×

Tağut Ve Maide: 44 Ekseninde Yusuf (a.s) 

Tağut Ve Maide: 44 Ekseninde Yusuf (a.s) 

Sözlükte Tağut/Tuğyan (طغيان) t-ğ-y (v) “azmak, haddi aşmak, sınırı aşmak, hakka tevavüz” anlamındaki tuğvân yada tuğyân hem bir isim ve sıfat olmakla beraber bu kavram aynı zamanda müfred/tekil, cemi/çoğul ve müzekker/eril-müennesi/dişi konumunda olan bir kavramdır. 

İslam Istılahında Tağut; Kulun Allah’a karşı isyan ve haddini aşmak suretiyle siyasi görüşünü, ekonomik uygulamalarını, hukuk normlarını, ceza kanunlarını bir yönetim şekli olarak yasalarını, kanunlarını ve ahlaki değer yargılarını Allah’tan almayan her kişi, her ideolojik lider, her kurum ve kuruluş tağuttur.

ذْهَبْ اِلٰى فِرْعَوْنَ اِنَّهُ طَغٰىۘ 

 “Firavun’a git. Çünkü o azgınlaşıp (tağutlaştı).” (Nâziât, 17)

Allah azze ve celle bu ayetinde Resulü Musa aleyhisselam’ı yeryüzünde haddi aşmış bir kimse olan firavuna göndermiş ve firavuna tağut ismini veriyor. Bilindiği üzere firavun mısır ülkesinin sosyal, siyasi, ekonomik ve askeri lideri idi, kendisi beşeri ideoloji verilerle Allah’ın kullarını yönetiyordu. Onun ekonomik sömürüsü, siyasi baskısı, askeri gücü ve gayri ahlaki tutum ve davranışları Allaha isyan, bir kötülük, küfre ve şirke sebep oluyordu. İşte bunun için Allah Musa Aleyhisselam’ı göndermiştir. Firavun politik tanrılık iddiasında bulunan bir tağuttur. Bu ayet firavunun şahsında Allah’ın siyasi görüşünü, ekonomik uygulamalarını ya da ahlaki değer yargılanı tanımayan her ideolojik yöneticilere Allah tağut ismini verdiği’nin en büyük ispatıdır. Başka bir ifade ile tüm peygamberler insanları Allah’a ibadet etmeye ve tağutlardan kaçınmaya davet eden devrimci ve inkılapçılardır. 

وَلَقَدْ بَعَثْنَا ف۪ي كُلِّ اُمَّةٍ رَسُولًا اَنِ اعْبُدُوا اللّٰهَ وَاجْتَنِبُوا الطَّاغُوتَۚ 

Andolsun ki biz her ümmet arasında: “Allah’a ibadet/kulluk edin ve tağuttan kaçının.” (diye tebliğ etmesi için) resûl göndermişizdir.  (Nahl, 36)

اَلَمْ تَرَ اِلَى الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا نَص۪يبًا مِنَ الْكِتَابِ يُؤْمِنُونَ بِالْجِبْتِ وَالطَّاغُوتِ وَيَقُولُونَ لِلَّذ۪ينَ كَفَرُوا هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اَهْدٰى مِنَ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا سَب۪يلًا 

Kendilerine Kitap’tan pay (ilim) verilen kimseleri görmedin mi? Onlar cibte ve tağuta iman ediyorlar ve kâfirler için: “Bunlar, müminlerden daha doğru bir yol üzeredir.” diyorlar. (Nisâ, 51)

وَالَّذ۪ينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ اَنْ يَعْبُدُوهَا وَاَنَابُٓوا اِلَى اللّٰهِ لَهُمُ الْبُشْرٰىۚ فَبَشِّرْ عِبَادِۙ 

Tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelenlere müjde vardır. Kullarımı müjdele. (Zümer, 17)

Rabbimiz bu ayette tağut’a itaat, teslimiyet, sevgi ve rıza göstermeyen ve o tağutların yol göstericiliğini ve önderliklerini red etmiş kullarını kendi rızası ve cenneti ile müjdelemektedir. 

Sünnette Tağut;

Ebu Hureyre (r.a) dan…..  Cenab-ı hak insanları toplar ve onlara: Kim bir şeye tapıyor idiyse onun peşine düşsün’ buyurur. Artık kim güneşe tapıyorsa güneşe uyar, kim aya tapıyorsa aya uyar kimde  tâğutlara tapıyor idiyse tağutlara uyar…. buyurdu

Ömer İbni Hattab, Abdullah ibni Abbas ve Mücahide göre Tağut şeytandır. İmam Malik ve Alimlerin çoğuna göre Tağut Allah’tan başka ibadet edilen her şeydir. Abdullah ibni Ömer, Cabir bin Abdullah ve İbn Cureyc göre Tağut Kahindir. Ebu Aliye ve Said ibni Cubeyr’e göre Sihirbazdır. İkrime, Dahhak ve Suddi’ye göre Puttur. Yine bununla beraber İbni Abbas, Dahhak Mücahid ve Rebi bin Enes Tağutların Yahudi alimler olduğunu bunlardan birinin Kaab bin Eşref olduğunu söylemişlerdir.

Müfessirlere göre; 

Zemahşeri; Aşırı gitmek ve azgınlık olarak tarif etmiştir,

Vehbi Zuhayli; İfratta aşırı gitmek ve haddi aşmak,

Kurtubi zulümde haddi aşmak

İbni Kesir; Her husuda haddi aşmak ve aşırı gitmek olarak tarif etmiştir.

Bu açıklamalardan sonra tağutların farklı isimler ile isimlendirilmesinin temel sebebi, her zaman diliminde kim saptırıcı bir rol oynuyorsa bu tağut ismini alır. ister bu bir kahin, ister bu bir sihirbaz, ister bir politikacı, ister bu bir şair, ister bu bir yazar, kim olursa olsun rengi, şekli ve cismi ne olursa olsun, kim Allah’a karşı isyan ederek haddi aşarak kulları ilahi sistemin dışında beşeri ideolojik dinlere davet ediyorsa, bu haddi aşmak yani Tağutluktur.

Yusuf (as)’a Atılan İftiralar;

İslam tüm peygamberlerinin masum ve ismet sıfatları olduğunu hatta ümmet bu konuda icma yapmış iken, bugün birileri bu icmayı göz ardı ederek, Yusuf Aleyhisselam’a maalesef iftira atıyorlar. Nasıl ki daha önce Yusuf Aleyhisselam Züleyha’nın iftarasına maruz kaldıysa! Bugün de maalesef Murcie akidesine bağlı olanlar tarafından küfür iftirası ile karşı karşıyadır.

Bugün politikacıların, milletvekililerin, hatta en küçük memura kadar görev alan kimseler, bağlılık yemini ederek sadakatlerini, itaatlerini, sevgi, yardım ve muhabbetlerini ideolojik sistemlere adayacaklarına yemin ediyorlar, sonra kendilerini temize çıkarabilmek için kendilerini Yusuf Aleyhisselam’a kıyas ediyorlar. Bu ne büyük bir talihsizliktir!

Yusuf Aleyhisselam’ın o günün kafir liderinden emir aldığını, şirk, küfür ve haramlarla ülkeyi idare ettiğini söyleyenler, peygamberin masum ve ismet sıfatını göz ardı ederek bu pak peygamberi harama, şirke ve küfre nispet etmiş olmuyorlar mı?

Allah kur’an-ı kerim’de tağutların şirkini, küfrünü, zulmünü ve kötülüğünü gündeme getirecek, diğer bir taraftan Yusuf Aleyhisselam’ın o dönemin tağut liderine bağlı olduğunu ve ona hizmet ettiğini söylemek bu ayetleri tahrif etmek değilmidir?

Hz Yusuf hiçbir zaman Allah’ın kanunu bir kenara bırakarak kendi heva ve hevesinden sadır olan kanunlar ve hükümler çıkarmamış yada böyle kanunlara itaat etmemiştir. Bilakis tağutlara taviz vermeden onları tevhide davet etmiştir.

مَا تَعْبُدُونَ مِنْ دُونِه۪ٓ اِلَّٓا اَسْمَٓاءً سَمَّيْتُمُوهَٓا اَنْتُمْ وَاٰبَٓاؤُ۬كُمْ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ بِهَا مِنْ سُلْطَانٍۜ اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ اَمَرَ اَلَّا تَعْبُدُٓوا اِلَّٓا اِيَّاهُۜ ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ 

 “Sizin O’nu bırakıp da ibadet ettikleriniz, ancak sizin ve babalarınızın koyduğu, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği birtakım isimlerdir. Hüküm yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk/ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (Yûsuf, 40)

يَا صَاحِبَيِ السِّجْنِ ءَاَرْبَابٌ مُتَفَرِّقُونَ خَيْرٌ اَمِ اللّٰهُ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُۜ 

 “Ey zindan arkadaşlarım! (Hiç düşündünüz mü?) Birbirinden ayrı, darmadağınık rabler mi daha hayırlıdır, yoksa (zatında, fiillerinde ve sıfatlarında tek olan) El-Vâhid ve (her şeye boyun eğdirip hükmüne ram eyleyen) El-Kahhâr olan Allah mı?” (Yûsuf, 39)

Yusuf Aleyhisselam en zor şartlarda taviz vermeden ikrah altında olmasına rağmen zindanda, zindan arkadaşlarına onların, Allah’tan başka kimselere ibadet ettiklerini ve Allah’tan başka hükmeden ve emreden ilahın olmadığına beyan etmiştir. Dikkat ederseniz bu ayette ‘’Hüküm yalnızca Allah’ındır, o kendisine başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir.” ayeti yasama, hükmetme ve kanun koyma gibi değer yargılarının yalnız Allah’a ait olduğunu beyan etmiştir. Yusuf Aleyhisselam bunu söylerken en zor şartlarda da taviz vermeyen bir resule zindandan çıktıktan sonra kralın hükmüne göre hareket etti demek iftira olmuyor mu? Yusuf (as) Zindan arkadaşlarına emretme, hükmetmenin Allaha ait olduğunu ve Allah’tan başka kimseleri Rab edinmeyin derken, diğer taraftan onun bu söylediklerinin hilafına davrandığını söylemek ayetleri çarpıtmak ve iftira olmuş olmuyor mu?

قَالَ اجْعَلْن۪ي عَلٰى خَزَٓائِنِ الْاَرْضِۚ اِنّ۪ي حَف۪يظٌ عَل۪يمٌ 

(Yusuf) demişti ki: “Beni ülke hazinelerine (maliye bakanlığına) yetkili tayin et. Şüphesiz ki ben, koruyup gözetecek ve bu işi bilen biriyim.” (Yûsuf, 55)

Bu ayette anlaşılır ki, bir kimse tağutlar’dan görev alır, istediği gibi tasarruf edebiliyor, zülüm, küfür, şirk ve harama meyil etmiyor, destek olmuyor, hak ve hakikati tatbik edebiliyorsa bu caizdir. Ama bunun aksine şirk ve küfrün hizmet ediyorsa bu küfürdür. Zaten ayette ‘Bu işi bilen biriyim’ demesi tüm yetkilerin ona devredilmesi anlamı var. O gün mısır halkı ekonomik kriz ve kıtlık ile karşı karşıyaydı, Allah Yusuf (as) şahsında iflas etmiş bir devleti ilahi ekonomik uygulamalarla nasıl refaha ve adalete sebep olduğunu göstermiş oldu.

وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ

” işte Yusuf’u bu suretle o yere yerleştirdik neresinde isterse oturuyordu.

Orada dilediği yerde konaklar/dilediği gibi hareket ederdi. (Yusuf:56)

 وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي الْاَرْضِۚ

” işte Yusuf’u bu suretle o yere yerleştirdik neresinde isterse oturuyordu (Yusuf:56)

Dolayısıyla buradaki ayet Yusuf Aleyhisselam’ın peygamberlik yani risalet ile hareket ettiğinin en büyük delilidir. Bugünün modern tağutlardan görev alanlara gelince onlar belli ilkelere, inkılaplara ve yasalara bağlı kalmak suretiyle yemin ederler ve ideoljik dinlere hizmet ederler.

 يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَٓاءُۜ

Orada dilediği yerde konaklar/dilediği gibi hareket ederdi. (Yusuf:56)

Bu ayette anlaşıldığı üzere Yusuf aleyhisselam dilediği gibi hareket ediyor. Dolayısıyla bu tamamıyla ilahi verilere göre, görevini en güzel şekilde icra ediyor anlamındadır. Dilediği gibi hareket etme gücüne ulaşan bir peygamberin kafir bir krala itaat ettiğini söylemek yada küfür ile hükmettiğini söylemek Yusuf (as) iftiradır. 

 مَا كَانَ لِيَأْخُذَ اَخَاهُ ف۪ي د۪ينِ الْمَلِكِ

Kralın dinine (yani yürürlükte olan yasalara) göre kardeşini tutuklaması söz konusu dahi değildi. (Yûsuf, 76)

İşte bu ayet Yusuf aleyhisselam’ın tamamı ile Allah’ın dinine göre hareket ettiğinin en büyük delilidir. Çünkü ayette anlaşıldığı üzere kardeşini alıkoyarken bile kralın kanunlarına göre alı koymuyordu. Bugün hoca efendiler 3-5 ihaleye ulaşabilmek adına bu ayetleri tahrif ederek bugünün tağutları müslümanlara meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Bu ismet ve masum olmuş bir peygambere küfür iftirası atmaktır. 

Allah’tan Başkalarının Yasama Yapmasının Şirk Oluşunun Delilleri;

اَمْ لَهُمْ شُرَكٰٓؤُ۬ا شَرَعُوا لَهُمْ مِنَ الدّ۪ينِ مَا لَمْ يَأْذَنْ بِهِ اللّٰهُۜ 

Yoksa, Allah’ın izin vermediği şeyleri, kendilerine dinden şeriat kılan/kanun yapan ortakları mı var? (Şûrâ, 21)

 وَلَا يُشْرِكُ ف۪ي حُكْمِه۪ٓ اَحَدًا 

 Hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz (tek hükümran, yasamada bulunan, doğru ve yanlış belirleyen O’dur.)” (Kehf, 26)

وَلَا تَأْكُلُوا مِمَّا لَمْ يُذْكَرِ اسْمُ اللّٰهِ عَلَيْهِ وَاِنَّهُ لَفِسْقٌۜ وَاِنَّ الشَّيَاط۪ينَ لَيُوحُونَ اِلٰٓى اَوْلِيَٓائِهِمْ لِيُجَادِلُوكُمْۚ وَاِنْ اَطَعْتُمُوهُمْ اِنَّكُمْ لَمُشْرِكُونَ 

Allah’ın adının anılmadığı (hayvanlardan) yemeyin. (Çünkü) o kesin bir fısktır. Şüphesiz ki şeytanlar, sizinle tartışmaları için dostlarına (böylesi şüpheleri) vahyeder/fısıldar. Şayet onlara itaat edip (leş hayvanların helal olduğuna ve yenebileceğine inanırsanız) hiç şüphesiz müşriklerden olursunuz. (6/En’âm, 121)

İkrimenin şöyle dediği rivayet edilmiştir; Kureyş müşrikleri rumlara karşı iranlılarla mektuplaşıyorlardı. İranlılar Kureyş müşriklerine şöyle yazdılar; Muhammed ve Arkadaşları Allah’ın altın bir bıçakla kesmiş olduğu bir şey konusunda Allah’ın emrine uyduklarını iddia ediyorlar. Muhammed ve Arkadaşları leş yemiyorlar, kendilerinin kestiğini ise yiyorlar. Müşrikler Resulullah aleyhissalatu vesselam’ın ashabına bunu aynen yazdılar. Bunun üzerine Müslümanlardan bazı kimsenin kalbine bir takım şüpheler düştü. Ardından bu ayet nazil olmuştur.

Bu ayette leş olarak ölmüş bir hayvanın yemeyi helal görmenin küfür için başlı başına yeterli olduğunu söylerken, acaba bugün islamın dışında toptan insan uydurması ideolojik dinler ile yönetenlerin hali acaba nice olur?

ثُمَّ جَعَلْنَاكَ عَلٰى شَر۪يعَةٍ مِنَ الْاَمْرِ فَاتَّبِعْهَا وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَ الَّذ۪ينَ لَا يَعْلَمُونَ 

Sonra seni, (ilahi) emre dayalı bir şeriat üzere kıldık. Ona uy. Bilmeyenlerin hevalarına/arzularına uyma. (Câsiye, 18)

اَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَۜ وَمَنْ اَحْسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكْمًا لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ۟ 

Yoksa cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar? Yakinen inanmış bir kavim için kim Allah’tan daha güzel hüküm sahibi olabilir? (Mâide, 50)

Bu ayetler Allah’tan başkalarının ideoljik verilerle yasama, yargılama, yürütme ve kanun yapma gibi konularda bulunan kimselerin yasama küfrüne ve siyasi şirke düştüğünü ispatlar. Dolayısıyla onlarca ayet Allah’ın hükmüyle hükmetmeyenlerin kafir olduğunu söylerken Maide 44 istismar edenlerin vay haline!

Said Havva: Bir parti İslam nizamını terk ederse ya da kendi tüzüğüne küfür maddelerini katarsa veya bir hükümet Le ilahe illallah kelimesine ters kanun ve düstur vaaz ederse, biz onlara kafir deriz. Aynı şekilde kimde böyle bir hükümet’e yardım edip onları kollarsa biz onları da kafir deriz. El-Esasu fi-tefsir. 

Maide 44 Ayetin Nüzul Sebebi;

Bera bin Azib şöyle dediği rivayet edilmiştir; Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yüzü kömürle siyaha boyanmış, değnekle dayak yemekte olan bir yahudinin yanına vardı ve kitabınızda zina edenin cezasını bu şekilde mi buluyorsunuz? diye sordu. Evet dediler. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, onların Alimlerinden birini çağırarak Musa’ya tevrat’ı indiren Allah aşkına söyle, kitabınızda zina edenin cezasını böyle mi buluyorsunuz? diye sordu. Adam şöyle dedi. Hayır eğer bana Allah adına yemini vermeseydin sana bunu söylemezdim. Biz kitabımızda recmi buluyoruz. Fakat zina ileri gelenlerimiz arasında çoğaldı. Biz, asil bir kimse zina ettiğinde onu bırakır zayıf biri zina ettiğinde ise ona ceza uygulardık, dedik ki, gelin hem asil hem de sıradan bir kimseye uygulayacağımız ceza üzerinde birleşelim. Öylece recim yerine yüzü kömürle karartma ve değnekle vurma cezası üzerinde birleştik. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Allah’ım şüphesiz ben insanları terk ettikleri zaman senin emrini ihya eden olacağım dedi. Rasulullah Sallallahu vesselam emretti ve adam recim edildi. (Sahih Müslim)

Eskiden Yahudiler recm cezasını fakirlere uyguluyorlardı zenginlere uygulamıyorlardı. Bu onların kafir olmasına sebep olmadı. Çünkü rüşvetle bu işi yapıyorlardı. Bu küçük küfür hükmündeydi. Ama ne zaman ki onlar gelin fakir ve zenginlerimiz için ortak bir kanun ve hüküm belirleyelim dediklerinde, onlar kafir oldular. Onların küfre düşmelerinin illeti Allah’ın hükümlerine alternatif/zıt hükümler vaaz etmeleriydi.

Moğollar İslam beldelerini işgal ettiklerinde, onlar Müslümanlık iddiasını taşınmalarına rağmen, kendilerini İslam’a nispet etmelerine rağmen, onlar kendi aralarında Cengiz Han’ın Yesak Kitabıyla hükmediyorlardı. Ümmet o gün onların kafir olduğu konusunda İcma etmişti. Maalesef bugün Ehli Sünnet  akidesine bağlı olduğunu iddia eden kimselere bu icmayı görmemezlikten geliyor.

Kim olurlarsa olsunlar ister niyetleri güzel olsun, ister olmasın, ister namaz, oruç ve zekat versinler, isterse hiçbirini yapmasınlar. Farketmez, kim Allah’ın hükmüyle hükümetmezse onlar kafirlerin ta kendileridir. Peki Allah’ın dinini toptan değiştirenlere ne denmeli?

Maide: 44 Bu ayet tarihte iki defa yanlış anlaşılmıştır.

Birincisi haricilerin bu ayette dayanarak her günah işleyeni tekfir etmişlerdir. Zira Onlara göre ayette yehkumu fiili ya’melu manasındadır. Dolayısıyla Allah’ın indirdiklerinden hariç amel edenler hırsızlık yapanları, zina edenler ve içki içen gibi günah amelleri işleyen kimselerin kafir olduğunu söylemişlerdir. Bu haricilerin Maide: 44’e yaptıkları bir tahrifdir. 

Çağın Murcieleri ise tağutu onaylatmak ve müslümanlara onları süslü göstermek adına, bu ayetleri tahrif ederek onları meşru göstermek istemişlerdir. 

Onlara göre bu ayetler ehli kitap hakkındadır ve Müslümanları kapsamaz. Bu dine iftiradır. Onlara göre; Bu küfür küçük küfür yani günah olan ve dinden çıktığı anlamına gelmez. Onlara göre Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen kimseler bunu inkar etmediği sürece kafir olmaz. Yok eğer inkar eder ya da helal görürse o zaman kafir olur demişlerdir.

Aynı zamanda bu nasipsizler bu ayetle ilgili kafirun Yahudiler hakkında, zalimun Hristiyanlar hakkında ve fasikun Müslümanlar hakkındadır demişlerdir. 

Ehli sünnet olarak onların bu tahriflerine cevap vermek durumundayız.

Ehli Sünnet Alimleri bu ayetlerin hepsi herkesi kapsar demişlerdir. Çünkü hüküm vermeme bir illettir, bu illet kimde bulunursa o kimse hangi dine mensup olursa olsun kafir olur.

Men kelimesi şart edatıdır. Umum manasını taşır yani usul ilmine göre ‘men şartiye’ umumu ifade eder ve bu müslümanları kapsamaz dememişlerdir. Kim bu illete düşerse herkese kapsar 

Kaide: Nüzul sebebinin hususi olması, umuma engel değildir. 

Birisi Huzeyfe bin Yeman der ki; Bu ayetler beni israil hakkında değil midir? Diye sorar. Huzeyfe cevaben derki; Size acı gelen israil oğullarına dersiniz.Tatlı olanı kendinize alırsınız. Vallahi siz de onların gittiği yoldan gidersiniz der. 

Hatta Rasulullah Aleyhisselam;

“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz/onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz. İnsanın giremeyeceği küçük bir keler / kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları takib edeceksiniz.”

Biz sorduk: “Ya Resûlellah! (İzlerini takib edeceğimiz bu topluluklar) Yahûdiler ve Hristiyanlar mı olacak?”

Şöyle buyurdu:  “Ya başka kimler olacaktı?” (Buhari)

Onlar bu büyük küfür değil küçük küfürdür diyorlar. Halbuki

Bu ayette yer alan islam devletinde hakim olan ve Allah’ın hükmüyle hükümetlerine rağmen bazen rüşvet alarak yaptıkları hükümlerden dolayı bu  küçük küfür mü yoksa büyük küfür mü? Diye, sahabe ve tabiin arasında ihtilaf olmuştur. Bazılarına göre bu ayetteki küfür büyük küfürdür kişiyi dinden çıkaran küfürdür. Bazılarına göre ise bu küçük küfürdür insanı günahkar eder, fakat dinden çıkarmaz. Büyük küfür diyen sahabeler Abdullah İbn’i mesud, Ömer ibni hattab, Ali Bin Ebi Talip tabiinden ise Hasan Basri, Said Bin cübeyr, İbrahim Nehai ve Suddidir. Hatta bunlara göre kim rüşvet alıp hükmü değiştirirse Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler için hem kafir, hem zalim ve hem fasık olur. Zira ayet zahire göre alınmalıdır, demişlerdir. 

Bu ayette ki küfür küçük küfür diyenler vardır. Bunlar Abdullah’ı İbni abbas’a nispet edilir. Halbuki bu eser Hişam bin Hureyre’den dolayı zayıftır. Bir de küçük küfürdür sözü İbni abbasın sözü değildir. Bilakis Müdrec olan ibni Tavusun sözüdür. 

Alleme Ibni cerir sahih senette demiştirki; ibni Abbas ayeti zahire alıp küfür görür. Küçük küfürdür sözü ibni abbasa ait değildir. 

Tabiinden tavus ve Ata bin Ribah bu ayette ki küfrü küçük küfür demişlerdir. sonradan gelen müfessirler bu söze dayanarak buradaki küfür lafzının küçük küfür olduğunu belirtmişlerdir. Halbuki sahabe icmai varken birkaç tabinin dediğini almak yerinde değildir. 

Dolayısıyla bu konuda sahabe büyük küfür olduğu konusunda icma etmişken ve aynı zamanda İbni abbas’a İsnat edilen söz müdrec ve sahih olmayınca bu büyük bir yanılgı ortaya çıkmış olacak. Zaten İbni Abbas’ın büyük küfürü dediği sahih senetle sabittir. Bunu görmezden gelinmek ne kötü bir durumdur. 

Zaten ayetin el kafirun kelimesi mutlak olarak gelmiş. Dolayısıyla mutlak zikredilen bir konuda her fert kastedilir. Zaten bu bilinen bir husustur. Bu ayetin büyük küfür olduğunun en büyük delilidir. Çünkü mubteda ve haberin ikisinin marife gelmesi ve fasıl zamiri tekid olması açıkça büyük küfrü ifade eder. 

El idah eserinde Mubtedanın ‘Ulaike’ ismi işaret gelmesi haberin el kafirun şeklinde elif lamlı ismi fail kalıbında gelmesi büyük küfrü ifade eder. 

Zaten Kur’an’daki tüm küfür kelimeleri büyük küfür manasına gelmiştir. Kur’an’da küçük küfür diye bir şey yoktur. 

Nuzul sebebinde Yahudiler Allah’ın hükmü olan recmi tatbik etmedikleri için bu ayet inmiş ve onlara büyük küfür ismi verilmiştir. Malum olduğu üzere nuzulün hususi olması umuma engel değildir. Dolayısıyla Yahudiler hakkında büyük küfür olan bir konu neden Müslüman için küçük küfür olsun ki bu ayetleri tahrif etmek değil midir?  

Müfessir alimlerimizin kitaplarında serd ettiği maide 44 bu küçük küfürdür, kasıt islam devletinin egemen olduğu ve hakimlerin rüşvet karşılığında İslam şeriatında hırsızlık gibi bazı konularda bu hükmü farklı göstermesinden dolayı küçük küfür ismini vermişlerdir. Yoksa bugün sistematik olarak İslam ilahi nizam’ın silinip süpürüldüğü ve buna alternatif ideolojik dinlerin hakim olduğu kimseler için bu söz konusu değildir. 


Gürsel Gürbüz

www.gurselgurbuz.com

Share this content:

Yorum gönder

You May Have Missed