Allah Nerede Ve Arşa İstiva’yı Nasıl Anlamalıyız?
Allah Nerede ve Arşa istiva konusu tarih boyunca bir ihtilaf ve tartışmanın konusu olmuştur. Maalesef ölçülerin değişmesi, bid’at ehlinin çoğalması, selefin akidesinden yüz çevirme ve tevhid anlayışının zayıflaması sapıklık ve delalete sebep olmuştur.
Bu açıdan Kur’an ‘ın ve Sünnetin muhkem naslarında varid olduğu üzere Allah Nerede’dir ve Arşa istiva’yı nasıl anlamalıyız? Konusunu Sahabe, Tabiin, ve Etbau Tabiin nasıl anlamış ve akideleri nasıldı bilmek, aramızdaki ihitlaflar için kesin reçete mesabesindedir.
Allah nerede ve Arşa istiva etmesi ile ilgili muhkem naslara gitmeden önce bu meseleniyi selefin akidesi ışığında onlar nasıl anlamışlar öğrenmek ve bu meselenin bir icma konusu olduğunu bilmek gerekir. Hemen şunu ifade edelimki;
Allah her şeyin yaratıcısıdır. Mekanları yaratan Allah olduğu gibi zamanın yaratıcısı’da Allah’tır. Mekan ve zaman hâşâ Allah’ı ihata edemez. Allah ise her şeyi ihata/kuşatmıştır.
”Allah mekan’dan münezzeh” sözüne gelince eğer onlar: Biz bunla şunu kast ediyoruz: Allah zatıyla mekandan münezzehtir ilmi ve bilgisiyle her şeyi biliyor ve kuşatmıştır diyorlarsa doğru söyledi deriz. Ama eğer onlar ”Allah zatıyla her yerdedir ya da mekan yoktur” demesi Selef’in söylediği sözler değildir. Bunlar cehalet kokan çirkin bid’at sözler olduğu gibi Allahın kendine nisbet etmediği bir şeye kendine nisbet etmesidir. Bizden bundan Allah’a sığınırız.
Selef: Allah Nerede ve Allah Arşa İstiva Konusunu Nasıl Anlamışlardır?
Kur’an ve sünnet’teki muhkem naslar’da Allah’ın gökte ve Arş istiva etmesi selef indinde Allahın yüceliği, üstünlüğü, yüksekliği, büyüklüğünü ifade etmektedir.
Hiç şüphesiz ki muhkem naslar Göklerinde yaratıldığını söylediği gibi Arşın yaratıldığını söyler. Bu açıdan Allah hâşa zatı ile bu yarattığı varlıkların içinde selef’in görüşü olmayan küfür akidesidir. Halbuki naslar Allah’ın göklerin üstünde, cennetin üstünde, suyun üstüntünde ve arşın üstünde olduğu şeklin ifade edilmiştir.
Dolayısıyla Allah ”arşa istiva etti yada Allah göktedir” dediklerinde kast ettikleri hâşâ Allahın zatıyla bunların içinde olduğu anlamında değildir. Bu Allahın yüceliğini, üstünlüğünü ve tüm eksiklerden münezzeh olduğunu tanımlamak için kullanılmıştır. Nitekim ayetlerde;
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ
O, kullarının üzerinde (her şeye boyun eğdiren) (6/En’âm, 18)
وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ
O’nun dilediği dışında O’nun bilgisini kuşatıp (kavrayamazlar). (Bakara: 255)
سُبْحَانَهُ وَتَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
O (Allah), şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (39/Zümer, 67)
Allahın arşa istiva etmesi yada Allah’ın gökte olması ifade ettiğimiz gibi yücelik, üstünlük, yükseklik ekber ve eksiklikten münezzeh olarak açıklanan anlaşılmıştır. Arşın keyfiyetine yani nasıllığı ve niceline gelince bu soru bid’at olmakla beraber tevil, tecsim, teşbih ve keyfiyetini yapmak haramdır.
Şüphesiz ki Göğün yaratıldığı gibi Arş’da yaratılmıştır. Hatta arşın çok büyük olduğu ve onun taşıcıları bulunduğu hem Kur’an’da hem de hadislerde varil olmuştur.
اَلَّذ۪ينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ
Arşı taşıyan ve onun etrafında bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih eder. (Ğafir: 7)
Cabir bin Abdullah Resulullah aleyhisselam şöyle dedi: Allah’ın arşını taşıyan meleklerden bir melek hakkında bilgi vermeme izin verildi onun kulak memesi ile omuzun arasındaki uzaklığı yediyüz yıl yürüme mesafesinde dedir. (Abu Davud)
Yüce Allah’ın ismi çok yücedir bir konuda hükmederse arş taşıyıcıları tespih eder. (Müslim)
Hatta rivayetlere baktığımızda arşın taşıyıcıları dört kıyamet günde sekiz olacağını ifade eden naslar söz konusudur.
Kuran, sünnet ve ümmetin icmasıyla Allah yedi kat semanın üzerinde arşın üzerine kurulmuştur. Bu Allah’ın yüceliği, üstünlüğü ve eksiklerden münezzeh olduğunu ifade eder. Dolayısıyla Ehli Sünnet‘in akidesine göre Allah kullarının üzerinde bilgisi ve ilmi ile onlarla beraber olmasıdır, Allah zatıyla tüm mekan, zaman ve benzeri yaratıklardan münezzehtir. Ama ilmi ile kulları ile beraberdir.
Kur’an ve sünnet‘teki muhkem naslar Allah’ın gökte ve arşa istiva ettiğini ispatladıktan sonra bunun manası Allahın yüceliği, üstünlüğü ve ekber oluşu olup tüm eksiklerden münezzeh oluşunu ifade etmek için selef Allah göktedir ve Allah arşa istiva etmiştir diye ifade etmişlerdir.
Allah’ın Gökte Olduğunu İfade Eden Naslar;
Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
إِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ
Güzel söz O’na yükselir. salih amel yükseltir. (35/Fâtır, 10)
İstiva ile ilgili meşhur olan tefsir yücelmek (العلو) ve yükselmektir(الارتفاع).
El-Buhari Sahih’inde şöyle demiştir: “Bab (Bölüm) : (Arşı su üzerindeydi), (O, Büyük Arş’ın Rabbidir)
Ebu’l-Aaliyah dedi ki: Göklere çıktı: Yükseldi… Mücahid dedi: Yükseldi: Arş’ın üzerine çıktı.
El-Bağâvî -Allah ona rahmet etsin- şöyle demiştir: “Sonra göğe yükseldi”
İbn Abbas ve selef müfessirlerinin çoğu: ‘Yani göğe yükseldi.’ dediler. Bağâvî Tefsiri(1/78). Hafız bunu El-Fetih’te (13/417) nakletti ve şöyle dedi: Ebu Ubeyde ve El-Farra ve diğerleri bu konuda benzer şeyler söylediler.
Ancak selef alimlerinden bazıları bunu istivâya tefsir olarak kabul etmişlerdir. İmam Harice bin Musab el-Dabai’den rivayet edildiğine göre Abdullah bin Ahmed tarafından es-Sünne’de tahricini yapmıştır. (1/105).
El-Hafız el-Darakutni: Al-Qa’ud’un(القعود) meşhur dizelerinde istiva olduğunu tespit etmiştir.Kur’an’da şöyle buyrulur;
يُدَبِّرُ الْأَمْرَ مِنَ السَّمَاءِ إِلَى الْأَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ إِلَيْهِ
“O (Allah), her işi gökten yere doğru idare eder. Sonra da o işler, O’na yükselir.” (Secde, 5)Ayrıca şöyle buyrulur:
مِنَ اللَّهِ ذِي الْمَعَارِجِ تَعْرُجُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ إِلَيْهِ
“O (azap), yüksek derecelerin sahibi olan Allah’tandır. Melekler ve rûh, O’na yükselirler.” (Mearic 3-4) Mücahid şöyle dedi:
الملائكة تعرج إلى الله
“Melekler, Allah’a yükselirler.” (Buhârî 13/426)
Taberî şöyle dedi:
إليه يعني: إلى الله جل وعز، والهاء في قوله «إليه» عائدة على اسم الله.
“Ayette zikredilen ‘Ona’ zamiriyle, Allah azze ve celle kastedilmektedir.” (Cami’u’l-Beyan 14 / 29, 87) Rabbimiz;
يَخَافُونَ رَبَّهُمْ مِنْ فَوْقِهِمْ
“Onlar, üstlerindeki Rablerinden korkarlar.” (Nahl: 50)
İmam İbn Huzeyme bu ayet ile ilgili;
فأعلمنا الجليل جل وعلا في هذه الآية أنَّ ربَّنا فوق ملائكته، وفوق ما في السَّماوات وما في الأرضِ مِنْ دَابَّةٍ، وأَعْلَمَنا أنَّ ملائكته يخافون ربهم الذي فوقهم
“Bu ayette yüce Allah bize şunu bildirdi: Rabbimiz meleklerinin ve göklerde ve yerde bulunan her canlının üzerindedir. Ayrıca meleklerin, üstlerinde olan Rablerinden korktuklarını da bize bildirmiştir.” (İbn Huzeyme, “Kitab’ut-Tevhid”, s. 111)
Allah azze ve celle şöyle buyurur:
أَمۡ أَمِنتُم مَّن فِي ٱلسَّمَآءِ أَن يُرۡسِلَ عَلَيۡكُمۡ حَاصِبٗاۖ
“Yahut göğün üstünde olanın üzerinize çakıl taşı yağdıran bir rüzgâr göndermeyeceğinden emin mi oldunuz?…” (Mülk, 17)
İmam Taberî ayetin tefsirinde şöyle dedi:
أَمْ أَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ « وهو الله »
“Göğün üstünde olandan emin mi oldunuz? O, Allah’tır.”
Taberî tefsiri, Mülk suresi
أَأَمِنْتُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ أَنْ يَخْسِفَ بِكُمُ الْأَرْضَ فَإِذَا هِيَ تَمُورُ
“Göğün üstünde olanın, sizi yerin dibine geçirmeyeceğinden emin mi oldunuz?…” (Mülk, 16)
Yerin dibine geçiren Allah’tır. Öyleyse göğün üstünde olan da Allah’tır. İsterseniz bunun açıkça geçtiği şu ayete bakınız:
أَفَأَمِنَ الَّذِينَ مَكَرُوا السَّيِّئَاتِ أَنْ يَخْسِفَ اللَّهُ بِهِمُ الْأَرْضَ
“Kötülükleri planlayanlar, Allah’ın kendilerini yere batırmayacağından emin mi oldular?” (Nahl 45)
Sâd b. Ebu Vakkâs radıyallahu anh şöyle anlattı:
“Sa’d bin Muâz, Benî Kurayza hakkında hüküm verdiğinde, ergin olan erkeklerin öldürülmesi; mallarının, kadınlarının ve çocuklarının ise taksim edilmesi yönünde karar verdi.” Bunun üzerine Resulullah aleyhisselam şöyle buyurdu:
لَقَدْ حَكَمَ فِيهِمُ الْيَوْمَ بِحُكْمِ اللهِ الَّذِي حَكَمَ به من فَوْق سَبْعِ سَمَاوَاتٍ
“Sa’d, yedi kat göğün üzerinden buna hüküm veren Allah’ın hükmü ile bugün onlara hükmetti.” Nesâî “es-Sünenü’l-Kübrâ”da (5/62-63) (8223) El-Elbânî, “Silsiletü’l-Ehadîs es-Sahîha”da (2745) sahih demiştir.
İbn Mes’ud radıyallahu anh dedi ki:
العَرْشُ فَوْقَ المَاءِ ، واللهُ فَوْقَ العَرْشِ لَا يَخْفَى عليهِ شيء مِنْ أَعْمَالِكُم
“Arş, suyun üzerindedir; Allah ise arşın üzerindedir. Amellerinizden hiçbir şey O’na gizli kalmaz.” (Beyhakî, “el-Esma ve’s-Sıfat” adlı eserinde (s. 401) hasen bir senetle nakletmiştir.)
Enes radıyallahu anh’ın rivayet ettiğine göre Zeyneb bint Cahş, Resulullah aleyhisselam’ın diğer hanımlarına karşı övünerek şöyle derdi:
وَزَوَّجَنِي اللهُ تَعَالَى مِنْ فَوْقِ سَبْعِ سماوات
Beni Allah, yedi kat semanın üstünden evlendirdi.” (Buhârî, 7420)
Abdullah bin Amr’dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah aleyhisselam şöyle buyurdu:
ارْحَمُوا مَنْ فِي الْأَرْضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ فِي السَّمَاءِ
Siz, yeryüzündekilere merhamet edin ki, göğün üstündeki de size merhamet etsin.”
(Tirmizî rivayet etti (1924). El-Elbânî Sahih Sünenu’t-Tirmizî eserinde (1569) sahih dedi.) Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah aleyhisselam şöyle buyurdu:
وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ! مَا مِنْ رَجُلٍ يَدْعُو امْرَأَتَهُ إِلَى فِرَاشِهَا، فَتَأْبَى عَلَيْهِ، إِلَّا كَانَ الَّذِي فِي السَّمَاءِ سَاخِطَا عَلَيْهَا حَتَّى يَرْضَى عَنْهَا
“Canımı elinde tutan Allah’a yemin olsun! Bir adam, hanımını yatağa davet eder de o bunu reddederse; kocası ondan razı olana kadar göğün üstünde olan, o kadına gazap eder.” (Müslim 1436)
Rasûlullah aleyhisselam şöyle buyurdu:
أَلَا تَأْمَنُونِي وَأَنَا أَمِينُ مَنْ فِي السَّمَاءِ يَأْتِينِي خَبَرُ السَّمَاءِ صَبَاحاً وَمَسَاءً ؟
“Siz bana güvenmiyor musunuz? Halbuki ben göğün üstünde olanın eminiyim/güvendiği kişiyim! Sabah akşam bana gökyüzünün haberi geliyor!” (Buhârî 4351, Müslim 1064)
İmam Şafii Rahimehullah şöyle dedi:
أَنَّ اللَّهَ تَعَالَى عَلَى عَرْشِهِ فِي السَّمَاءِ
“Allah Teâlâ, Arşının üzerinde ve semasının yukarısındadır.” (İctima el-Cuyuş el-İslamiyye s. 240)
İmam Şafii Rahimehullah şöyle dedi:
“Benim üzerinde olduğum sünnet (inanç) ile ashabımızın bağlı olduğu sünnet, gördüğüm ve kendilerinden ilim aldığım hadis ehli kimselerin sünnetidir. Onlar örneğin Süfyan, Malik ve diğer kimselerdir.
الإِقْرَارُ بِشَهَادَةِ أَنْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ، وَأَنَّ مُحَمَّدًا رَسُولُ اللَّهِ، وَأَنَّ اللَّهَ تَعَالَى عَلَى عَرْشِهِ فِي سَمَائهِ
Bu inanç; Allah’tan başka ibadet edilmeye layık hiçbir ilahın olmadığına, Muhammed ﷺ’in O’nun resulü olduğuna ve Allah Teâlâ’nın, Arşının üzerinde semasının yukarısında olduğuna şehadet edip ikrar etmektir…” (İctima el-Cuyuş el-İslamiyye s. 240).
Ebu Hanife rahimehullah şöyle dedi:
وَالْعَرْشُ وَالْكُرْسِيُّ حَقٌّ، وَهُوَ مُسْتَغْنِ عَنْ الْعَرْشِ وَمَا دُوْنَهُ، مُحِيطٌ بِكُلِّ شَيْءٍ وَفَوْقَهُ
“Arş ve Kürsi haktır. Allah’ın, Arş’a ya da onun altındaki bir şeye ihtiyacı yoktur. O, her şeyi kuşatmış ve her şeyin üstündedir.” (Tahavi Akidesi Şerhi s. 254-258)
Ebu Hanife rahimehullah şöyle dedi:
نُقِرُّ بِأَنَّ اللهَ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى
“Allah Teâlâ’nın Arş’ın üstüne istiva ettiğini kabul ederiz.” (Mücmel İtikad Eimmeti’s-Selef)
Bir kadının: “Senin ibadet ettiğin ilahın nerede?” sorusuna Ebu Hanife rahimehullah şöyle cevap verdi:
ان اللَّهَ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى فِي السَّمَاءِ دُوْنَ الْأَرْضِ
“Allah Subhanehu ve Teâlâ, yerde değil semanın üstündedir.”
Bunun üzerine adamın biri: “Peki, Allah’ın: ‘O sizinle beraberdir’ sözüne ne dersin?” deyince:
هُوَ كَمَا تَكْتُبُ لِلرَّجُلِ إِنِّي مَعَكَ وَأَنْتَ عَنْهُ غَائِبٌ
“Bu, senin bir kimseye mektup yazıp ‘ben seninle beraberim’ demen gibidir. Halbuki sen onun yanında değilsindir” yanıtını verdi. (El-Esmâ ve’s-Sıfat, Ebu Bekir Ahmed bin el-Huseyin el-Beyhaki, Abdullah bin Muhammed el-Haşidi tahkiki 2/ 338)
Ebu Hanife rahimehullah’a:
“Rabbim göğün üstün de mi yoksa yerde mi bilmiyorum” diyen bir adamın durumu hakkında soruldu. Şöyle dedi:
فَقَدْ كَفَرَ ؛ لِأَنَّ اللهَ يَقُولُ: { الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى}، وَعَرْشُهُ فَوْقَ سَبْعِ سَمَاوَاتٍ
“Kafir olmuştur. Çünkü {Rahman, arşa istiva etmiştir} O’nun arşı, yedi göğün üstündedir.” (Tahavi Akidesi Şerhi s. 267)
İbn Abbas Radıyallahu anh, Aişe radıyallahu anha ölüm döşeğindeyken yanına girdi ve ona şöyle dedi:
كنت أحب نساء رسول الله له ولم يكُنْ يُحِبُّ إِلَّا طَيِّباً ، وأنزلَ اللهُ براءتَكِ مِنْ فَوْقِ سَبْعِ سماوات
“Sen, Resûlullah ﷺ’in en çok sevdiği hanımıydın. Resulullah ﷺ de sadece iyi olanı severdi. Ve Allah, senin beraatini yedi kat göğün üzerinden indirdi.” (Darimi, “er-Red ale’l-Cehmiyye” (84) eserinde hasen senetle aktardı.)
İbn Abbas, A’raf Suresi 17. ayetinde geçen:
ثُمَّ لَآتِيَنَّهُم مِّنْ بَيْنِ أَيْدِيهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ أَيْمٰنِهِمْ وَعَن شَمَائلِهِمْ
“Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım” ifadesi hakkında şöyle dedi:
لم يستطع أن يقول:من فوقهم؛ عَلِمَ أَنَّ الله من فوقهم
“Şeytan, onların üstlerinden (gelmeyi) söyleyemedi; çünkü Allah’ın onların üstünde olduğunu biliyordu.” (Lâlekâî, “Şerh Usûlü’s-Sünne” (661) eserinde hasen senetle aktardı.)
وَهُوَ الْقَاهِرُ فَوْقَ عِبَادِه۪ۜ وَهُوَ الْحَك۪يمُ الْخَب۪يرُ
O, kullarının üzerinde (her şeye boyun eğdiren) El-Kahir’dir. O (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm, (her şeyden haberdar olan) El-Habîr’dir. (6/En’âm, 18)
Kurtubu En’am 18 tefsirinde şöyle demiştir:
وَمَعْنَى (فَوْقَ عِبادِهِ) فَوْقِيَّةُ الِاسْتِعْلَاءِ بِالْقَهْرِ وَالْغَلَبَةِ عَلَيْهِمْ، أَيْ هُمْ تَحْتَ تَسْخِيرِهِ لَا فَوْقِيَّةَ مَكَانٍ
“Kullarının üstünde” buyruğunun anlamı ise, onlara kahir olmak ve galip gelmek suretiyle onlardan üstün olmak anlamındaki bir üstünlüktür. Yani onlar, onun müsahhar kılması, emir ve hükmü altındadırlar. Yoksa buradaki üstünlük mekânı anlamdaki bir üstünlük değildir.” (Kurtubi: el-Câmiu li-Ahkâmi’l Kur’an)
Yine En’am 3 tefsirinde şöyle demiştir:
والقاعدة تنزيهه عز وجل عَنِ الْحَرَكَةِ وَالِانْتِقَالِ وَشَغْلِ الْأَمْكِنَةِ.
“Bu konuda uyulması gereken kural ise, yüce Allah’ın hareketten, intikalden ve mekân işgal etmekten tenzih edilmesinden ibarettir.” (Kurtubi: el-Câmiu li-Ahkâmi’l Kur’an)
Ehli Sünnet ve el Cemaat’e göre bu ayetler nasıllığı,niceliği ve tevil etmezler, fakat bilgisini Allah’a havale ederler. Böylece Allah’ın sıfatlarına ve anlamlarına iman edip nasıl olduğu hususunu da Allah’a havale ederler.
İbn el Mâcişûn, Ahmed b. Hanbel ve başka selef alimleri şöyle dedi: “Allah kendisinden bahsederken bizler O’nun nasıl olduğunu bilmeyiz ancak sadece ifadelerin anlam ve tefsirini biliriz.” (Der’u Tearuzi’l-Akl ve’n-Nakl 1/115)
Arşa İstiva İle İlgili Muhkem Naslar;
اَلرَّحْمٰنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى
Er-Rahmân arşa istiva etti. (20/Tâhâ, 5)
Bütün Müslümanlar böyle olduğuna inanırlar. Şüphesiz Cennet yedi kat semanın üzerindedir. Eğer Allah’ın Arşı Cennetin üzerinde ise bu da Allah’ın Arşı’nın yedi kat semanın üzerinde olduğu demektir.
Bu delillerden başka biride İbn Mesud Radiyallahu anhu’dan gelen rivayette şöyle demiştir: ‘Dünya seması ile ondan sonra gelen sema arasında beş yüz yıl vardır. Her sema arasında beş yüz yıl vardır.’ Başka bir rivayette ‘Her sema arasındaki uzaklık beş yüz yıl mesafesindedir. Yedinci kat sema ile Allah’ın Kursi’si arasında beş yüz yıllık mesafe vardır. Kursi ile su arasında beş yüz yıl vardır, Allah’ın Arşı suyun üstündedir. Yüce Allah Arşın üstündedir. Sizin hiçbir ameliniz Allah’tan gizli kalmaz.’(İbn Huzeyme Kitabu’t Tevhid-594)
Abdullah b. Ömer’den gelen rivayette: Allah yedinci kat semanın üzerine su yarattı. Arşı’ nı da suyun üzerine koydu.’
Âlimlerin belirttikleri gibi Allah’ın Arşı bütün yaratıkların en yükseğidir.
İbn Kayyım rahimehullah şöyle demiştir: ‘Allah’ın Arşı bütün mahlûkatının üzerindedir ve en büyüğüdür.’ (İbn Kayyım Zad’ul Mead (4/203)
(Ala-Üzerlik eki) harf-i cerri ile kullanımı:
“Sırtlarına istiva etmeniz için…” (Zuhruf 13) Bu ayette istiva ‘yükselme ve istikrar yani yerleşme, karar bulma manasındadır.
“Şüphesiz ki Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş’a istiva edendir…” A’raf 54, Yunus 3, Ra’d 2, Ta-Ha 5, Furkan 59, Secde 4, Hadid 4
Ayeti de bu kısımdandır ve ayetin manası; Allah’ın büyüklüğüne ve yüceliğine yaraşır bir şekilde Arş’ın üstünde olması, O’na yerleşmesidir.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şu hadisi de konumuzun delilidir:
“Allah yaratmayı bitirince Arş’ına istiva etti.” (Zehebi el-Uluv 52)
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“Allah sevdiği şeyleri yaratmayı bitirince Arş’a istiva etti.”
Taberi Camiu’l-Beyan 607, İbni Mende Kitabu’t-Tevhid 486
Bir adam, İmam Malik (Rahmetullahi Aleyh)’e Allah’ın Arş’a istivası hakkında:
Peki, nasıl istiva etti? diye sorunca başını öne eğdi ve kendisini ter bastı.
Akabinde:
İstiva bilinmeyen bir şey değildir, fakat niteliği akıl ile bilinemez. Ona inanmak farz, onun keyfiyeti hakkında soru sormak ise bid’attır. Ben senin ancak bir bid’atçı olduğunu zannediyorum, dedikten sonra adamın meclisten çıkarılmasını emretti.”
Zehebi el-Uluv 141-142, Ebu Nuaym Hilyetu’l-Evliya 6/325-326, Lalekai 664, Beyhaki el-Esma ve’s-Sıfat 408
İmam Malik’in Bu Sözlerinin İzahı:
İstiva bilinmeyen bir şey değildir: Dilde anlamı bilinmektedir, yükseklik ve istikrar manasındadır.
Dolayısıyka Arş istiva akıl, bilgi ya da bilimsel verilerle bilinemez, bilenemediği gibi benzetme, cisimlendirme, keyfiyet, tevil ve tefsirden uzaktır, çünkü bunlar mütaşabih konulardır, müteşabih konular ise ancak Tevfiki’dir yani ilahi ve ancak naslar ile bilinir. Allah’ın arşa istiva etmesinin niteliği ve nasıllığı mümkün değildir. Ancak muhkem naslar, doğru bir haber ve bilgi ile bilinir o da ancak nasların olmasıyladır.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder