.
Dolayısıyla Allah’ın hükümlerine kalben teslim olup ameller ile inkar edenler asla Müslüman olamazlar. Amelleriyle teslim olanlar ama kalbi ile iman etmeyenler yine iman edemezler. Çünkü bir yerde hem tasdik hem yalanlama akla aykırı olduğu gibi ehli sünnetin usul ilminede aykırıdır.
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟
Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Nisâ, 59)
Bu kerim ayetinde Allah, hayatın her biriminde rengi, şekli ve cinsi ne olursa olsun düştüğümüz tüm ihtilafların mercii Allah ve resulü olduğunu beyan etmiştir. Siyasi ihtilaflarımız, ekonomik, sosyolojik ve yasama gibi her alanda düştüğümüz çıkmazlar/ihtilafların cözüm kaynağı kur’an ve sünnettir. Zaten Rabbimiz bu ayetin sonunda Mümin ve ahiret iddiamızın ön şartının kabulü için ihtilaflarımızın çözümünün Allah ve Resulüne teslim olmak olarak şarta bağlamıştır.
يَحْلِفُونَ بِاللّٰهِ اِنْ اَرَدْنَٓا اِلَّٓا اِحْسَانًا وَتَوْف۪يقًا
“Sadece iyilik ve başarı istedik.” diye yemin ederler. (Nisâ, 62)
Bu ayette münafıklar Resulullah (s) dışında başka bir hüküm ve muhakeme mercii aradıklarından dolayı Allah onların bu durumunu ifşa etmiş iman iddialarında batıl kılmıştır.
اِذَا ق۪يلَ لَهُمْ لَا تُفْسِدُوا فِي الْاَرْضِۙ قَالُٓوا اِنَّمَا نَحْنُ مُصْلِحُونَ
Onlara: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın.” denildiğinde: “Biz sadece ıslah edicileriz.” derler. (Bakara, 11)
Ezelden beri bu hep böyle olay gelmiştir. Allah’a iman iddiasını taşıyanların yeryüzünde Allah’a isyan etmeleri, küfre ve şirke battıklarını ilan etmeleri gibi durumlarda, onların öne sürdükleri mazeret ‘Biz iyilik yapmak ve başarıya ulaşmak için bunu yapıyoruz derler. Allah da bunların yalancı olduklarını kerim kitabında ifşa etmiş oluyor.
اَلَٓا اِنَّهُمْ هُمُ الْمُفْسِدُونَ وَلٰكِنْ لَا يَشْعُرُونَ
Dikkat edin! Onlar bozguncuların ta kendileridirler. Lakin farkında değillerdir. (Bakara, 12)
İşte bu ayeti kerimesinde Allah o münafıklara cevap vermiş ‘’Muhakkak ki onlar modernlik ve çağdaşlık gibi fitneleri ile yeryüzünde fesat çıkardıklarını ispatlamıştır.
اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ يَزْعُمُونَ اَنَّهُمْ اٰمَنُوا بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَ يُر۪يدُونَ اَنْ يَتَحَاكَمُٓوا اِلَى الطَّاغُوتِ وَقَدْ اُمِرُٓوا اَنْ يَكْفُرُوا بِه۪ۜ وَيُر۪يدُ الشَّيْطَانُ اَنْ يُضِلَّهُمْ ضَلَالًا بَع۪يدًا
Sana indirilene (Kur’ân) ve senden önce indirilen (Kitaplara) iman ettiğini zannedenleri görmedin mi? İnkâr etmekle emrolundukları hâlde tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları (hakka geri dönüşü zor) uzak bir saptırmayla saptırmak ister. (Nisâ, 60)
Bu ayette Allah, kendi hükümlerinin dışında olan ideolojik hükümlerden razı olan, kabul eden ve muhakeme olmak isteyenlerin iman iddialarını batıl görmüştür. Ayette ifade edildiği üzere önce ve sonraki indirilenlerin hepsine iman iddiasında bulunan bir kimsenin başkalarının hükmüne müracaat etmesi, imanın küfür ile yer değiştiremesine sebep olmuştur. Batı normlarına, onların ekonomik, sosyolojik yaşam tarzlarına yada bir hayat programı olarak islam’la çatışan düsturlarını kabul etmek ve razı olmak hiç şüphesiz ki kişiyi küfre götüren bir zulümdür.
اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟
Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir? (Mâide, 50)
Rabbimiz bu ayeti kerimesinde hükümleri ikiye ayırmıştır birincisi cahiliye hükmü ikincisi Allah’ın hükmü. Kim Müşrikler gibi cahiliye hükmüne razı olur ve hayatlarına bunu egemen kılarlarsa onlar müşrik ismini alır, kim islam ilahi nizamın hükümleri için varlığını korursa muvahhid ismini alır.
Maide 48 ve 50 ayetleri tefsiri hakkında İbni Abbas, Tavus ve başkalarının rivayet ettiğine göre Allah’ın indirdikleri ile hükmetmeyen hakim ya islam milletinden çıkaran itikadi küfür işlemiş ya da islam milletten çıkaran ameli küfür işlemiştir.
Allah’ın hükmü ile hükmetmeyen kimselerin ameli ve itikadı küfür çeşitleri;
1- İtikadi Küfür: İbni Ceririn tercih ettiği Allah ve Resulün hükmüyle hükmetmenin gerekli olduğunu inkar eden ve indirdikleriyle hükmetmeyen hakim konusunda büyük küfür olduğunu belirten hüküm bu tür hükümdür. Zaten Allah’ın hükmüyle hükmetmenin gerekli olduğunu inkar eden hakimin kafir olduğu konusunda alimler arasında ihtilaf yoktur.
2- Ameli ve İtikadi Küfür; Allah’ın hükmünü inkar etmeyen, inanan ama ideolojik hükümlerin Allah’ın hükmünden daha güzel ve daha mükemmel olduğuna inananlar yine bu ümmetin ittifakıyla kafirdir.
3- Ameli ve İtikadi Küfür: Allah ve Resulü hükmünün ve diğer ideolojik kanunların Allah’ın hükmüyle aynı seviyede olduğuna inanmak hiç şüphesiz yine ümmetini icmasıyla kafir olur.
4- Ameli Küfür: Allah’ın indirdiği hükümlerin diğer bütün ideolojik hükümlerden daha iyi olduğuna inandığı halde, Allah’ın hükmüne muhalif hükmetmedenler iki sınıftır.
a) Bir bütün olarak ideoljik dinlerin hukuk ve cezan kanunlarıyla hükmedenler. Bunlar her nekadar islam şeriatına iman iddiasında bulunsalarda Amelleriyle küfür hükmü ile hükmettikleri için Ameli küfür işlemiş kimselerdir.
b) İslam şeriatının egemen olduğu yerlerde bir hakim nefsine uyarak muayyen bir ceza konusunda suç delillerini gizleyerek Allahın hükmü ile hükmetmeyen kimse ne ameli nede itikadi küfür işlemişlerdir. Bunlar ibni abbasın ifadesiyle kufr dune kufr/ küçük küfür kısmından olan ve sahibini kafir yapmayan bir durumdur
5- Ameli ve İtikadi Küfür: Bunlar en katmerli kafirlerdir. Bu insan uydurması ideolojik kanunların uygulanabilirliğine inanmış, İslam şeriatına reddetmiş ve ideolojik mahkemeler ile hükmeden kimselerin durumudur.
Bu grupta olan kimselerin kanunları fransa, yunanistan, ingiltere ve buna benzer batının heva ve hevesinin ürünü olan beşeri kanunlardır. Bu Allah’a ait olan kanun koyma sıfatının başkalarına vermekle sonuçlanan en büyük küfürdür.
6- İster şehir yada ister taşra bölgelerinde olsun âdet, gelenek, töre ya da atalar dininden kalma hükümlere göre hükmetmek, islam şeriatına göre değil de törenin şeriatına göre hükmetmek kişiyi İslam milletinden çıkaran bir küfürdür.
İdeolojik kanunlar çıkaran kimselerin niyetleri ya da kalplerinin temizliğine bakılmaksızın bu kimseler tekfir edilirler. Çünkü onlar bu kanunların islam’a uygun olup olmadığına bakmazlar. Onlar kanun koymanın halkın egemenliğine Allah’ın egemenliğine isnat etmemişlerdir.
Allah’ın Hükmü ile Hükmetmeyen Kimseler Konumu Üç Şekilde Görülür.
Bu ayet ile ilgili maalesef ifrat (aşırıcı) ve tefrit (önemsemeyen-ılıman) arasında olan iki grup var. Allah bize vasat olmayı emrederken maalesef birileri ya ifrat ya da tefriti seçmiş durumda.
1- İfrat Ehli: Onlar Maide: 44 ayetini zahire göre alırlar ve Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyi mücerret bir küfür olarak kabul ederler. Bu kimseler hiç bir ayırım yapmaksızın direk küfür derler.
Bu kısımdakiler birinci görüşleri isabet etmiş ikinci görüşlerinde hata etmişlerdir. Allah’ın hükmü ile hiçbir şekilde hükmetmeyen küfre ve şirke iktidar veren ve batının insan uydurması kanunlarını ile hükmedenler kafirdir derler. Hiç şüphesiz bu doğru bir görüştür ama onlar aynı zamanda Maide: 44 ayetini zahire göre almak suretiyle islam devletinin yani şeriatın egemen olduğu Allah’ın hükmüyle hükmedilen bir yerde bir hakimin rüşvet yada akraba benzeri sebeplerden dolayı bir hüküm konusunda hırsızlık gibi suçların delillerini gizlemesi sebebiyle bu kimseleri tekfir edenler ifratadır. Zaten İbni abbas’ın ”Kufur dune kufur/ bu küfrün dışında olan küfürdür’’ olarak bize nakledilen ve kast edilen hadisin sebebi budur.
2- Tefrit Ehli: Bu kimselere göre Tağutlar/ Politik tanrılar ideolojik şirk ve küfür dinlerine iktidar ve egemenlik verse, haramı helal, helali haram etse, deizm ve ateizmin kapılarını açsa, insanlara laikliği, demokrasiyi dayatsa ve ona davet etse, onlar küfür sözü ve şirk ameli işleseler dahi bu kimseler inkar etmedikleri sürece ya da helal görmedikleri sürece Müslüman ismini veriyorlar. Hiç şüphesiz bu görüş batıl bir görüş olmakla beraber ehl-i sünnetin görüşü değildir. Bu görüş kurucusu Cehm bin savfan olan Cehmiye’nin görüşüdür. Nitekim onların en önemli öretilerinden bir tanesi ‘’ İman kalp ile tasdiktir kişi küfür sözü yada şirk amelide işlesede inkar ve yalanlama olmadığı sürece müslüman ismini verirler.
3- Vasat Ehli: Bu gruptakiler selefin yoluna/ehli sünnete uymuş tefrit ve ifrattan kurtulmuş taifedir. Onlar Allah’ın hükmüyle hükmeden ve şeriatın ceza kanunlarına göre hükümler vaaz eden bir hakimin nefsine uymak suretiyle rüşvet ve buna benzer sebeplerden dolayı delilleri gizleyerek hüküm vermemesini büyük küfür olarak görmemiş küçük küfür ismini vermiştir. Zaten dediğimiz gibi İbni Abbas nisbet edilen hadisin manasıda budur.
Bununla beraber Allah’ın egemen olmadığı, yönetmediği ve idare etmediği, şeriatın silinip süpürüldüğü ve yukarıda da ifade ettiğimiz gibi her türlü şirk ve küfür sistemin egemen olduğu bölgelerde yöneticilerin kendilerini islam’a nispet etmesi yada hakimler ister şeriata iman etsinler, ister inkar ve yalanlama olmasın icma ile tekfir edilirler.
www.gurselgurbuz.com
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder