×

Allaha, Rasulüne ve Mahlukata Karşı Edebimiz Nasıl Olmalı?

Allaha, Rasulüne ve Mahlukata Karşı Edebimiz Nasıl Olmalı?

Allah yeryüzünü yaratmakla beraber insanı yaşayabileceği en güzel olanaklarla donatmış ve ona nice nimetler vermiştir. Bu nimetlerin en önemlisi onu hidayetsiz ve pusulasız bırakmamasıdır.

Bu sebeple Allah rahmeti ve merhameti gereği kullarını rızıklandırmış, onlara hayatlarını sürdürebileceği bedeni özellikler, yetenekler vermiş ve kendilerinden Allah’a itaat, ibadet ve kulluk etmesi için kitaplarını indirmiş ve resullerini göndermiştir. Bu sebeple kulun Allah’a karşı belli görev ve mesuliyeti vardır. Bu görev ve sorumlulukları yerine getirmek hiç şüphesiz edepli ve ahlaklı bir Müslümanın en önemli özelliğidir.

Peki Allaha, Rasülüne ve Mahlukata karşı edebimiz nasıl olmalı?

Kulun Allah’a karşı edebi;

1- Allah’tan gelen akidevi haberleri kalbi ve amellerimizle doğrulayarak ona hiç bir şeyi ortak koşmamayı gerektirir. Allah kulları için hak olan göndermiş doğruluğu fıtri, akli ve tecrübesi ile ispatlanmış dini esaslara iman etmeyi gerektirir. Allah’ın kullarına emrettiği şeyleri yerine getirmek ve yasakladığı şeylerden kaçınıp  islamı yerine getirmek kulun Allaha karşı edebindendir. Nitekim bir sahih bir hadiste;

وعن مُعَاذِ بنِ جَبَلٍ ، رضي اللَّه عنه ، قال كُنتُ رِدْفَ النبيِّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم على حِمارٍ فقال : « يَا مُعَاذُ هَل تَدري مَا حَقُّ اللَّه عَلى عِبَادِهِ  ، ومَا حَقُّ الْعِبادِ عَلى اللَّه ؟ قلت : اللَهُ وَرَسُولُهُ أَعْلَمُ . قال :  فَإِنَّ حَقَّ اللَّهِ عَلَى العِبَادِ أَن يَعْبُدُوه ، وَلا يُشْرِكُوا بِهِ شَيْئاً ، وَحقَّ العِبادِ عَلى اللَّهِ أَنْ لا يُعَدِّبَ مَنْ لا يُشِركُ بِهِ شَيْئاً ، فقلت : يا رسولُ اللَّهِ أَفَلا أُبَشِّرُ النَّاسَ ؟ قال : « لا تُبَشِّرْهُم فَيَتَّكِلُوا 

Muâz İbni Cebel radıyallahu anh  şöyle dedi:

Ben, merkeb üzerinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in terkisinde idim. Hz. Peygamber:

– “Ey Muâz! Allah’ın kullar üzerinde, kulların da Allah üzerinde ne hakkı vardır, bilir misin?” buyurdu. Ben:

– Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dedim. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

– “Allah’ın, kulları üzerindeki hakkı, onların sadece Allah’a kulluk etmeleri ve hiçbir şeyi O’na ortak tutmamalarıdır. Kulların da Allah üzerindeki hakkı, kendisine hiçbir şeyi ortak tutmayan(lar)a azâb etmemesidir” buyurdu. Ben hemen:

– Ey Allah’ın Resûlü! Bunu insanlara müjdeleyeyim mi? dedim.

– “Müjdeleme, onlar buna güvenip tembellik ederler” buyurdu. (Buhârî, Müslim Îmân)

Bir Müslüman kitabı indiren ve Resulü gönderen Allah’ın haberleri konusunda şüphesi olmayan bir şekilde onu kalbiyle tasdik edip, diliyle ilan edip emir ve yasakları amelleri oranında yapması gerekir. 

Burada kulun Allah’a karş sorumluluklarını yerine getirmesi üc şekilde görülür

a) Akideri sorumlulukları yerine getirmek: Bu Allah’a, ahirete, meleklere, kitaplara, resullere ve dinin asıllarını ilgilendiren konulara iman etmek ve onunla amele etmeyi gerektirdiği gibi şirkten, küfürden ve tağut’a ibadet etmekten mutla analamdan kaçınması gerekir. Bu kulun Allah’a karşı yapması gereken en edebi davranıştır. Allah kulunu bunun için yaratmış, bunun için yeryüzüne göndermiş, kulun bu haberleri doğrayarak Allah’ın davetine icabet etmesi onun edebindendir. Bu akidevi edebi yerine getirmeyenler Allah ile bağlarını koparmış, yeryüzünde ve ahirete kafir hükmünü almış kimseler olarak isimlendirilirler.

b) Şer’iatın vacipleri olan haramlar kaçınmakla gerçekleşen edebi davranış: Bu bir Müslüman Allah’ın yasak, kötü ve çirkin gördüğü şeylerden bir hayat programı olarak ondan kaçınması gerekir. Faiz, içki, kumar, zina gıybet, dedikodu ve her türlü kötü ahlaktan uzaklaşıp Allah’ın helal yasalarına göre yaşaması kulun Allah’a karşı edebindendir. Akidesini korumuş olan bir kimsenin bu şer’iatın vaciplerinde harama düşmesi inkar, yalanlama ve hafife alma gibi sebepler olmaksızın vicdanen işlediği şeylerden rahatsız duyan bu kimse günahkardır. Dilerse Allah onu affeder dilerse Allah onu cezalandırır bu Allah’a kalmıştır.

c) Allah’ın kaderine rıza ve sabır göstermek: Bu da kulun edebindendir. Çünkü o öyle bir Allah’a inanıyor ki inandığı Allah’ın onu bela, musibet, açlık, sıkıntı, çile gibi birçok şeylerle imtihan edeceğini bilmesi ve bu imtihana karşı rıza, sabır ve istikamet göstermesi gerektiğini bilmesidir. Nitekim kerim ayetinde Rabbimiz;

وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ 

Andolsun ki sizleri biraz korku, biraz açlık, mallardan, canlardan ve meyvelerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele! (Bakara, 155)

Hiç şüphesiz Allah kullarını hastalık, fakirlik, açlık, bela ve musibetlerle imtihan edecek ve bunların hepsini Allah’tan geldiğine iman etmesi kulun edebindendir.

Allah’ın kendisi için takdir ettiği şeye güzel bir şekilde icabet eden, Allah’ın yazdığı şeye razı olan, gönül rahatlığıyla Allah’a şükreden, hamd eden ve bunların hepsinin Allah’ın bir hikmet ve bir sebepten ötürü olduğunu bilmesi onun edebindendir. Dolayısıyla bir kimsenin başına bela ve müspet geldiğinde Allah’ın ayette buyurduğu gibi biz Allah’tan geldik Allah’a dönücüleri denemesi gerekir.

اَلَّذ۪ينَ اِذَٓا اَصَابَتْهُمْ مُص۪يبَةٌۙ قَالُٓوا اِنَّا لِلّٰهِ وَاِنَّٓا اِلَيْهِ رَاجِعُونَۜ 

Onlar ki başlarına bir musibet geldiğinde: “Şüphesiz ki biz Allah’a aitiz/Allah’tan geldik ve hiç şüphesiz yine O’na döneceğiz.” derler. (Bakara, 156

2- Rasulullah sallalahu aleyhisselama karş edebimiz: Bu Kur’an ve Sünnette varit olduğu üzere Resul’e itaat etmek, onun izinden gitmek, onun sevdiğini sevmek, onun nefret ettiğinden nefret etmek, onun kendisinden kaçırmamızı emrettiği şeylerden kaçınmamız ve onun hayat programını örnek alarak onu sevmek ve gösterdiği hedefte olmak bir Müslümanın edebi davranışındandır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلًا۟ 59

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve Ahiret Günü’ne inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Nisâ, 59)

وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَيَتَعَدَّ حُدُودَهُ يُدْخِلْهُ نَارًا خَالِدًا ف۪يهَاۖ وَلَهُ عَذَابٌ مُه۪ينٌ۟

Kim de Allah’a ve Peygamberi’ne isyân eder ve O’nun sınırlarını aşarsa Allah onu, içinde devamlı kalacağı bir ateşe sokar. Onun için zelîl ve perişan eden bir azap vardır. (Nisa:14)

Resulullah aleyhisselatu vesselleme edepli bir şekilde tabi olma üç şekilde görülür;

a) Resullaha akidevi açıdan tabi olmak: Bu Mütevatir hadislerle gelen hükümleri inkar etmeksizin kabul etmek ve onunla amel etmeyi gerektiren bir edeptir. Kim Resulullah aleyhisselatu vessellemden gelen Mütevatir hükümleri inkar ederse ümmetin icmasıyla kafir olur. Bu sebeple bir Müslüman Resul’e karşı akidevi edebine takılmalı ve resule karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir.

قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ 

 De ki: “Allah’a ve Resûl’e itaat edin.” Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah, kâfirleri sevmez. ( Âli İmran: 32)

b) Şer’iatın vaciplerini ilgilendiren haram ve helal belirleme konusunda Resul’e tabi olmak; Bu Resul neyi yasaklamışsa o yasak, neyi helal kılmışsa o helaldir. Çünkü Resulullah Allah’tan bağımsız hareket edemez. O Allah’ın gözetimindedir o kendi nefsi ve arzularıyla konuşamaz. O ne dediyse bu dinde bir yasadır demek suretiyle Rasule tabi olmak her Müslümanın edebi sorumluluğudur. Mütevatir ve ümmetin kendisi ile icma ettiği herhangi bir hüküm konusunda Resul’ün haram kıldığını haram helal kıldığını helal görmeyenler yine ümmetin icmasıyla kafir olurlar.

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ 

O, hevadan konuşmaz. (Necm, 3)

اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ 

(Onun konuştukları,) kendisine vahyedilen vahiyden başkası değildir. (Necm, 4)

مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ اَطَاعَ اللّٰهَۚ وَمَنْ تَوَلّٰى فَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ حَف۪يظًاۜ 

Kim Resûl’e itaat ederse hiç şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse seni, onların üzerine koruyucu göndermedik. (Nisâ, 80)

c) Akide ve şeriatın vacipleri dışında kişinin yapıp yapmamasında serbest olduğu sünnetleri yerine getirmek; Bu bir müslümanın Resulullah’a karşı bir edebidir. Beş vakitli namazlarda sünnet namazlarını yerine getirmek, misvak kullanmak, onun gibi yemek, içmek, oturmak ve ahlaki davranışlarını huy edinmek Rasule karşı edebi bir davranıştır. 

3- İnsanlara karşı edebimiz nasıl olmalı?

Bir Müslümanın nasıl ki Allah’a, Rasulüne karşı hakları varsa ve bunu edebi bir şekilde yerine getirmesi bir sorumluluksa aynı şekilde bir kulun insanlar arasında onların haklarını gasp etmemek, onlara eziyet etmemek, onları üzmemek, onların mallarına, mülklerine, canlarına ve ırzları konusunda onlara göz dikmemek suretiyle insanların birbirleriyle ilgili hakları vardır. İşte bu kulun başkasına karşı takınması gereken ve farz olan edebi bir kuraldır.

وعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ رَضِيَ اللَّه عَنْهُما أَنَّ رَسُولَ اللَّه صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم قَالَ : إِنَّ مِنْ أَحَبِّكُمْ إِليَّ ، وَأقْرَبِكمْ مِنِّي مَجْلِساً يَوْمَ الْقِيامةِ ، أَحَاسِنُكُمْ أَخْلاقاً ،

Câbir İbni Abdullah radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“İçinizde en çok sevdiğim ve kıyamet günü bana en yakın mesafede bulunacak kimseler güzel ahlâk sahibi olanlarınızdır. (Tirmizî)

Hasan Basri şöyle diyor; Mahluka karşı güzel edep onlara eziyet etmemek, cömertlik yapmak ve güzel yüzlü olmaktır.

İnsanlara eziyet eden, zulmeden ve kötülük yapanlar asla ahlaklı kimseler değildirler. Bilakis onlar kötü ahlaklı olan kimselerdirler.

Nitekim Rasulullah aleyhisselatu vessellem Veda hutbesinde; Sizin kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize aynı bu beldenin, bu şehrin ve bugünün haramlığı gibi haramdır demesi açısından Müslümanların edebi sınırlarını belirleyen yasa olmuştur.

وعن أَنسٍ رضيَ اللَّه عنه قال :كانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم أَحْسنَ النَّاسِ خُلقاً 

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en güzel ahlâklısı idi. (Buhârî, Müslim)

Yine bununla beraber bir insana ihanet, alay etmek, yalan söylemek, sövmek, gıybet etmek, vurmak ve buna benzer haramlar söz konusu olduğunda bu başkasının hakkını gasp etmek, kötü ahlak ve kişinin insana karşı olan edebi davranışlarını yitirmesi demektir.

Müslüman cömert, iyilik, takva, güzellik, doğruluk, emanete riayet eden ve doğru sözlü kimsedir. İşte bu Müslümanın edebi bir şekilde kendisi dışında olan insanlarla kurması gereken ilişkilerdir.

 قَالَ رسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم : « لَيْس المُؤْمِنُ بالطَّعَّانِ ، وَلا اللَّعَّانِ ، وَلا الْفَاحِشِ ، وَلا الْبَذِيء

“Mü’min; insanları kötüleyen, lânetleyen, kötü söz ve çirkin davranış sergileyen kimse değildir.” (Tirmizî, Ahmed İbni Hanbel, Müsned)

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed