İSLAM’DA MUHAKEME NEDİR?
Gürsel Gürbüz
Muhākeme (المحاكمة) “Muhakeme”, “hakemlik yapmak”, “iki taraf arasında hüküm vermek”, “yargılamak” anlamındadır.
Istılahî (Terimsel) Anlamı (الاصطلاح): Muhakeme, bir ihtilaf durumunda hakem ya da hüküm verecek bir merciye başvurmak anlamına gelir. İslamî açıdan muhakeme ancak Allah’ın indirdiğiyle hükmeden şer’î merciye başvurmakla sahih olur. Tağutî merciye muhakeme ise bâtıldır.
Taḥakkum (التحكُّم) “Tahakküm”, bir kimsenin başkasına zorla, hakkı olmaksızın hükmetmesi, hüküm ve karar verme yetkisini haksız yere kullanmasıdır.
Istılahî Anlamı (الاصطلاح): Tahakküm, Allah’ın indirmediği hükümlerle insanlara zorla hükmetmek ve Rablik iddiasında bulunmaktır. Bu, tağutluk vasfıdır.
Ḥukm (الحُكم) “Hüküm”, karar vermek, yargılamak, iki şey arasında son sözü söylemektir.
Istılahî Anlamı (الاصطلاح): Hüküm, Allah’ın kullarının fiilleriyle ilgili olarak emretmesi, yasaklaması veya mübah kılmasıdır. Bu anlamda “şer’î hüküm”, yalnızca Allah’a mahsustur.
Muhakeme المحاكمة Yargılama, hüküm verme Şer’î veya gayr-ı şer’î merciye başvuru.
Tahakküm التحكُّم Haksız hüküm dayatmak Allah’tan başka hüküm koymak.
Hüküm الحكم Karar, hüküm vermek Allah’ın şer’î hükmü veya insanların dayattığı hükümler.
İSLAM’DA MUHAKEME NEDİR?
Muhakeme, bir kimsenin hakkını elde etmek veya üzerine düşen bir sorumluluktan kurtulmak amacıyla bir hakeme (hâkime) başvurmasıdır. Şer‘î anlamda muhakeme, bir anlaşmazlığı Allah’ın indirdiği hükümlere göre çözmek amacıyla İslam şeriatı ile hükmeden bir hakime başvurmak demektir.
Muhakeme, İslam’da yalnızca Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmeden mahkemelere başvurmak suretiyle geçerlidir. Aksi hâlde, tağutî sistemlere başvurmak, Kur’an’da şiddetli şekilde reddedilmiş ve kişiyi iman dairesinden çıkarabilecek tehlikeli bir fiil olarak görülmüştür.
KUR’AN VE SÜNNET’TEN DELİLLER;
أَلَمْ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ يَزْعُمُونَ أَنَّهُمْ ءَامَنُوا۟ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيْكَ وَمَآ أُنزِلَ مِن قَبْلِكَ يُرِيدُونَ أَن يَتَحَاكَمُوٓا۟ إِلَى ٱلطَّـٰغُوتِ وَقَدْ أُمِرُوٓا۟ أَن يَكْفُرُوا۟ بِهِۦ وَيُرِيدُ ٱلشَّيْطَـٰنُ أَن يُضِلَّهُمْ ضَلَـٰلًۭا بَعِيدًۭا
“(Ey Muhammed!) Sana ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki ona (tağuta) inanmayı inkâr etmekle emrolunmuşlardı. Şeytan ise onları büsbütün sapıklığa düşürmek istiyor.”(Nisa 4/60)
Bu ayette, iman ettiklerini iddia eden kimselerin tağuta muhakeme olmak istemesi ser bir şekildeeleştiriliyor ve iman iddiaları ise red ediliyor.. Ayet, iman ile tağuta muhakemenin bir araya gelemeyeceğini açıkça bildiriyor. Bu, şer’î mahkeme dışında başka mercilere gitmenin büyük bir tehlike olduğunu gösterir.
وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فَأُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ ٱلْكَـٰفِرُونَ
“Kim Allah’ın indirdiği ile hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”
(Maide 5/44)
Bu ayette, Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyenlerin küfürle vasfedildiği görülmektedir. Bu, hem hükmeden hem de o hükümlere razı olup başvuran için geçerlidir. Zira Allah’ın hükmü dışındaki hükümlerle razı olmak, tağuta muhakeme anlamına gelir.
وَمَا ٱخْتَلَفْتُمْ فِيهِ مِن شَىْءٍۢ فَحُكْمُهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِ
“Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü, yalnız Allah’a aittir.”
(Şûrâ 42/10)
Bu ayet, tüm anlaşmazlıkların yalnız Allah’ın hükmüyle çözüleceğini ifade eder. Bu, şeriat dışında başka bir mercie başvurmanın şirk ve tağut anlamına gelebileceğini gösterir.
Hadis – “Hâkim üç kısımdır”
«القُضَاةُ ثَلَاثَةٌ: وَاحِدٌ فِي الجَنَّةِ، وَاثْنَانِ فِي النَّارِ…»
“Hâkimler üç kısımdır: Biri cennettedir, ikisi cehennemdedir…” (Ebu Davud, Akdıyye 2; Tirmizî, Ahkâm 2)
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), adaletle şeriata göre hükmeden hâkimin cennette, adaletsiz veya cehaletle hükmedenlerin cehennemde olduğunu bildiriyor. Bu da sadece İslam’a göre hükmeden hâkimlerin makbul olduğunu gösterir.
EHL-İ SÜNNET ÂLİMLERİNDEN GÖRÜŞLER VE USÛLÎ KAİDELER
İbn Teymiyye (rahimehullah)
«فمن تحاكم إلى الطاغوت؛ فقد كفر بما أنزل الله، ولو زعم أنه مؤمن»
“Kim tağuta muhakeme olursa, Allah’ın indirdiğini inkâr etmiş olur; isterse kendini mümin sansın.” Mecmû‘ el-Fetâvâ, c. 28, s. 201
İbn Teymiyye bu sözüyle, Kur’an’daki “tağutu inkâr etmedikçe iman etmiş olmazlar” (Bakara 2/256) ilkesini açıklamaktadır. Bir kimse Allah’ın değil de tağutun hükmüne başvuruyorsa, bu fiiliyle Allah’ın hükmünü geçersiz saymış ve küfre düşmüş olur.
İbn Kayyim el-Cevziyye (rahimehullah)
«والتحاكم إلى غير ما أنزل الله تحاكم إلى الطاغوت، وهو من أعظم أسباب الكفر»
“Allah’ın indirdiği dışında bir hükme muhakeme olmak, tağuta muhakeme olmaktır. Bu ise küfrün en büyük sebeplerindendir.” el-Turuk el-Hükmiyye, s. 50
İbn Kayyim, bu sözüyle “Allah’tan gayrısına muhakeme”yi, sadece günah değil, küfür sebebi olarak göstermektedir. Çünkü bu fiil, Allah’ın hâkimiyetini reddetmek anlamı taşır.
Muhammed b. Abdilvehhab (rahimehullah)
«من رضي بحكم الطاغوت وفضّله على حكم الله؛ فقد كفر كفراً أكبر»
“Kim tağutun hükmüne razı olur ve onu Allah’ın hükmüne tercih ederse, açık bir küfre düşmüştür.” Dirar et-Tevhid, s. 23
Bu söz, bir müminin sadece tağuta başvurmasını değil, kalben ondan razı olmasını da küfür sayar. Yani tağutî sisteme güvenmek, onu yüceltmek, İslam’dan çıkmaktır.
İmam Kurtubî (rahimehullah)
«التحاكم إلى الطاغوت شرك إن رضي به، وكفر إن اتخذه بديلاً عن حكم الله»
“Tağuta muhakeme, ondan razı olunursa şirktir; onu Allah’ın hükmüne alternatif görmekse küfürdür.” Tefsîru’l-Kurtubî, Maide 44 tefsiri
İmam Kurtubî, kişinin niyetine göre durumu açıklar. Tağuta başvurmak zaten büyük günahtır, ama onu İslam’a alternatif görmek, şirk ve küfür olarak değerlendirilmiştir.
İmam Taberî (rahimehullah)
«من جعل له شريكا في الحكم مع الله فقد أشرك، ومن حكم به فهو كافر»
“Kim Allah ile birlikte hüküm koyucu başka biri daha tanırsa şirk koşmuştur; kim de onunla hükmederse kâfirdir.” Tefsîru’t-Taberî, Maide 44
İmam Taberî, “Allah’tan başkasını hâkim kabul etmenin” şirk olduğunu ve bununla hükmeden kişinin kâfir olacağını açıkça ifade etmiştir.
Kaide: “El-hükmu billâhi ve biş-şer‘i”
«الحكم بما أنزل الله من توحيد الألوهية»
“Allah’ın indirdiğiyle hükmetmek, ulûhiyet tevhidinin bir gereğidir.”
Allah’ın hükmünü kabul etmek, ‘Lâ ilâhe illallah’ kelimesinin fiilî tezahürüdür. Aksi halde bu söz boşa çıkar.
Genel Değerlendirme:
Selef’in bu sözlerinden çıkan kaideler:
Tağutun hükmüne gitmek = Allah’ın hükmünü inkâr etmek.
Tağuta razı olmak = Şirk.
Tağutu hâkim kabul etmek = Küfür-i ekber.
İmanın şartı: Tağutu inkâr, sadece Allah’ı hâkim bilmek (Bakara 2/256, Nisa 4/60-65).
“MÜSLÜMAN SADECE İSLAM MAHKEMESİNE BAŞVURUR”
İslam’da bir Müslüman, dünya ve ahiret işlerinde Allah’ın hükmünü tek merci olarak kabul eder. Bu, tevhidin temel bir gereğidir. Zira Allah’ın hüküm koyma hakkı, rubûbiyetin ve ulûhiyetin bir parçasıdır.
Bir meselede ihtilaf çıktığında, Müslüman Allah’a ve Resulü’ne döner (Nisa 59). Allah’ın indirdiği hükümleri bırakıp, beşeri sistemlere, seküler mahkemelere veya şer’î olmayan kanunlara başvurmak, Allah’ın hükmünü yetersiz veya geçersiz görmek anlamına gelir ki bu küfürdür, şirktir, nifaktır.
Müslüman, hükmünü sadece Kur’an ve Sünnet’ten alan, adaleti Allah’ın hükümleriyle sağlayan mahkemeye başvurur. Zira başka bir mahkemeye gitmek, Allah’tan başka hüküm koyanları rab edinmektir. Bu, imanla bağdaşmaz.
Muhakeme, İmanın Amelî Tezahürüdür
Muhakeme meselesi sadece hukukî bir tercihten ibaret değil, aynı zamanda imanın bir göstergesidir. Bir kişi Allah’a iman ettiğini iddia ederken, O’nun hükmünden başka bir hükme başvuruyorsa, bu iddiası samimi değildir. Çünkü Allah Teâlâ şöyle buyurur:
فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤْمِنُونَ حَتَّىٰ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُمْ
“Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin etmedikçe iman etmiş olmazlar.” (Nisâ 4/65)
Peygamber’in hakemliğini kabul etmeyen kişi, gerçek anlamda iman etmiş sayılmaz. Buradaki “hüküm” sadece bireysel meselelerde değil, sosyal ve siyasal alanları da kapsar.
Tağuta Muhakeme, Zulme Razı Olmaktır;
Tağutî sistemlere başvurmak, sadece bir tercih değil, aynı zamanda zulme destek olmak anlamına gelir. Çünkü bu sistemler Allah’ın değil, beşerî hevaların ortaya koyduğu kurallarla hükmederler. Bu ise Allah’a şirk koşmaktır.
İbn Teymiyye şöyle der:
“Tağutla muhakeme, onu kabullenmek ve onun hâkimiyetini meşru görmek şirk-i ekberdir.” (Mecmûu’l-Fetâvâ, 35/373)
Zaruretler ve İstisnalar Bahane Edilemez;
Bazıları, İslam mahkemesi mevcut değilse, seküler mahkemelere gitmeyi “zaruret” olarak görür. Ancak bu, ancak cana kast, mal gasbı gibi mutlak zaruret halleriyle sınırlı olabilir ve yine de kalben razı olunmaz, hâkimiyet onlara verilmez. Aksi hâlde bu, “küfre rıza” olur.
Hüküm Konusunda Tarafsızlık Yoktur
Ya Allah hükmeder, ya tağut. İkisinin ortasında bir “nötr” alan yoktur. Mümin, bu konuda tavrını netleştirmelidir. Zira İslam’da hüküm bir ibadettir, Allah’tan başkasına yöneltildiğinde bu ibadet şirk olur.
Hüküm Koymak Ulûhiyet Hakkıdır
Kur’an’da açıkça belirtilmiştir:
إِنِ ٱلْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ
“Hüküm yalnız Allah’a aittir.” (Yusuf 12/40)
Bu ayet, hüküm koymanın sadece Allah’a mahsus olduğunu; O’ndan başkasının hükmünü benimsemenin ulûhiyette şirk anlamına geldiğini ortaya koyar. Çünkü hüküm, ilahlık tasarrufudur.
Şeriatın Devre Dışı Bırakılması, Büyük Fitnedir
İbn Kesir der ki:
“Kim Allah’ın şeriatını bırakıp beşerî kanunları tercih ederse, o kişi Allah’ın dininden sapmıştır.” (Tefsîru İbn Kesîr, Maide 44)
Bu, hem yönetenler hem de bu sistemlere başvuranlar için geçerlidir. İslam’da “şeriat geçersiz oldu” veya “artık o devir geçti” gibi ifadeler, açıkça küfür sözleridir.
Hükmü Allah’tan Başkasına Vermek, Tağutu Rab Kabul Etmektir;
Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab şöyle der:
“Tağut, Allah’ın hükmü yerine başkasının hükmüne başvuran, kendisine itaat edilen, razı olunan her varlıktır.”
Bu tanım, tağutun sadece bir “put” olmadığını, her türlü şer’î olmayan otoritenin bu kapsama girdiğini göstermektedir. Yani bir laik anayasa, seküler mahkeme, modern demokratik yasa koyucu da tağuttur.
Hüküm Allah’tandır, Egemenlik Millete Ait Olamaz
Modern sistemlerin çoğunda egemenlik (hakimiyet), “milletindir” veya “kanun koyucu meclisindir” diye sunulur. Bu, Kur’an’ın “hüküm Allah’a aittir” ilkesine doğrudan aykırıdır. Bu sistemler doğası gereği:
* Allah’ın hükümlerini geçersiz sayar,
* Helal-haramı kendi iradesiyle belirler,
* Şer’î hükümleri “çağa uygun değil” diye dışlar.
Bu yüzden bu tür sistemler, tağutîdir ve onlara muhakeme olmak da küfürdür (Maide 44, 45, 47).
İslam Mahkemesinin Yokluğu, Tağuta Gidişi Meşru Kılmaz
İslam mahkemesi bir bölgede mevcut olmayabilir. Ancak bu, kişiye tağutî hükümlere başvurmak için ruhsat vermez. Nitekim:
* Kalben razı olunmaz,
* Zalim sistem övülmez,
* Alternatif çözümler (sulh, hakemlik, maslahat) tercih edilir.
Yoksa bu razı oluş, kalple bağlılığı getirir; bu da nifak veya küfür tehlikesine yol açar.
Tevhidin Gerçekleşmesi İçin Hükmün Allah’a Tahsis Edilmesi Şarttır;
“Lâ ilâhe illallah” sadece putları inkâr etmek değil, aynı zamanda Allah’tan başkasının hükmünü reddetmek demektir. Gerçek tevhid, ancak hükümde de Allah’ı birlemekle olur.
İbn Teymiyye der ki:
“Hâkimiyet Allah’ındır diyen, ama beşerî hukuka razı olan kişi, sözünde yalancıdır.”
Sonuç:
Bir Müslüman için:
* Hüküm koymak Allah’a aittir,
* Muhakeme yalnızca şer’î mahkemelerle olur,
* Tağutî sistemlere gitmek imanla bağdaşmaz,
* Alternatif çözümler aramak sorumluluktur,
* Kalben razı olmamak tevhidin gereğidir.
Share this content:
Yorum gönder