×

Mutlak ve Mukayyet Açısından Hükümlerin Delaleti 

Mutlak ve Mukayyet Açısından Hükümlerin Delaleti 

Mutlak aslında sözlük manası genel, sınırsız ve serbest bırakılmış anlamında yada herhangi bir sınırlama, bir lafzın mahiyetini işaret eden ve kayıtlama söz konusu değildir.  

Dolayısıyla mutlak, zaman, çokluk, teknik, sıfat ve şart özelliklerden hiçbirine bağlı kalmaksızın konulduğu manaya mahiyet açıdan delalet eden lafızdır. Başka bir ifade ile  herhangi bir şart ve kayıtla kayıtlanmamış bir lafız olup kendi cinsinde yaygın olan fert veya fertlere delâlet eder. 

Mukayyet sözlük manası kayıtlı, sınırlı ve bağlı gibi anlamlara gelir. Mana ve mahiyeti açısından ise herhangi bir hadle sınırlandırılması anlamlarına gelir. Bir şeye sınırlandırmak ve kayıtlandırmak bu açıdan herhangi bir varlığa o varlığın özelliği veya belirleyici başka fazla bir mananın delalet etmesidir.

Mukayyet usul ilminde bir vasıf bir gaye bir hal ya da bir şarta bağlı kalarak kendi cinsinde olan bir kayıta delalet eden has bir lafızdır.

Mukayyed ise vasıf, hal, gaye ve şart gibi kayıtlar ile kayıtlanan şeyin mâhiyetine delâlet eden lafızdır.

Mutlak;

Mutlak olan kelimelerin manasını daraltacak kayıtlar olmadıkça bu kelimelerin genelliği üzere cari olup ve manaya delaleti katidir. Mutlak gayri muayyen bir ferdi veya fertleri gösteren ve kendisinin herhangi bir sıfatla kayıtlandığına dair delil bulunmayan lafızdır. Misal;

Adam veya adamlar kitap veya kitaplar, öğrenci veya öğrenciler, kuş veya kuşlar dediğimizde hep birer mutlak lafız söylemiş oluruz. Zira bunlar gayri muayyen fertleri fade etmektedir.

Dolayısıyla Mutlak olan has kelimelerin hükmü bir kayıt ve şarta rastlanmadığı müddetçe bunlar mutlak olma özelliğini korur. Misal;

 ‘’Buna da gücü yetmeyen 60 yoksulu doyurması gerekir” Ayette ki yoksul mutlak bir has kelimedir.

Mukayyet;

Bir manaya kayıtlı olup kendi cinsi içerisinde yaygın olan bir anlama delalet eden lafızdır.

Mukayyet gayri muayyen bir ferdi veya fertleri göstermekle birlikte kendisinin herhangi bir sıfatla kayıtlı olduğuna dair delil bulunan lafızdır. Misal;

Doğru sözlü adamlar, kıymetli kitap veya kıymetli kitaplar, terbiyeli öğrenci veya çalışkan öğrenciler dediğimiz zaman yukarıdan misal olarak zikrettiğimiz mutlak lafızlar mukayet lafız hale gelmiş olur. Raculun Müslim/Müslüman Adam gibi. Mukayyet olan has kelimeler manalarını daraltacak bir kayıt bulunan has kelimedir. Olgun bir adam, zeki bir talebe, dini bir kitap burada şarta bağlanmıştır.

Mukayyetin Hükmü;

Bir nas mukayyet olarak yer alan bir lafız başka bir nasta mutlak olarak gelmemiş ise mukayet haline göre amel edilir ve kaydın kaldırıldığına dair bir delil bulunmadıkça bu kaydın kaldırılması doğru değildir.

Nitekim Kur’an-ı Kerim de hem mutlak hem de mukayyet açıdan naslar söz konusudur.

Bu kelimede bir mana olmasi ile gerçekleşir.

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ اَنْ يَقْتُلَ مُؤْمِنًا اِلَّا خَطَـًٔاۚ وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَـًٔا فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مُسَلَّمَةٌ اِلٰٓى اَهْلِه۪ٓ اِلَّٓا اَنْ يَصَّدَّقُواۜ

Bir müminin başka bir mümini hatayla olması hariç (kasten) öldürmesi olacak şey değildir. Kim de bir mümini hatayla öldürürse (bunun kefareti) mümin bir köle azat etmek, bağışlamadıkları müddetçe ailesine diyet vermektir. (Nisâ, 92) Misal;

Kim bir mü’min’i hata ile öldürürse bir mü’min köle azat etmesi, bir de öldürülenin ailesine diyet ödemesi gerekir bu ayette köle kelimesinin mü’min olmak kaydı bulunmaktadır.

Bir nas mutlak olarak yer alan bir lafız başka bir nasta mukayyet olarak gelmemiş ise mutlak haline göre amel edilir ve takyidine dair bir delil bulunmadıkça onun herhangi bir şekilde takyit edilmesi doğru değildir.

Mutlak Nas için Misal;

Karılarınızın anaları sözündeki kadınlarınız kelimesi mutlaktır. Yani zifafa girmiş olması kaydını aşmamaktadır.

Başka bir yerde böyle bir kayıtla gelmemiştir ve böyle takyide dair herhangi bir delil bulunmamaktadır. Öyleyse kelimenin mutlak haline göre amel edilecektir. Misal;

 ”İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları zevceleri kendi başlarına evlenmeler 4 ay 10 gün beklerler” ayetinteki eşler kelimesi de mutlaktır. Çünkü zifafa girilmiş olması kaydını taşımamaktadır.

وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا الْعَقَبَةُۜ 

Sen, sarp yokuşun ne olduğunu nereden bileceksin? (90/Beled, 12)

 Bu ayetteki el-egabe yani köleği ifade eden bu lafız mutlak gelmiştir. Hiçbir özelliği belli olmayan bir lafız olarak gelmiştir bu açıdan bir sınırlama ve kayıt olmaksızın bir lafzın sadece mahiyetine işaret eder.

Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim ‘ den ayetler mutlak olarak geldiği gibi aynı şekilde takyit edilmiş yani sınırlandırılmış/kısıtlandırılmış şekilde gelmektedir. 

Mukayyet Naslara Misal;

 وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَـًٔا فَتَحْر۪يرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ 

 Kim de bir mümini hatayla öldürürse (bunun kefareti) mümin bir köle azat etmek, bağışlamadıkları müddetçe ailesine diyet vermektir. (4/Nisâ, 92)

 Bu ayetteki ”Mümin bir köle azat etmek” ayetindeki köle lafzı müminlik vasıfıyla mukayyet edilmiştir yani Allah burada köle azat edilmesini mümin olması kaydına bağlamıştır ya da şartına bağlamıştır. Başka bir misal;

لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغْوِ ف۪ٓي اَيْمَانِكُمْ وَلٰكِنْ يُؤَاخِذُكُمْ بِمَا عَقَّدْتُمُ الْاَيْمَانَۚ فَكَفَّارَتُهُٓ اِطْعَامُ عَشَرَةِ مَسَاك۪ينَ مِنْ اَوْسَطِ مَا تُطْعِمُونَ اَهْل۪يكُمْ اَوْ كِسْوَتُهُمْ اَوْ تَحْر۪يرُ رَقَبَةٍۜ فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍۜ ذٰلِكَ كَفَّارَةُ اَيْمَانِكُمْ اِذَا حَلَفْتُمْۜ وَاحْفَظُٓوا اَيْمَانَكُمْۜ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَكُمْ اٰيَاتِه۪ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ 

(Niyet ve kasıt olmaksızın ağız alışkanlığı olarak yaptığınız) lağv yeminlerinizden ötürü Allah sizi sorumlu tutmaz. Fakat (niyet ve kasıtla kalplerinizde) bağladığınız yeminlerden sizi sorumlu tutar. (Geçerli olan yeminlerinizi bozarsanız) onun kefareti, ailenize yedirdiğiniz orta yollu yiyeceklerle on yoksulu doyurmanız ya da giydirmeniz veya köle azat etmenizdir. Kim de bulamazsa üç gün oruç tutsun. Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz! Şükredesiniz diye Allah ayetlerini size açıklıyor. (5/Mâide, 89)

Bu ayette yemin keffareti üç gün oruç tutma suretiyle ifası köle azat etme, on kişi giydirme veya yedirme imkanı bulamama şartıyla mukayyetlenmiştir.

1- Mukayyet usul ilmininde tak şarta bağlı olmak üzere cari olup kat-i hüküm ifade eder. Misal:

فَمَنْ لَمْ يَجِدْ فَصِيَامُ شَهْرَيْنِ مُتَتَابِعَيْنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يَتَمَٓاسَّاۚ فَمَنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَاِطْعَامُ سِتّ۪ينَ مِسْك۪ينًاۜ ذٰلِكَ لِتُؤْمِنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۜ وَتِلْكَ حُدُودُ اللّٰهِۜ وَلِلْكَافِر۪ينَ عَذَابٌ اَل۪يمٌ 

 (Köle azad etme imkânı) bulamayan kimse, iki ay peş peşe/ara vermeden oruç tutsun. (Buna da) güç yetiremeyen, altmış fakiri doyursun. Bu, Allah’a ve Resûl’üne iman etmeniz içindir. Ve bu, Allah’ın sınırlarıdır. Kâfirler için can yakıcı bir azap vardır. (58/Mücadele, 4)

Bu ayetlerde fazılasız kayıt ile Zıhar Keffaretinin fazılasıs iki ay oruç tutmak suretiyle ifa edileceğini belirtmiştir. 

Mutlakın Mukayete Hamli; 

Mutlak’ın ıtlakı mukayyet üzere cari olur bu âlimlerin kendisi ile ittifak ettiği bir kaidedir ve bu zaruret bulunmadıkça bunlardan biri diğerine hamleilmez.

Hanefi mezhebine göre iki nas hem hükümlerin hem de sebepleri bir ise ve kayıtta hükmün kendisinde bulunuyorsa mutlak mukayete hamle edilir. 

Başka bir ifade ile takyit/kayıt hükmün sebebinide ise bir başka delil bulunmadıkça mutlak mukayyete hamle edilmez.

Şafiler gelince onların çoğunluğuna göre iki nas hem hükümlerin hem delaletleri bir ise kayıt ister hükümde olsun ister sebepte olsun mutlak mukayyete hamle edilir. (Usulü Teşri’l İslami Kahire 1982 sayfa 264)

2- Mutlak mukayyet nerelerde hamle edildiği ve nerelerde hamledileceği;

Mezheplerin ittifakıyla iki nas’ın hükümleri hem de sebepleri bir ise ve kayıt ve hükümde bulunursa mutlak mukayyete hamle edilir. Misal;

Rabbimiz Ramazan orucunu kasten bozan kişiye hitaben kefaret olarak iki ay oruç tut buyurmuştur. Bu ayetin bir tefsirinde bir hadis rivayet edilmiştir ki iki ay peşpeşe şeklinde bir kayıt ile takyit edilmiştir, işte burada mutlakın mukayyete hamledileceği ittifakla kabul edilmiştir. (Taftazi Telvih I,64)

Nasların hem hükümleri hem de sebepleri bir ise ve kayıtta sebepte bulunursa mutlak mukayyet edilmez ama bu konuda Şafiler ve Hanifiler aynı görüşte değillerdir. Nitekim başka bir delil varsa bu takdirde mutlak mukayyet hamle edilir bu Hanifilerin görüşülür. Şafiler gelince böyle durumlarda mutlak mukayette hamledilir.

Şafiler her halukarda mutlak Mukayete hamle edilir demişken Hanifler ise ancak başka bir delil varsa mutlak mukayyete hamledilir demiştir.

Kur’an-ı Kerim de Maide: 3 ayetinde mutlak olarak gelen ‘’kan’’ En’am: 145 ayette mukayyet açıdan gelen ”akan kan” haram kılındığı ifade edilmiştir. Bu ayetlerde ‘’akan kanın” diğer ayette ise ”kanın yenilmesi haram olduğu’’ hükme bağlanmıştır. Her iki ayette haram hükmün sebebi birdir o da kandır burada kayıt haram hükmünün sebep olan kandadır. 

Şafiilere göre bu ki nas hem hükümleri hem de sebepler bir olduğu ve kayıtta hükmün sebebi olan kanda olduğu için mutlak mukayede hamledilir, demiştir. Bu duruma göre akan kanın yenmesi haramdır, etin üzerinde ve damarlar içinde kalan kanın yenmesi haram değildir, demişlerdir.

Hanefilere gelince burada mutlak mukayede hamledilmez demişlerdir, çünkü bunun olabilmesi için başka bir delile ihtiyaç duyulması gerektiğini söylemişlerdir. Bu delilerden birisi zaruret ve güçlüğün kaldırılması ise bu konudaki varid olan bir hadistir. Nitekim Allah Resulü: Dalakla, ciğerde ve kanın helal olduğunu ifade buyurmasıdır. 

Dolayısıyla burada Şafiler hükmün sebebi bir olduğunda harici bir delile bağlı kalmaksızın mutlak mukayede hamle edilmesi gerektiğini savunmuşlardır. Hanefilere girince mutlak mukayede edilmez ancak başka deliller bulunduğu anda mutlak mukayyete hamle edilir demişlerdir.

Başka bir misal verecek olursak: Fıtır sadakasını vacip olduğuna dair bir mutlak diğeri mukayyet olmak üzere iki hadis vardır;

 ”Her hür ve her köle adına sadaka fitre veriniz” bu mutlak olarak gelen ve velayeti altındaki köleleri namına Fıtır sadakası ödemesi mecburiyeti gelmektedir. Başka bir hadiste ise’

 ”Müslüman olan hür ve köle namına Fıtır sadakası veriniz” hadisi mukayyet olup Müslüman kölelerin namına Fıtır sadakası mecburi yüklemektedir. Burada Hanefilere göre mutlak mukayede hamledilmez, çünkü her iki hadisin hem hükümleri Hanefiler bir olmakla beraber kayıt sebepte bulunmamaktadır. Bu iki hadisin hükümleri aile reisine velayeti adında kölelere fıtır sadakası vermesi vacip olmasıdır. Nasın hükmünün sebebi köle olmak ikincisi ise nas hükmünün sebebi ise Müslüman köle olmasıdır, şartlara göre ise burada mutlak mukayete hamle edilir. Dolayısıyla aile reisi tarafından sadece Müslüman kölen namına Fıtır sadakası verilmesi vaciptir. Başka bir misal;

3- Hem hükümleri hem de sebepleri farklı ise mutlak mukayede hamledilmez. Misal; 

”Hırsızlık eden erkek ve kadının ellerin kesilmesi” gerektiği diğer ayette ise ”abdest alırken ellerin dirseklere kadar yıkanması” farz olduğu ifade edilmiştir. 

Birinci ayetin hükmü ve sebebi farklıdır ikinci ayetin hükmü ve sebepleri farklıdır. Bu sebeple mutlak mukayyet hamledilmez, çünkü sebepler aynı değildir ve hükümler de aynı değildir. Her iki ayette her ne kadar elleri mutlak olarak gelse dahi ikinci ayette eller lafzı dirseklere kadar ifadesiyle mukayyetlenmiştir. Ama hükümler ve sebepleri farklı olması sebebiyle hükme bağlanmaz. Dolayısıyla elleri kesilmesi gereken bir kimse dirseklere kadar yıkayın ayetin delil getirerek mukayyet açıdan böyle bir hükme varılmaz.

4- Sebepleri bir hükümleri farklı olsa dahi mutlak mukayyeta hamle edilmez. Misal;

Kur’an-ı Kerim de Maide: 6 ayetinde ‘’Ey iman edenler namaza kalktığınızda yüzlerinizi dirseklere kadar ellerinizi kollarınıza kadar yıkayın başınızı mesh edin ve topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın” burada dirseklere kadar yıkanması gerektiği söz konusu iken teyemmüm de ise ellerin toprağa vurulduktan sonra avuç içindeki toprak parçacıklarını kollara kadar ellere sürülmesi gerektiği ifade edilmiştir. Burada sebep bir fakat hükümler farklı olduğu için mutlak mukayyet hamledilmez, çünkü hükümlerin biri ellerin dirsekleri kadar suyuyla yıkılması diğeri ise ayette mutlak olarak zevkle edilen ellerin toprak ve mesh edilmesidir, her iki hükmün sebebi ise namaz kılma isteğidir, işte bu sebeple başka bir delil olmadığı için mutlak mukayyet hamledilmez.

5- Hükümleri bir sebepleri farklı ise mutlak mukayyete hamle edilmez.

 Hanifilere göre bu durumda mutlak ıtlakı üzere, mukayede takyidi üzere kendi konularında söz konusudur.

Şafiilere gelince onlar bu durumda da mutlak mukayyete hamle edilir.

Gürsel Gürbüz

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed