Ashab-ı Fil (Fil Ordusu)
Kur’an’ın mucize konumunda olan Ashab-ı Fil (fil ordusu) kıssası Allah’ın rahmetinin, yardımının, muhafazasının ve tarihi boyunca kullarına ibret ve ders verecek nitelikte olan bir kıssadır.
Bu kıssada Allah kendi alameti olan Kabe’yi işgal ve esaretten kurtaracak ve Resulullah Muhammed aleyhisselatu vessellemin peygamberlik ifasını gerçekleştireceği ortamı hür bir şekilde hazırlamak sebebiyle o gün işgal güçlerine karşı Allah beldesini koruyacaktı.
Eğer Mekke işgal edilseydi ve Resulullah aleyhisselatu vesselam ve onun kavmi esir olsaydı işgallerin ve prangaları altında davanın insanlara ulaşması çok zor olacaktı. İşte bu sebeple Allah peygamberinin davasının özgür bir şekilde tüm dünyaya ulaşması için o şehri korudu.
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِاَصْحَابِ الْف۪يلِۜ
Rabbinin fil sahiplerine yaptığını görmedin mi?
اَلَمْ يَجْعَلْ كَيْدَهُمْ ف۪ي تَضْل۪يلٍۙ
Onların (Kâbe’yi yıkmak için) kurdukları düzeni boşa çıkarmadı mı?
وَاَرْسَلَ عَلَيْهِمْ طَيْرًا اَبَاب۪يلَۙ
Üzerlerine Ebabil kuşlarını gönderdi.
تَرْم۪يهِمْ بِحِجَارَةٍ مِنْ سِجّ۪يلٍۖۙ
Onlara pişirilmiş çamurdan taşlar atıyorlardı.
فَجَعَلَهُمْ كَعَصْفٍ مَأْكُولٍ
Onları yenilmiş ekin yaprağı gibi (darmadağın) etti. (Fil:1-5)
İşgal girişini öncesi Mekke toplumunun dini yaşantısı nasıldı?
Mekke toplumu dini açıdan kendilerini İbrahim aleyhisselam’ın Hanif dinine nispet eden ve bu dini yaşamakla beraber hayatlarında şirk, küfür, puta tapma ve tağutlara ibadet etme şeklinde bir çok ibadet çeşitlerini hayatlarında yerleştirmişlerdi.
Onlar Allah’a inanmakla beraber İbrahim aleyhisselam’ın peygamberliğine inanıyor ve Hanif dinine göre yaşıyorlardı. Onlar, bugün olduğu gibi bizim gibi Kabe’ye Beytullah diyorlar, Kabe’nin etrafını 7 defa tavaf ediyorlar, Hac yapıyorlar, Umre yapıyorlar, Merve ile Sefa arasında Say yapıyorlar, Muzdelifeye çıkıyorlar, kurban kesiyorlar, Mina’ya gidiyorlar, Arafata çıkıyorlar, onlar zekat ve sadaka veriyorlar. Onlar Ramazan ayında Oruç tutuyorlar ve bu ayda Kabe’ye girerek itikaf yapıyorlar yine bu toplum bizim gibi çocuklarını sünnet ettiriyorlar, kadınlarını örtüyorlar, ölmüş kimseleri kefenliyorlar, yıkıyorlar ve üzerine namaz kılıyorlar. Hatta onların hayatlarında rukulu ve secdeli namaz var. Onlar haram ayların olduğuna inanıyorlar, onların hayatlarında İbrahim aleyhisselam’ın dini zaten vardı. Onları müşrik yapan, kafir yapan ve Allah ile bağlarını koparan temel iki sebep vardı;
Birincisi: Siyasi şirk
İkincisi: İbadette Allah’a ortak koşmalarıydı.
1- Siyasi Şirk: Bilindiği üzere Mekke yaklaşık 15.000 nüfusa sahip ve en önemli 10 tane’ye yakın kabileden oluşuyorlardı. Bu kabilelerin reisleri seçildikleri takdirde otomatikman Daru’n Nedve denen bu meclislerde söz sahibi oluyorlardı. İşte bu parlamentoda onlar İbrahim aleyhisselam’ın dinine muhalefet ederek siyasi, sosyal, ekonomik, ahlaki, yasama ve kanun koyma gibi değer yargıları konusunda ideolojilere başka bir ifadeyle kendi heva ve hevesine tabi olarak Allah’ın haramını helal helalinden haram ederek kafir oluyorlardı.
2- İbadette Allah’a ortak koşmalarıydı: Onlar Allah’a inanmakla beraber bugünün modern müslümanları gibi hac, umre ve zekat gibi bir çok ibadeti ifa etmekle beraber yukarıda ifade ettiğimiz gibi Hanif dinini yaşamalarına rağmen onlar ibadette başkalarını Allah’a ortak koşarak şirke ve küfre düştüler. Onlar putları aracı kılarak Allah’a ulaşmanın hesabını yaptılar ve mezarda yatanlara ilahi özellikler vererek onları Allah’a ulaşma noktasında aracı kılarak Allah’a ortak koştular.
Ebrehe’nin işgali;
Arap yarımadasının güneyi batısına olan Yemen kralı Ebrehe o dönemde Habeşlerin idaresi altında idi. Onlar nesebi Araplara dayanan Himyerlilerin devletine son vererek Yemeni kendi hakimiyetlerinin altına aldılar.
Yemen Habeşlilerin işgali ile sonuçlanınca Habeş kralı Ebrehiyi Yemen’e vali olarak atar. Ebrehe sert, sinirli, öfkeli, kötü huylu, züml eden, iri cüsseli ve kalın dudakları olan siyah tenli bir kimseydi, hatta onun dudaklarının yarık olması sebebiyle ona Eşrem yani Yarı Dudaklı denilirdi.
Ebrehe Hıristiyanlığa son derece bağlı olan ve başka dinlere tahammülü olmayan ve tamamıyla Hristiyanlık için varlığını koruyordu bu yolda zulüm, kötülük, işgal ve ne gerekiyorsa yapıyordu.
Ebrehe bir kilise inşa eder;
Ebreh Yemen’de vali olunca tüm kontrolü elinde bulundurur ve orada oranın halkını hristiyanlaştırmak için elinden geleni yapar. Tabii Ebrehe dünyada eşi benzeri görülmemiş bir kilise inşa eder. Bu kilise o kadar görkemli ve ihtişamlıdır ki Hristiyanları hayran bırakır. Bu kilise ihtişamına rağmen puta tapan Araplar ne Hristiyanlar oluyorlar ne de bu kiliseye gidiyorlardı ve Ebrehe onların bu durumun ne için olduğunu merak ediyordu.
Ebrehe Araplarla ilgili malumatı toplayınca Arapların her yıl Hac ve Umre için Mekke’ye Kabe’ye gittiklerini ve orada Hac ve Umre yaptıklarını öğrenir.
Aynı zamanda Arapların Kabe’ye ve Mekke’ye bağlı olduklarını ve bu uzun meşakkatli yolculuklara sabır gösterdiklerini ve tüm sıkıntılara rağmen vazifelerini en güzel şekilde huzurlu bir şekilde yerine getirdiklerini öğrenir.
Ebrehe Kabe’nin kendi kilisesinden daha ihtişamlı daha görkemli olduğunu sanırken aslında Kabe’nin sade, süsü olmayan, mimari özelliği bulunmayan, basit bir yapı olduğunu ve bunun İbrahim aleyhisselam ile İsmail aleyhisselam tarafından inşa edildiğini öğrenir.
Ebrehe Arapların Kabe’ye gitmelerini istemez ve bunu engellemek için elinden geleni yapar. O Arapların bu ihtişamlı kilisede Hac yapmasını ister. Onun aslında asıl amacı orayı ekonomik bir kazanç merkezi yapıp orada para kazanma hesabı idi.
Ebrehe Yemen’de tüm Hristiyan dünyası ve hristiyan olmayanların bu yaptığı kilisede toplayarak ekonomik bir güç ve servet edinmeyi düşünüyordu. Bunun için o kilise yapımında bütün gücünü bu inşaata verdi en iyi ustaları, uzman mimarları ve büyük paralar harcayarak bu kiliseyi inşa eder ama Yemen’deki Araplar Kabe’ye bağlıydılar ve hiçbir şekilde onun kilisesine yönelmediler.
Ebrehenin kıskançlık kini;
Ebrehe inşa ettiği kilisenin Araplar nezdinde hiçbir değeri olmadığını ve hiç kimsenin onun kilisesini ziyaret etmediğini fark eder. Araplardan bir kişi bir gün bu kiliseye gelir ve orada büyük abdestini yapar bu haberi duyan Ebrehe kızgına döner ve artık Arapların memleketi olan Kabeyi yerle bir edeceğim demek suretiyle yemin ediyordu. Ebrehe Habeş kralını bu konuda ikna ederek binlerce askerden oluşan tam teşekkülü bir ordu meydana getirdi ve Ebrehe artık bu ordusuyla Kabe’ye doğru çalınan davullar ve sancaklar eşliğinde işgale gidecekti.
Ordu’nun en büyük askeri fil;
Ebrehe ordusunun ön saflarına daha önce arapların görmediği büyük bir fil ile yola çıkıyordu, fiilin üzerinde büyük bir hevdec konularak bir asker komutasında oklar ve mızraklar dolu şekilde taşınırken aynı zamanda bu fil başı korunarak tam teçhizatlı bir şekilde fil Kabe’nin yıkımı için kullanacaklardı. Şöyle ki onlar fili iterek, vurarak, ürküterek ya da file kuvvetli darbeler vurmak suretiyle Kabe’nin o büyük taşlarını yıkmak için kullanacaklardı.
Aslında Ebrehe file ihtiyaç duymuyordu o askerleriyle Kabe’yi isteseydi yine yıkılabilirdi. Ama o böyle devasa büyük bir fiili kullanması gücünü, azametinin ve aynı zamanda korkuyu yaymak istiyordu bu şekilde Arapları korkutmak, aşağılamak ve küçük düşürme hesabı yapıyordu.
وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟
(Küfre meyil gösterenler) tuzak kurdular, Allah da (onların tuzaklarını bozmak ve müminlere yardım etmek için onların tuzaklarına karşı) tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır. (Ali İmran: 54)
Ebrehen ordusu savaş için yolda;
Ebrehen kalabalık donanımlı ve tam teçhizatlı ordusuyla Kabe’ye doğru gidiyordu dağ tepe ova demeden onlar bir aylık yolu göze almış Kabe’yi yıkmanın hesabını yapmışlardı. Tabii Araplar Ebrehe’nin ordusuyla Kabe’yi yıkacağını duymuş herkes paniklemiş acaba nasıl Ebrehe’ye karşı güç koyabiliriz diye tartışıyorlardı.
Ebrehe Kabe’ye doğru giderken bağımsız bazı Arap kabileleri Ebrehe’nin Kabe’yi yıkmaması için küçük çaplı gerilla taktiği şeklinde Ebrehe’nin ordusuna saldırıyor ve geri çekilip kaçıyorlardı. Kimileri bu saldırılarda yakalanıyor öldürülüyor kimileri ise kaçıyordu, aynı zamanda o gün Ebrehe’nin oraya gelmesinde ve Kabe’yi yıkmasında razı olan Arap kimseler de vardı. Nitekim bu kimseler Ebrehe’nin yanına gidecek aynı safta olduğunu bildirecek ve onlara kılavuzluk yapıp Kabe’ye en yakında nasıl gidilir ve nasıl yıkılır onu göstereceklerdi. Tarih boyunca hep hainler olmuştur ama bu hainler tarih boyunca tarih çöplügünde gömülmüştür.
Tihane ve Asir Arapları
Ebrehe’nin yola çıktığını ve Kabe’yi yıktığını haberi alır almaz onlar harekete geçtiler Kabe’nin yıkılmasını önlemek için Ebrehe’nin ordusuna karşı savaşma kararı verdiler. Nitekim Ebrehe ve bu gibi kabileler arasında çatışma çıktı. Ne var ki bu kabilelerin hücumları saldırıları ancak başarısızlık ve yenilgi ile sonuçlandı. Ebrehe önüne gelen tüm engelleri bir bir kaldırıyor kuvvetli bir rüzgar gibi ilerlemeye devam ediyordu.
Ebrehe’nin ordusu Mekke yakınlarında;
Ebrehe gözün gördüğü kadar Kabe’nin en yakın yerine konaklar, askerlerini dinlendirir ve Kabe’yi yıkmaları için hücuma hazırlıyordu. Bu esnada Kureyşlilerin lideri olan Rasulullah aleyhissalatu vesselam’ın dedesi olan Abdülmuttalip ve tüm kureyşliler dağlara sığınıyor ve Ebrehe’nin ordusuna karşı güç yetiremeyeceklerini ortaya koyuyorlardı. Çok ilginç olan Ebrehe Kabe’ye saldır iken o gün Mekke’nin müşrikleri putları aracı kılmıyor ve yalnız Allah’ı birleyerek ona dua ediyor, ona sığınıyor ve yardımın kendisine gelmesi için Allah’a dua ediyorlardı.
Kureyş lideri Abdulmuttalip o gün Mekke toplumunun sorumluluğunu üstlenmiş ve Kureyş kavmini en büyük lideriydi. Herkes ona saygı duyuyor, Heybetli, ileri görüşlü ve aynı zamanda hitabede güçlü biriydi.
Ebrehe’nin küçük saldırıları;
Ebrehe ordusunun öncü süvarilerini Mekke’nin yakınlarına göndermiş evleri, malları, mülkleri talan ediyorlar ve merada yaylanan develeri ve koyunları gasp ederek Meke toplumunu korkutuyor, kışkırtıyordu, bu gasp edilen develerden bir kısmı Abdulmuttalib’in sürüsü idi.
Kabe’nin sahibi kimse onu koruyacak da odur;
Abdulmattalip gasp edilmiş 200 tane devesini almak için Ebrehe’nin safında yer alan Arap kabilelerden bir lidere tanıyordu ve onun vasıtasıyla karargah gider ve onun aracılığıyla Ebrehe ile görüşmek ister. Arkadaşı da bu isteğe gerçekleştirir ve Abdulmuttalip Ebrehe ile görüşme fırsatını bulur.
Abdulmuttalip Ebrehe’nin çadırına girince orada yüksek bir tahta oturmuş ve onu sıcaktan serinletmek için kuş tüyünden yapılmış aletlerle kendisini serinleten, ucu parlak mızraklar tutan ve aynı zamanda elleri kılıçların kabzasında olan hazır vaziyette askerler görmüştü, onların bu sertlik ve heybetleri Abdulmuttalib’i hiç etkilememişti o emin adımlarla Ebrehenin karşısında duruyordu.
Tam aksine Abdulmuttalip korkmamış, ak sakallı, açık anlı, dik duruşu, heybetli duruşu Ebrehe de ona karşı saygıya değer bir kişi hissi uyandırdı ve Ebrehe onu yanına davet etti. Ona karşı güler yüzlü davrandı, sonra gelişi sebebini sordu. Abdultalip orada lafı dolandırmadan kendisinden gasp edilen sürüsünün kendisine geri verilmesini ister. Ebrehe bu istek karşısında Abdulmuttalib’e karşı hayretle ve şaşkınlıkla baka kaldı. Ona huzuruna girdiğinde kendisinden bir heybet uyandırdığını açıkça söyledi ve aynı zamanda Arapların en mukaddes kabul ettikleri Kabe’ye saldırı işini konuşmak için gelmiş olabileceğini düşünmüştü ama Abdulmuttalip sadece kendi develeri için gelmiş ve devrelerini istiyordu. İşte burada ebrehe onun bu tutum karşısında hayal kırıklığına uğramıştı.
Peki Abdulmuttalip ona ne karşılık verecekti?
Abdulmuttalip nen ancak develerimin sahibiyim ve ben sahip olduğum develerimi almaya geldim. Kabe’ye gelince o Kabe’nin Rabbi Allah’tır. Allah Kabe’yi size karşı koruyacaktır der.
Gerçekten de Abdulmuttalib’in bu söylediği şey gerçekleşecek Allah Kabe’yi her türlü saldırı, bela ve kötülüğe karşı koruyacaktı. Burada Abdulmuttalip ve onun tutumuna baktığımızda her ne kadar şirke ve küfre düşmüş bu insanlar aslında sıkıştıklarında, bela ve musibet geldiğinde tevhidleri ortaya çıkıyor Allah’ı birleyerek şirkten ve küfürden beri oluyorlardı. Abdulmuttalib’in bu sözü söylemesi onun Allah’a tevekkülü ve imanlarının nasıl da bazı zamanlarda şirkten sıyrıldığını gösteriyordu.
مَا نَعْبُدُهُمْ اِلَّا لِيُقَرِّبُونَٓا اِلَى اللّٰهِ زُلْفٰىۜ
“Bizi Allah’a yaklaştırsınlar diye bunlara ibadet ediyoruz.” (39/Zümer, 3)
Abdulmuttalip bu sözü söylerken Ebrehe meselenin kolay ve bu sözün hafif bir şey olduğunu sanmıştı ve bunun üzerine Ebrehe sahibi olduğu develerin Abdülmuttalib’e geri iade edilmesini emreder.
Ebabil kuşları ve onların ateşli taşları;
Ordu düzeni almış ve artık Kabe’ye saldırılacaktı işte bunu için artık Kabe’yi işgal edilmiş ve tek bir şey kalmıştı o da Kabe’yi yıkmak olacaktı.
Ebrehe bir komutana emir vererek fili Kabe’yi yıkması için yönlendirmesini ve tahrik etmesini emreder. Ne var ki fil kalın değneklerle dövülmesine, sivri uçlu mızraklarla dürtülmesine ve ateşli kırbaçlarla kırbaçlanmasına rağmen o olduğu yerde kımıldamıyordu, aksine sapasağlam bir dağ gibi durmuş ve bir kaya gibi yerinde kıpırdamıyordu. Garip olan şey ne zaman ki bu fil Kabe’nin dışında başka bir yöne yönlendirildiğinde koşuyor ve kaçıyordu, ama Kabe’ye karşı bir adım dahi atmıyordu. Bu fil tüm kışkırtmalar rağmen Ordu’daki askerlere zarar veriyor ama yine de Kabe’ye zarar vermiyordu.
Ebabil kuşları ateşli taşlarıyla devreye girecek;
Ebrehe kibir ve zulüm ile geldiği bu yerlerde ordusu darmadağın olacak ve kendisi bir leş olarak ölecekti. Nitekim çok geçmeden hava kararmaya başlayacak ve gökyüzünde pençelerinde ateşli kor taşıyan sıra sıra kuşlar görünecekti. Bunlar ateşli kor parçaları her biri ordu’ya bir füze bir mermi gibi atılacaktı. Bu ateşli taşlar güdümlü füzelere benziyordu. Başka bir ifade ile bombardıman uçaklarına benziyordu ve bunun sonucunda Ebrehe’nin tüm planları alt üst oldu ve ordusundaki her bir asker teker teker teker öldü. O koskoca ynilmez denilen ordu yenilmiş bir ekin tarlasını andırıyordu. Cesetleri tepelerin üzerinde oraya buraya savrulmuştu. Ebrehe de korkudan ucu bucağı olmayan çölden kurtulmanın yolunu arıyordu.
Ebrehe fil ile insanları korkutmak ve gücünü göstermek için yola çıkmıştı ama Allah Ebabil kuşlarının gagalarıyla ve küçük pencereleri ile onu yenilgiye uğratmış ve Tevhid sancaktarlığın ve dirilişin merkezi olan Kabe’yi zalimlerden kurtarmıştı.
Allah Kureyş toplumunu Ebrehe ve onun zalim ordusundan korumuştur ve onlar hacda yaptıkları gib teşrik tekbirleriyle ile alemlerin rabbi olan Allah’ı yüceltiyor ve rivayetlere göre tam 7 yıl boyunca putları aracı kılmadan şeriksiz bir şekilde Allah’ı birleyerek Allaha ibadet ettiler. Onlar bir zaman diliminden sonra yine bozuldular ve Allah’a ortak koşmalar oldu ve bunun sonucunda tam 2 ay sonra Allah resulü doğacaktı.
Ashabı fil ordusunda senin için dersler vardır;
1- Müslüman yeryüzünde din düşmanlarına karşı Maddi manevi tedbir alması.
2- Samimiyet, ihlas ve tevekkül Allah’ın yardımına sebep olması.
3- Zulüm ve kötülük insanlar için büyük bir hüsrandır.
4- Dini tahrif etmek ve başkalarını kendi dilnerine entegre etmek büyük bir zulümdür.
5- Kibir, üstünlük ve insanları aşağılamak beraberinde başarısızlık ve yenilgiyi getirir.
6- Düşman ne kadar güçlü olursa olsun asla yılmamak, mücadele etmek ve savaşmak gerekir.
7- Allah’ın dinine yardım edenlere Allah yardım eder.
8- Kim Allah’a ve Resülüne ihanet eder zulme sebep olursa onlar için bela, musibet ve hüsran vardır.
9- Yeryüzü zalimlerin bir planı varsa Allah’ın da onlar için hazırladığı bir plan vardır.
10- Bela ve müsibet olduğunda insanlar fıtratlarına dönerek Allaha ortak koşmadan ibadet eder ve yalvarır.
Gürsel Gürbüz
Share this content:
Yorum gönder